Zeynep Aksoy

11 Ekim 2024

İstanbul Tiyatro Festivali (2): Yerli oyunlardan seçmeler

Haberci, Nora (Bir Bebek Evi), Loop, Savaş ve Barış I. Bölüm, Müfettişler ve İstanbul Mon Amour: Senden Bana Hayır Gelmez Güzel İstanbul… Tiyatroseverleri bu sezon gerçekten dopdolu, çok renkli, zengin, harika bir festival bekliyor. Hazırız…

28. İstanbul Tiyatro Festivali 22 Ekim’de başlıyor ve 19 Kasım’a kadar, neredeyse bir ay sürecek. Bu yıl yetenekli tiyatro insanı Mehmet Birkiye’nin küratörlüğünde gerçekleşen festival dopdolu, çok renkli ve seçilmiş her bir yapım tek tek üzerinde yazılmayı, konuşulmayı hak ediyor. Geçen hafta beş işten oluşan yabancı seçkiyi yazdım. Tabii yerli oyun sayısı çok daha fazla, farklı tarz ve disiplinlerden, çeşitli büyüklüklerde tam 19 adet yerli iş seyirciyle buluşacak. Sayı fazla olduğu için bir seçim yaptım. Onlar da beş tane olsun dedim. Benim en çok ilgimi çeken, görmek istediğim yerli yapımlar…Tamamen sübjektif, kişisel ilgi ve zevklere dayalı bir seçme…

Bu yıl festivalde “Yeni Arayışlar” isimli yeni bir bölüm var. Bu başlık altında farklı, yenilikçi, sınırları zorlayan anlatım ve sahneleme tekniklerini deneyen oyunlara yer verildiğini tahmin ediyorum ve içlerinden Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın “Haberci”sini merak ediyorum. Grup FTA 2016’da adından çok söz ettiren ilk oyunu “Şatonun Altında”da Macbeth’i hizmetlilerinin gözünden anlatmıştı. Hikayelerin çok önemsenmeyen ama aslında bildikleri, gördükleri ve tanık olduklarıyla çok fazla bilgi ve deneyim barındıran karakterlerine odaklanmayı seviyor. Bu sefer de tragedyaların isimsiz habercilerini başrole koymuş.

Haberci oyunundan bir kare

Antik Yunan tragedyalarında bütün olaylar sahne dışında gelişir, ne olup bittiğini sahnedekilerle birlikte seyirci de habercilerden öğrenir. Haberciler halkla krallar ve yöneten sınıf, tanrılarla insanlar arasında bir köprü görevi üstlenip onlar arasında haber taşırlar. Savaşlara, doğal felaketlere, cinayetlere tanıklık edip bunlardan üsttekileri haberdar etmek zoraki görev tanımlarıdır. İşlerin seyrini değiştirecek çok önemli bilgilerin taşıyıcıları olarak onları tanımayız, kim olduklarını bilmeyiz. Sahnede onlara tanınmış kısacık an kadar var olur, haberi iletip ortadan kaybolurlar.

FTA Sofokles’in Kral Oedipus, Oedipus Kolonos’ta ve Antigone üçlemesini ele almış, Thebai Devleti’nin tarihine odaklanan bu tragedyaları habercilerin gözünden yeniden şekillendirmiş, onları pasif birer iletken olmaktan çıkarıp sahip oldukları gizli güçle (bilgi) etkinleşen karakterler olarak yeniden yorumlamış. Çok sağlam bir dramaturji çalışması yapılmış olmalı. Merak ediyorum.

Festivalin bir süredir devam eden diğer bölümü “Bu İşte Bir Kadın Var”, adından da anlaşılacağı üzere, kadın bakış açısının sahnede daha görünür kılınması amacıyla, konularını kadın öykülerinden alan ya da yönetmeni, yazarı, oyuncusu kadın olan oyunları seyirciyle buluşturuyor. Bu seçki altında Norveçli yazar Henrik Ibsen’nin “Nora”sını Tuğçe Altuğ’un henüz bu yılın haziran ayında kurduğu Tiyatro Circa sahneliyor. Circa’nın öncelikli amaçlarından biri de kadın yaratıcılara yer verip kadın öyküleri anlatmak… Kadın ve erkeğin toplumsal rollerini ve evlilik kurumunu sorgulaması, kadın erkek eşitliğinin önemini vurgulamasıyla 1879’da skandal yaratan, günümüzde önemli bir feminist metin kabul edilen Nora Circa’nın ilk oyunu olarak çok iyi bir seçim. İyi bir eşe, iki çocuğa sahip, orta sınıf bir kadın olan Nora, yaşadığı toplumda kendine biçilen pasif rolü ve ataerkil düzenin beklentilerini daha fazla sürdüremeyeceğini anlayıp başkaldırır, her şeyi göze alarak bir bilinmeze doğru yola çıkar. Oyunun yazımından 155 yıl sonra, mücadeleyle kazanılan birçok hakka rağmen dünyada, özellikle de ülkemizdeki kadınların vahimliğini sürdüren durumu göz önüne alındığında güncelliğinden hiçbir şey yitirmemiş olduğunu söyleyebiliriz.

Nora (Bir Bebek Evi) oyunundan bir kare

FARUK EKİCİ'NİN SÖYLEŞİSİ | 28. İstanbul Tiyatro Festivali küratörü Prof. Dr. Mehmet Birkiye: Herkese sanatçı diyebilirsiniz, bir beis yok; insan beyni namussuzun tekidir, her şeyi düşünebilir


Loop…Toplumsal cinsiyet eşitliği denince tiyatromuzda ilk akla gelen isimlerden Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı, en çok DasDas’da Mert Fırat’la birlikte yönettiği “Romeo Jülyet”le bilinen Nagihan Gürkan’ın yönettiği ve ikilinin ilk ortak çalışması olan oyun, Umut’un döne döne tutunmaya çalıştığı dünyadaki yerine bakıyor. Umut, Ali’yle birlikte İstanbul’dan Berlin’e taşındığında birçok bitiş, başlangıç ya da en azından değişiklik bekliyor ama hiçbir şey beklediği gibi gelişmiyor. Alkolü bırakamıyor, Ali’yle kurduğu dünya yıkılmaya başlıyor…Umut, kaos ve kopukluğun içinde aslında kim olduğunu anlamaya çalışırken seyirciyi de kendisiyle birlikte belirsizliğe bir adım atmaya çağırıyor ve yetişilmeye çalışılan hayatlara, etraflarında dönüp duran dünyaya, hayatlarındaki normalleştirilen her şeye farklı bir gözle bakmasını sağlıyor. Asla kaçırmam.

Loop oyunundan bir kare

Tolstoy, Savaş ve Barış, Kocaeli Şehir Tiyatroları, Mehmet Birkiye…Daha fazla söze gerek var mı? Kocaeli Şehir Tiyatroları Anadolu’nun ilk ödenekli tiyatrosu olarak yine Birkiye’nin yönettiği Çehov’un Vişne Bahçesi ile 2022 yılın en başarılı oyunu ödülünü almıştı. Tolstoy’un Napolyon Savaşları’nın ortasında üç aristokrat ailenin hikayesini anlatan ve aşk, dostluk, ihanet gibi evrensel temaları bambaşka bir düzenin ve zamanın Rusya’sından günümüze taşıyan eseri, festivalin küratörlüğünü de üstlenen Birkiye, sonsuz bir döngüyü anlatmak için iki bölüm halinde tasarlamış ve bu 1. bölüm. Karakterler anavatanlarından kopmamaya çalışırken onunla birlikte savruluyorlar, umut bir yeşerip bir kayboluyor. Birkiye Tolstoy’un olağanüstü karakterler yarattığını ve arzuların, tutkuların, hırsların, kaosun içinden çıkış yolu arayan bu karakterlerin sonunda yapay bir ahlakın içinde dengeyi sağlamaya mecbur bırakıldıklarını söylüyor. Metni sahneye Helen Edmundson uyarlamış. Epik, ihtişamlı ve zevkle izlenesi bir yapım olacağı şüphe götürmez.

Savaş ve Barış I. Bölüm oyunundan bir kare

Seçtiğim beşinci yerli oyun aslında festivalin açılış oyunu. Absürd tiyatronun ülkemizdeki öncülerinden, şair Melih Cevdet Anday’ın “Müfettiş”leri… Anday, bilindiği gibi Oktay Rifat ve Orhan Veli’yle birlikte Garip akımının öncülerinden.  1967’de yazdığı “Mikado’nun Çöpleri” daha sık, 1972’de yazdığı “Müfettişler” ise nadir sahnelenir. Yazarın beynindeki bir hastalıktan iyileşme sürecinde, yaşamla ölüm kavramlarını sorguladığı bir dönemde kaleme aldığı metin 1971 muhtırası öncesi baskının toplumda yarattığı sıkışmışlığı aynalıyor ve kabaca geçmişlerinden kaçmak için yerlerini ve hayatlarını değiştiren adam ve kadının müfettişlerin gelmesiyle geçmişten o kadar da kolay kurtulunmadığını fark etmelerini anlatıyor ama önemi yeni bir tiyatro yazımı ve anlatımını benimsemesinde. Engin Hepileri’nin dijital öğeler içeren mekân ve ışık tasarımlı rejisiyle yaratmaya çalıştığı ütopya ya da distopyayı, Kenan Doğulu’nun müziklerini ve oyuncuların absürtlüğü nasıl aktardığını merak ediyorum.

Müfettişler oyunundan bir kare

Bunlar dışında Şahika Tekand’ın “Ölüyor mu Ne?”si, Heiner Müller’in metni İstanbul-Ankara DT iş birliği Medea-Materyal ve Tuğçe Tuna’nın, Orta Çağ Avrupası’nda ortaya çıkan gizemli bir salgından ilham alan yeni işi “Dans Salgını” ve tabii kapanış oyunu, her yıl seyirciye İstanbul’un tarihi kalbinde bir tiyatro gezintisi yaşatan ve bu yılki alt başlığını Cahit Irgat’ın şiirinden alan “İstanbul Mon Amour: Senden Bana Hayır Gelmez Güzel İstanbul.”

İstanbul Mon Amour: Senden Bana Hayır Gelmez Güzel İstanbul

Tiyatroseverleri bu sezon gerçekten dopdolu, çok renkli, zengin, harika bir festival bekliyor.

Hazırız…

Zeynep Aksoy kimdir?

Zeynep Aksoy İstanbul’da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi’nden sonra ABD’de University of Rochester ve Eastman School of Music’te müzik ana dal, sahne sanatları ve sanat tarihi yan dallarında lisans eğitimini tamamladı. 

ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Brown University’de tiyatro çalışmaları alanında yüksek lisans yaptı. Bir süre New York’ta çeşitli tiyatro ve film şirketlerinde çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönüp Radikal İki ve Milliyet Sanat’ta sahne sanatları eleştirileri yazmaya başladı. 

20 yıla yakın eleştirmenlik kariyerinde basılı neredeyse her medyada yazıları yayımlandı. “Denizkızı” adlı romanı 2003’te yayınlandı. 

T24’teki Haftalık yazıları dışında Milliyet Sanat’ta opera bale yazıları, #tarih dergisinde sinema ve dizi yazıları yayınlanıyor. 

Bu aralar bir oyun, bir film ve bir dizi senaryosu üzerine çalışıyor. Boş zamanlarında geziyor, çiziyor ve müzikle uğraşıyor. İki köpek üç kedi annesi…