Zeynel Lüle

24 Temmuz 2019

Türkiye kozunu oynuyor

Türkiye yeniden AB ile bu konuda bir masaya oturmak ve 2013’ten beri değişen koşulları dikkate alan görüşme yaparak yeni bir ‘Yol Haritası’ çıkarmalı

Türkiye, Doğu Akdeniz’de arka arkaya gelen ‘Yaptırım’ kararlarından sonra eli kolu bağlı kalamazdı. Beklediğim adımı attı, kozunu oynadı ve özellikle Avrupa Birliği’ni telaşlandıracak bir hamleyle ‘Geri Kabul Anlaşması’nı (GKA) askıya aldı.

Neydi bu GKA hatırlayalım.

AB ve Türkiye arasında ‘Vize Serbestisi Diyaloğu’nun başlamasına paralel olarak 16 Aralık 2013 tarihinde GKA imzalandı. Türkiye bu anlaşma çerçevesinde kendi toprakları üzerinden kaçak olarak AB topraklarına geçen ve yakalanan göçmenleri, hızlı ve sistemli bir şekilde ülkeye geri almayı taahhüt etmiş oldu. Karşılığında da vize ile ilgili normal sürecin devam etmesi sağlandı.

Ancak siz de biliyorsunuz, vize serbestisi konusu çoğu zaman ‘siyasi koz’ olarak kullanıldı ve 72 kriterin 5’inin hala yerine getirilememiş olması nedeniyle tamamen tıkandı kaldı.

Yaptırıma karşılık GKA

Bu nedenle AB’nin tamamen ‘Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a destek amaçlı’ Doğu Akdeniz yaptırımları karşılıksız kalmamalıydı ve AB’yi bu alanda en çok incitecek adım Türkiye’den geldi.

GKA’nın askıya alınması kararı…

Buna paralel olarak görüyoruz ki Türkiye’de yaşayan Suriyelilere de üstü kapalı veya açık bir baskı söz konusu… Yani buna, ya ülkelerine, ya da Avrupa’ya doğru gitmelerini teşvik etme hamlesi de diyebiliriz. Bu durumdan en çok rahatsız olacak ülke ise Almanya…

İşte bu nedenle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Almanya’nın arabuluculuk yapma konusunu destekliyoruz” dedi.

Türkiye’ye sorun oldu

Geri Kabul Anlaşması, bir anlamda yasa dışı göç ve sığınmacılar probleminin külfetini doğrudan AB dışındaki ülkelere, daha da çok Türkiye’ye kaymasına neden oldu. Vize serbestisi için başlatılan bu düzenleme, AB’yi rahatlatırken Türkiye’ye sosyolojik, ekonomik ve siyasi sorun yarattı. AB’nin bu yükü mali desteklerle paylaşma çabası ise sınırlı kaldı.  İstihdamı artıramadı ve toplumların toleransına yardımcı olamadı.  Güneyden göç, iktidarın yanlış politikalarının da katkısıyla Türkiye’ye aşırı yük getirdi.

Üstelik AB Doğu Akdeniz bahanesiyle Türkiye’ye yapılacak hibe yardımları da azaltacağını açıkladı. Zaten göçmenlerin ülkeye getirdiği mali yük varken, bunu paylaşması gereken AB, belki göçmen alanında değil ama Türk toplumunu rahatlatabilecek bazı mali desteği de azaltma kararı aldı.  

Yeni yol haritası

Türkiye, müzakerelerin kör-topal sürdüğü, üyeliğin ise görünür bir gelecekte görünmediği bu süreçte, vizelerin artık sözünün bile edilmediği şu zamanda, yasa dışı göçmenler ve reddedilen sığınmacılar için bir tampon bölgeye dönüştü. Büyük bir dengesizlik söz konusu…

Türkiye’nin bugüne kadar ulusal çıkarlarına uygun olmağı için uymamakta direndiği, ancak vize teşviki için başlatılan yol haritasının, 2013’te varılan zemini kalmadı. Türkiye bu anlaşmayı tamamlamak için 1952’de coğrafi sınırlama getirdiği Cenevre Anlaşmasındaki bu rezervini kaldırmak zorunda kalacak. Yani, doğudan da gelen göçmenlere ‘Mülteci statüsü’ verecek. Komşu ülkelerdeki radikal değişim ve savaşlar, Türkiye’nin bu sınırlamasını kaldırmasına uygun zemin yaratmıyor. 

Bence artık Türkiye yeniden AB ile bu konuda bir masaya oturmak ve 2013’ten beri değişen koşulları dikkate alan görüşme yaparak yeni bir ‘Yol Haritası’ çıkarmalı.

Almanya’nın beklenen arabuluculuğu konuya yeni bir ivme kazandırabilir.