Zeynel Lüle

17 Ekim 2020

KKTC’de "biat" mı, "özgürlük" mü kazanacak?

Akıncı, Ersin Tatar'a karşı değil, aynı zamanda adadaki seçimlere doğrudan, açık ve hiçbir şekilde gizleme ihtiyacı duymadan müdahale eden Erdoğan'a karşı da aday durumda. Aynı İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun, Ankara'da Mansur Yavaş'ın maruz kaldığı adaylık gibi

Şöyle bir çevreme bakıyorum, Türkiye'de Kıbrıs üzerine bilerek kalem oynatan kaç meslektaşım var diye. Belki bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar dar bir isim kadrosu sayabiliyorum. Halbuki Kıbrıs konusu o kadar önemli ki… Çünkü Kıbrıs sadece bir "dış politika" değil, tam da Türkiye'nin olması gereken gerçek gündemi…

Neden bu ilgisizlik ve bilgisizlik diye düşünüyorum. Belki 50 yılın getirdiği "çözümsüzlüğün" ve değişmeyen mevcut statükonun ürünü diye kendimce bir "gerekçe" bulabiliyorum. "Bıkkınlık olabilir" diye düşünüyorum.

Ama yüzlerce kalemin bu bilgisizlik ve ilgisizliğe rağmen "önemli gelişmeler" olduğunda yazı kaleme aldığını ve bütün bu kalemlerin de "ulusalcı" bir gözle, "kan ile kazanılmış topraklar" vizyonundan hareketle görüş beyan ettiğini görüyorum. Hiç Kıbrıs'a gidip oradaki toplumsal gerçeklerle tanıştılar mı acaba?

Hiç orada yaşayan insanların, "Kıbrıslı Türk'ün" vicdanıyla, yaşadıklarıyla empati kurdular mı? Kurmaları gerekmiyor mu? Hiç bu 50 yılda oluşmuş toplumsal durumu ve duyguları bilinçli bir şekilde analiz ettiler mi acaba?

Gazetecilerin, nesilden nesile geçen bu ilgisizlik ve bilgisizliğe hakları var mı? Onların bu toplumu bilgilendirici görevleri yok mu?

Bu 50 yılda oluşan hâli Kıbrıs Türk toplumu da yaşıyor. Başkalarından medet uman, önce İngiltere'nin sonra da Türkiye'nin kanatları altına sığınan bu toplum, kendi özelliklerine, beceri ve yeteneklerine çok fazla güvenemediler. "Toplumsal varoluş mücadelesi" hep "kısır" kaldı ve marjinal davranış biçimi olarak görüldü. Boyun eğişler ve bağımlılıklar ön plana geçti. Geçmişten ders alıp, geleceğe özgür bakış mümkün olmadı. Hep kılavuzlar arandı ve toplumsal varoluş mücadelesi hep cılız kaldı.

Ve şimdi pazar günü yapılacak olan seçim daha da önemli hâle geldi. Sadece Kıbrıslı Türkler için değil, aynı zamanda "özgürlükleri her gün kısıtlanan" Türkiye'dekiler için de bir "toplumsal varoluş mücadelesi" hâline dönüştü. Çünkü KKTC'deki seçimlere doğrudan müdahale var ve bu müdahaleyi yapanlar, Türkiye'deki "demokratların" yaşamını da her gün olumsuz hâle getirenlerdir.

Pazar günü iki aday var. Mustafa Akıncı ve Ersin Tatar. KKTC'de pazar günü "Biat" mı, "Özgürlük" mü kazanacak? Kıbrıslı Türkler, kendi kimliklerini, özgürlüklerini korumak için mi oy kullanacak, yoksa yukarıda dile getirdiğim ve 50 yılda oluşan bağımlılıkları ve boyun eğişlerini mi sürdürecekler? Akıncı, Ersin Tatar'a karşı değil, aynı zamanda adadaki seçimlere doğrudan, açık ve hiçbir şekilde gizleme ihtiyacı duymadan müdahale eden Erdoğan'a karşı da aday durumda. Aynı İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun, Ankara'da Mansur Yavaş'ın maruz kaldığı adaylık gibi.

Türkiye'de özgürlüklerden yana oy kullananlar, hem İstanbul'da hem de Ankara'da seçimleri kazandılar. Şimdi aynı başarı KKTC'de olacak mı? Bütün mesele bu! 

Kıbrıs Türk toplumu, tam 46 yıldır süregelen sloganlarla, varoluşlarını sürdürme alışkınlıklarını devam ettirecekler mi? Yoksa AKP iktidarına, dolayısıyla Türkiye'ye karşı "dik durmayı" başarabilecekler ve istedikleri "barış ve federasyon" hedefine mi oy verecekler?

Yani Türkiye'de yaşayan dostlarına bir umut ve başarı hikâyesi sunabilecekler mi?

Bütün mesele bu!