Zeynel Lüle

12 Ekim 2016

Kıbrıs’tan bildiriyorum; Kıbrıs’ta son iki ay...

Toprak konusu en çok tartışmanın yaşanacağı bir konu gibi duruyor

Yıllarca Avrupa Birliği’nin başkentlerinden akıllarda kalan, ‘Zeynel Lüle Brüksel’den bildiriyor!” ya da “Zeynel Lüle Strasbourg’tan bildiriyor!” benzeri bir bildirmeyi bu kez Kıbrıs’tan yapıyorum.

Adaya yaptığım kısa seyahat, oradaki ‘sıcak atmosferi’ gözlemlemem için çok yerinde oldu.

Türkiye olarak konuya çok uzak olduğumuzu bir kez daha gördüm.

Adada olası bir çözümle ilgili her şey bu yılsonuna kadar belli olacak. Ve biz bunu konuşmuyoruz.

Türk tarafı başından beri 2016 yılının sonunu işaret etti. Tabii ki haklı gerekçelerle… 

  1. BM Genel Sekreteri bu yılsonunda değişecek. Böylece yeni seçilecek genel sekreterin dosyayı öğrenmesi uzun bir zaman alacak. Kıbrıs sorunu minimum 6 ay masaya gelmeyecek. Bu da taraflar arasında karşılıklı kopuşa ve çözümden uzaklaşmaya yol açacak.
     
  2. Rum kesiminde 2017 yılı itibarıyla yoğun bir iç siyasi gündem başlayacak. Mayıs ayında parlamento seçimleri, Şubat 2018’de de cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Türk tarafı, seçimler nedeniyle müzakere sürecinin yavaşlayacağı görüşünü taşıyor.
     
  3.  Bir de ABD seçimleri var. Washington yönetiminin konuya bakışı değişebilir. ABD’nin iç meselelerine dönmesi, Kıbrıs sorununu tamamen unutturur.
     

Önce Rum tarafı, KKTC’nin bu takvime yönelik tavrına karşı çıkıyordu. Ancak son olarak Anastassiadis’in açıklamaları, bu tezin dikkate alınacağı şeklinde yorumlandı.

Nereden bakılırsa bakılsın 50 yılı aşkın sorunun öyle ya da böyle son iki ayı… Ve biz bunu Türkiye olarak konuşmuyoruz.

İşte size taze bilgiler…

Takvimin şu şekilde işlemesi bekleniyor:

*Müzakereler, Ekim ayı içinde yoğun bir şekilde sürdürülecek. Kasım başında ise Genel Sekreter’le işbirliği içinde yurtdışında toprağın sürekli bir biçimde konuşulacağı bir düzene geçilecek, orada başarı elde edilirse 5’li görüşmeye ‘toprak konusunu da içeren’ bir şekilde gidilecek. Eğer olumlu durum devam ederse, 5’li konferansta güvenlik, garanti boyutu ele alınacak. Böylelikle istenilen siyasal anlaşma yılsonu itibariyle, ya gerçekleşmiş olacak, ya da konu artık tamamıyla rafa kalkacak.

Tüm görüşmelerin olumlu olduğunu düşünürsek, 2017’nin birkaç ayı anayasa, federal yasaların yazımı, uygulamaya ilişkin teknik konular ele alınacak. Siyasi anlaşma sonrası hızlı bir şekilde bu konular tamamlanacak. 2 veya 3 ay halkın bilgilendirilmesi süreci yaşanacak ve 2017 yılının ortalarına doğru referandum gerçekleşebilecek.

Bu önümüzdeki günlere ve aylara yönelik takvim…

Bir de müzakerelerin ‘muhteviyatı’ ile ilgili bazı bilgiler paylaşayım…

Müzakereler 6 başlık üzerinden yürüyor. Ekonomi, mülkiyet, Avrupa Birliği ile ilişkiler, yönetim ve güç paylaşımı başlıklarında ciddi ilerleme kaydedildi. Ancak hâlâ teknik ve siyasi anlaşmazlıkların bulunduğu maddeler var. Bu nedenle, güvenlik ve garantiler ile toprak başlıkları, beş üyeli konferansta konuşulacak. Yani en önemli konuların bu aşamada ele alınacağı anlaşılıyor.

Bugüne kadar varılan anlaşmalara göre: Kurulacak yeni federal devlette her iki taraf, çözüm anlaşması ve yeni anayasaya aykırı olmadıkça, eski anlaşmaları sürdürecekler. Kurucu devletlerin belli alanlarda (eğitim, kültür, spor, ticaret, finansman, turizm) uluslararası anlaşma yapmasına yetkileri de olacak. Federal yargıda tam bir eşitlik olacak. Eşit sayıda yargıçların yanı sıra Yüksek Federal Mahkeme Başkanlığı’nda da eşit dönüşüm sağlanacak. Çapraz oy uygulaması sadece başkanlık seçimi için öngörülmekte. Tabii ki çapraz oy prensibinin söz konusu olabilmesi için dönüşümlü başkanlığın hayata geçirilmesi gerekiyor.

Rumlar henüz bu konuya yeşil ışık yakmış değiller. Güvenlik başlığında da Türk tarafı Türkiye’nin garantörlüğünün devamını talep ediyor. Rumlar reddediyor ve uluslararası güçlerin devreye girmesini istiyor. Toprak konusu ise en çok tartışmanın yaşanacağı bir konu gibi duruyor. Türk tarafı, Annan Planından fazla geriye düşülmemesi, Rumlar ise Annan planına geri dönülmemesini istiyor. Halen adanın yüzde 36’sına sahip olan Türk tarafı, Annan planı ile adanın yüzde 29’una kadar geriliyordu. Ancak şimdi Rumlar Türklerin elindeki toprağın daha da azalmasını istiyor.

 

 

 

Durum böyle ama, halk bütün bu görüşmeleri nasıl izliyor?  

 

 

 

Gelinen en son noktada, kararı referandumlarla halk verecek. Bu nedenle nihai sonuca bakıp ona göre nabız yoklamak gerekir. Mevcut durumda ise Kıbrıs Rum halkının müzakerelerin gidişatından pek memnun olmadığını söyleyebiliriz. Adada ne kadar etkili olduğunu bildiğimiz Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi, bizzat Başpiskopos Hrisostomos aracılığı ile müzakereler sonrasında yapılacak referandumda “Hayır” oyu kullanılması için çağrı yaptı. Bu çağrı bizzat ‘Saint Sinod Meclisi’nin kararı haline getirildi. Rum Meclis Başkanı Sizopulos da, “Türkler bizimle birlikte eşit haklara sahip olacaklarsa Hayır oyu kullanacağız” açıklamasını yaptı.

 

 

 

KKTC’de de ‘Rumlara teslim olunacağı’ endişesini taşıyanların sayısı hiç de az değil. Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile yaptığımız görüşme, bu endişenin ‘sese bürünmüş hali’ olarak bizlere yansıdı. Tam olarak içlerine sindirememiş olsalar bile Annan planına 2004’de ‘Evet’ oyu verip, Rumların ‘Hayır’ oylarıyla nefes aldıklarını belirten bazı kesimin, bu kez Annan planının da gerisine düşebilecek bir planın kendilerine dayatılmasından endişe ediyorlar.

 

 

 

Kaldı son iki ay.. Bekleyip göreceğiz…