Zeynel Lüle

16 Kasım 2018

‘Evet'ten ‘Hayır'a nasıl geldik ?

Muhtemelen Avrupa Parlamentosu en geç mart ayında Türkiye ile müzakerelerin kesilmesi çağrısı yapacak

Muhtemelen Avrupa Parlamentosu en geç mart ayında Türkiye ile müzakerelerin kesilmesi çağrısı yapacak. Bu çağrının hayata geçmesi için ne gerekiyor? Her şey bir yana 2004 yılında ‘Evet’ diyen o eller niye 14 yıl sonra ‘Hayır’ diye kalkıyor?

Takvim yaprakları 15 Aralık 2004’ü gösteriyordu. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye açısından tarihi bir oylama yapılacaktı. Hollandalı parlamenter Camiel Eurlings’in hazırladığı raporda, ‘AB’ye Türkiye ile müzakerelere başlama’ çağrısı yapılıyordu.

Hristiyan Demokrat parlamenterler yoğun kulis yapıyor ve bu rapora ‘Hayır’ oyu verilmesi çaba gösteriyorlardı. Hatta diğer siyasi gruplarda ifşa olmak istemeyen ve rapora ret oyu verecek parlamenterlerin olduğunu öne sürüp ‘gizli oy’ yapılmasını talep ettiler.

Sosyalistler, Liberaller ve Yeşiller ise bu talebe karşılık oylarının renginin dünyaya duyurulmasına karar verdi ve Türkçe dahil çeşitli dillerde yazılmış, Türkiye-AB bayraklı ‘Evet’ yazılı pankartlarla, ‘İnadına ve açık açık EVET’ şekilde oylarını kullandılar.

Rapor, 262’ye karşı 407 oyla kabul edilerek, Türkiye’yle AB arasında tam üyelik müzakerelerinin başlatılması çağrısı yapıldı.

‘Özel statü’ önergesi 227 oya karşın 451 oyla; ‘İmtiyazlı ortaklık’ önergesi 259’a karşı 415 oyla; müzakerelerin açılmamasına yönelik önerge ise 175 oya karşı 486 oyla reddedildi. AP tam bir Türkiye yanlısı tavır aldı.

Ve bu karardan bir gün sonra da AB hükümetleri Türkiye ile müzakerelerin başlamasına karar verdi.  

Aradan 14 yıl geçti. Dün taslağı ortaya çıkan AP raporunda, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin askıya alınması talep ediliyor. Büyük bir sürpriz olmazsa bu rapor, şubat ya da mart ayında Genel Kurul’da oylanarak resmileşecek. Türkiye'de insan hakları ihlallerinin büyük ölçüde arttığı, demokrasi alanında ciddi gerileme yaşandığı belirtiliyor. 

Raporda; Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin kontrol ve dengelerden yoksun olmasından, yargının bağımsızlığına, darbe girişimi sonrası demokrasinin tamamen askıya alınmasından, Osman Kavala’nın ‘keyfi’ biçimde tutuklu olmasına kadar bir dizi gerekçe sıralanmış.

Muhtemelen en geç mart ayında Avrupa Parlamentosu bu raporu onaylayacak ve AP resmi olarak AB’ye ‘Müzakereleri Askıya Alın!’ çağrısı yapacak. Bu bir tavsiye raporudur. AP’nin bu konuda bir yetkisi yok.

Resmi belgelere bakarak AB’nin Türkiye ile müzakereleri askıya alması için neler gerektiğini söyleyelim:

Türkiye’de, Birliğin temelini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ciddi ve sürekli olarak ihlal edilmesi durumunda,

1)Ya AB Komisyonu kendi inisiyatifiyle ya da üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine müzakerelerin askıya alınması tavsiye edilir ve müzakerelerin tekrar başlatılması için gerekli koşulları önerir.

2)AB hükümetleri adına Konsey, böyle bir tavsiye üzerine, Türkiye’yi de dinledikten sonra, nitelikli çoğunlukla, müzakerelerin askıya alınıp alınmamasını ve tekrar başlatılması için gerekli koşulları karara bağlar.

3)Üye devletler, hükümetlerarası konferansta, oybirliği genel kuralına halel gelmeksizin, Konsey kararı doğrultusunda hareket eder ve Avrupa Parlamentosu’nu bilgilendirir.

Yani, müzakerelerin ancak Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin “ciddi ve sürekli” olarak ihlal edilmesi durumunda askıya alınması mümkündür ve buna AB Konseyi karar verir. Böyle bir önerinin hayata geçebilmesi için yine en az 18 üye ülkenin “Evet” oyu vermesi gerekir.

Lizbon Antlaşması çerçevesinde, “evet” oyu veren ülkelerin aynı zamanda, AB’nin toplam nüfusunun 3/5’ünü temsil etmeleri, yani ‘Nitelikli Çoğunluğa’ ulaşması gereklidir. Başka bir deyişle, yaklaşık 500 milyon olan AB üyelerinin toplam nüfusunun en az 300 milyonunu temsil eden ülkeler onaylamadığı sürece böyle bir karar alınamaz.

Sonuçta; Avrupa Parlamentosu’nun en geç mart ayında alacağı, ‘Müzakereler kesilsin’ ‘tavsiyesi’ bir yana…

AB Komisyonu’nun ya da 18 ülkenin bu tavsiyeyi göz önüne alıp, ‘Haydi Keselim!’ önerisi diğer bir yana…

“Keselim’ diyecek ülke sayısının 18’e ulaşıp ulaşmaması ve bu ülkelerin AB nüfusunun ‘Nitelikli’ sayısına ulaşıp ulaşmaması başka bir yana…

Niye bu hale geldik diye sormak lazım…

O, Türk ve AB bayraklı ünlü ‘Evet’ pankartlarından ‘Hayır’ pankartına nasıl geçtik? 

Doğrusu insanın içi acıyor.