Bu günlerde ‘Dış Politikada Tornistan’ ya da ‘Değişiklik’ başlıklarıyla birkaç yazı okudum. Binali Yıldırım’ın Başbakanlığında kurulan 65’inci hükümetin ‘Dış Politikaya yaklaşımının farklılaşacağını ‘bu ifadelerle’ söylüyor meslektaşlarım.
Doğru… Dış politikaya Ahmet Davutoğlu sonrası bir ‘farklı yaklaşım’ arzusu mevcut. Hatta bu arzu Binali Yıldırım’ın ağzından “dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını azaltacağız” sözleriyle kamuoyuna duyuruldu. Geçen hafta Birgün gazetesine bir yazı yazan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Behlül Özkan, ‘azaltma ve çoğaltma’ ifadeleriyle yapılan açıklamayı, “Belli ki dış politikayı duble yol yapmak gibi gören Yıldırım, müteahhit zihniyetiyle dostların ve düşmanların sayısıyla istediği gibi oynayabileceğini sanıyor” sözleriyle değerlendirdi.
Teknenin rüzgâra kaçması
Ben ise daha çok ‘tornistan’ ifadesine taktım. Yıllarımın büyük bir bölümünü ‘dış haberciliğe’ ayırmış olan ben, dış politikaların öyle kolay kolay ‘Tornistan’ olamayacağını, ‘değişim’ ya da ‘farklılıklar’ içerebileceğini biliyorum. Dış politika öyle ‘Ani değişim’ gösteremez. Devlet politikalarını ‘allak bullak’ eder. Zaten 65’inci hükümetin göreve gelmesinden bu yana, Ahmet Davutoğlu’nun 'dış politika' uzmanı olması nedeniyle konuya biraz daha geriden yaklaşan daha çok ‘destekler’ durumunda olan Cumhurbaşkanı’nın el frenini tamamen indirdiğini ve ‘Hamaset’ içerikli salvolara başladığını görüyoruz. Bunun adı ‘Tornistan’ değil, olsa olsa gemici dilinde ‘Orsaya Kaçmak’ olabilir. Yani, bir yelkenli teknenin devamlı olarak baş tutamayıp rüzgar üstüne kaçması halidir.
Mürekkep bile kurumadan
‘Düşmanların sayısının azaltılacağı’ ya da ‘Dostların sayısının artırılacağı’ söylemi üzerine görüş belirten meslektaşlarım, ‘iyimser’ bir bakışla, AB ile ilişkilerin bir ivme kazanacağını, Rusya ve İsrail ile olan gerginliğin azalacağını, ABD ile ‘ortak stratejilerde’ bir uzlaşma olacağını düşündüler. Hatta Türkiye’nin Alman Parlamentosu’nun ‘Soykırım’ kararına karşı gerginliği tırmandırma yanlısı olmayacağı yönünde görüş belirttiler, yazdılar. Yazının mürekkebi bile kurumadan Ankara onları yanıltıverdi. Daha önce ‘AB kendi yoluna, biz kendi yolumuza olur’ söylemi, ‘Onları dertleriyle baş başa bırakırız’ söylemine dönüşüverdi. Duyan da bu politikaların bugüne kadar faydasını gördüğümüzü düşünür.
AB vizeleri kaldıracaktı
Rusya, İsrail, Suriye politikalarını bırakalım, Avrupa siyasetine bakalım.
Ne oldu? Türkiye 'Geri Kabul Anlaşması'nı dondurdu. Vizeler kalkmadı, 3 Milyar Euro para gelmedi. Almanya 'soykırım' kararı aldı, Suriyeliler hâlâ bizde…
Halbuki çok uzak değil, bundan birkaç hafta önce Haziran sonunda ‘vizelerin kalkacağı’ üzerine hesaplar yapılıyordu. Brüksel’deki kaynaklarım, AB’nin bu konuda ‘çok ciddi’ olduğunu söylüyordu. Kaldı ki bunun ispatını defalarca yaptılar. AB, alışılmışın dışında bir tavırla, Türkiye’de ki her türlü ‘insan hakları’ ve ‘basın özgürlüğü’ sorununa ‘alçak seviyeli çıkışlarla’ yetindi. Hatta seçimler öncesinde sorun olmasın diye, yine ‘alışılmışın dışında’, ‘İlerleme Raporu’nun yayımlanmasını erteledi. Almanya Şansölyesi, ülkesinde tepki görme pahasına defalarca Türkiye’ye gelerek, Mülteci konusunda adım atılmasını teşvik etti. Bütün bunlara rağmen, önce "Terörün tanımını değiştirmeyiz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra da gerginliği tırmandırarak "AB yoluna biz yolumuza" deyiverdi… Olan vatandaşımızın bu ay sonunda elde edeceği ‘vizesiz seyahat’ hakkına oldu. Belki de Cumhurbaşkanı, elde edilebilecek ‘vizesiz seyahat’in parsasını, Ahmet Davutoğlu’nun toplayacağını görerek böyle bir yola başvurdu.
Bugün eğer Alman Parlamentosu ‘soykırım' iddiaları ile ilgili bir karar aldıysa, unutmamalı ki, bu hiç ‘hesapsız’ bir karar değildir. Mutlaka bir sonraki adım, hatta daha da sonraki adımların tamamı düşünülmüş, hesaplanmıştır.
Eğer Türkiye siyasetini, "Onları dertleriyle baş başa bırakırız" ya da ‘meydan okuma’ yönünde sürdürme yanlısıysa –ki öyle görünüyor- Almanya’dan, dolayısıyla Avrupa Birliği’nden gelecek karşı siyasete de hazırlıklı olmalıdır. Dış politika da pekala ‘Hem alınan bir karara tepki göstermek’ vardır, hem de ‘bundan sonra olabilecek daha da olumsuz gidişatı önlemek’ de vardır. Her ikisi de mevcuttur. Yeter ki şu anda yürütülen ‘orsaya kaçmak’ siyasetinden ‘Tornistan’ yapılsın…