Ukrayna, 1990'lı yılların başlarında bağımsızlığını ilan etti. Ama hep Rusya ile Batı arasında yerini arayan bir ülke konumunda oldu. Nüfusu yaklaşık 46 milyon olan Ukrayna'nın yüzde 77,3'ünü Ukraynalılar, yüzde 18'ini ise etnik Ruslar oluşturuyor. Ukrayna'nın sahip olduğu nüfus ve yapılanma verilerine bakıldığında, neden hep 'yerini arayan ülke' olduğu daha iyi anlaşılır.
SSCB'nin dağılması ile ortaya çıkan durum Ukrayna'yı ikilemde bıraktı. Bağımsızlıkla birlikte ortaya çıkan ülkelerde, daha önce tecrübe edilmemiş olan birtakım ekonomik ve siyasal reformların benimsenmesi yönünde çalışmalar yapıldı. Liberal ekonomik ve siyasi reform hareketleri ve uygulamalarının etkili olduğu dönemlerde Batı yönünde bir politika izleyen Ukrayna, göz ardı edilemeyecek bir komşusu olan Rusya ile daha düşük düzeyli bir siyasi ilişki ve söylemi benimsedi. Bu durumun ortaya çıkmasında itici güç ise hâlihazırda Batı'nın, özelde ise AB'nin diğer eski Sovyet Sosyalist Devletleri'ne karşı benimsemiş olduğu komşuluk politikasının varlığı oldu. Diğer yandan, Batı'nın politik ve ekonomik vizyonunun küresel ve bölgesel anlamda daralması, Rusya'nın varlığı ve nüfuzunu hissettirmesine neden oldu. AB ve NATO ile Rusya'nın başını çektiği, Avrasya merkezli uluslararası bölgesel örgütler, Ukrayna'nın politikalarını etkiledi. Kendi tarihsel ve toplumsal tecrübesini Batı ve Avrupa ile eş gören, bu noktadan hareketle geleceğini bu yönde bir platformda inşa etmeye istekli olan batı Ukrayna karşısında, Rusya ve Avrasya tarihi ile ortak geçmiş ve bu geçmişten kaynaklanan tecrübeye sahip olan doğu Ukrayna, giderek birbirinden uzaklaştı.
Ukrayna'nın bağımsızlığı sonrasındaki tarihsel sürece bir bakalım: Ukrayna'nın ilk devlet başkanı olan ve 1991- 1994 yılları arasında bu görevi yürüten Leonid Kravçuk, yeni dönemin ilk yıllarında diğer yoğun bir liberal siyasal ve ekonomik reform politikalarını hayata geçirdi. Ancak bu reformların sonucunda ortaya çıkan siyasal ve ekonomik kaos, batı yanlısı Kravçuk'un sonunu getirdi. Kendisinden sonra göreve gelen Leonid D. Kuçma, Rus yanlısı olarak bilinmesine karşın çok yönlü politika ve gerektiğinde Rusya'yı karşısına alan bir denge politikası izledi. 1990'lı yılların ortasından itibaren Ukrayna ABD'nin en fazla dış yardım yaptığı üçüncü ülke konumuna yükseldi ve 1994 yılında NATO ile Barış İçin Ortaklık anlaşması imzaladı.
Hem batı hem de Rusya ile genel olarak denge politikası olarak adlandırabilecek Ukrayna dış politikası, 2004 yılının sonunda başlayan ve 2005 yılının başı ile gerçekleşecek siyasi olaylarla vizyon değişikliğine gitti. Ukrayna'nın Turuncu Devrim olarak adlandırılan süreç sonucunda göreve başlayacak yönetim ile Batı istikametine yöneldiği, Rusya ekseninden tamamen çıkmaya çalıştığı görülüyor.
2004 yılındaki başkanlık seçimleri V. Yuşçenko ve V. Yanukoviç arasında geçen bir çekişmeye sahne oldu. Batının desteklediği Yuşçenko ve Kuçma'nın desteklediği ve Rus yanlısı olarak bilinen Yanukoviç arasında ki çekişme, gösteri ve protestolar arasında geçti. Yuşçenko yüzde 51,99 oy oranı ile Ukrayna'nın devlet başkanı seçildi. AB ve NATO odaklı vizyonu Rusya tarafından kaygı ile izlendi ve tehdit olarak algılandı. 2005 yılında NATO ve AB ile Yoğunlaştırılmış Diyalog süreci başladı. Rusya ise bu politikaya karşı bazı ekonomi-politik hamleler uygulamaya koydu hatta batıyı da zorda bırakan, doğal gazı kesmesi sürecine ulaştı. Yuşçenko'yu vaat ettiği dış politik eksende yalnız bırakan ve kendi derdine düşen Batı, Yuşçenkoyu bu çerçevede zor durumda bıraktı.
Ukrayna'da, popülaritesi oldukça gerileyen 'Turuncu' kanadın eski lideri Yuşçenko, Yanukoviç'e yenildi. Yanukoviç ise, Batı yanlılarının karşısında tutunamadı ve Rusya'ya sığındı. Ukrayna'da baş gösteren Batı yanlısı ve Rusya'ya karşı cephe almış siyasi atmosfere yönelik Rusya'nın tutumu sert oldu. Bu sertliğin en net bir şekilde gösterildiği yer ise Kırım oldu.
Ukrayna'nın içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz de ülkenin sahip olduğu nüfusun yapısı itibariyle de iç ve dış politikasını belirleme açısından onu zor durumda bıraktı. Etnik çatışmaların artması, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın da (AGİT) gözlemci olarak katıldığı Minsk anlaşmasına Ukrayna'daki aşırı sağcı yönetimlerin uymaması mevcut durumu oluşturdu.
Şimdi Rusya askeri gücünü Kiev'in sınırlarına taşıyarak mevcut yönetimin ülkeyi terk etmesine zorlayacak. NATO ise üyesi olmayan bir ülkeyi 'koruma' misyonuna kalkışmayacak, kalkışamaz. 90'lı yıllardan sonra 14 eski SSCB ülkesini bünyesine katarak Rusya'yı 'düşmanlaştıran' ve hep karşısında tutan Batı, bu ülkelerin Batı yanlısı politikacılarını da tarih boyunca görüldüğü gibi yalnız bırakarak bugünkü sorunun önemli aktörü oldu.
Yaptırımlar mı? Kısa vadede hayır ama belki uzun vadede sonuç getirebilir. Ama bu süre içerisinde Putin amacına çoktan ulaşır.