Zahide Can

05 Temmuz 2020

Trump kaybedecek mi?

Her dört yılda bir, Başkanlık Seçimleri öncesinde "Bu seçimler tarihi bir dönüm noktası" denmesine alışık olan seçmenler, "Ancak, bu sefer seçimler gerçekten tarihi" diyor. Trump'ın yenilgisinin bütün dünya bakımından sonuçları olacağı için aslında sadece Amerikalılar değil, tüm dünya Khalessi'yi bekliyor

Ekonomik kriz, ırkçılığa karşı protestolar ve Korona salgını nedeniyle gölgede kalan 3 Kasım 2020'de yapılacak ABD Başkanlık ve Kongre seçimleri gündemin üst sıralarına doğru yükseliyor.

Anketler Donald Trump'ın seçimlerde kaybedeceğini gösteriyor. Trump'un kamuoyu desteği yüzde 40,6'ya düşerken, desteklemediğini söyleyenlerin oranı yüzde 56'ya yükseldi. New York Times ve Siena Üniversitesinin ülke çapında gerçekleştirdiği son ankette Joe Biden, Trump'ın 14 puan ilerisinde görünüyor. Biden 2016 yılındaki seçimlerin kaderini belirlemiş olan, Pensilvanya, Michigan ve Wisconsin'de açık ara önde görünüyor. Trump'ın seçimleri kazanması için 2016 seçimlerinde olduğu gibi mutlaka Florida'yı kazanması gerekiyor. Oysa, şimdi yapılan anketler Trump'ın bu eyalette de Biden'ın gerisinde olduğuna işaret ediyor. Geçmiş 12 başkanlık seçimlerinin 11'inde Cumhuriyetçi adayların kazanmış olduğu Arizona'da bile Trump, Biden'ın gerisinde görünüyor. Bu rakamlara bakarsak seçimler yarın yapılsa Trump'ın kaybetmesi kesin. Ancak seçimler yarın yapılmayacak.

Joe Biden - Donald Trump

Trump'ın 2016 seçimleri öncesindeki kamuoyu desteği sadece yüzde 36 civarındaydı ve durumu şimdikinden daha kötüydü. Trump 2016'taki seçim zaferine, siyasi hareketini statükoya karşı protestoya dönüştürerek ulaşmıştı. Obama ise 'Liberal Amerika ve Muhafazakar Amerika yok, sadece Amerika Birleşik Devletleri var' şeklinde birlik ve beraberlik mesajlarıyla seçimleri kazanmıştı.

Trump 2106 seçimlerinden bu yana benimsediği kutuplaştırıcı siyaset dilini kullanmaya devam ediyor. Taraftarlarının 'White Power' diyerek bağırdıkları bir videoyu 'Great People' başlığıyla 82,6 milyon takipçisine 'retweet' etmekten çekinmiyor. Böylece kendi parti tabanındaki popülerliğini korumaya öncelik veriyor. Bu kutuplaştırıcı söylemin kendisine oy vermiş bağımsızları Biden'a doğru yönlendirebileceğini hesaba katmıyor. Ancak, Cumhuriyetçi Parti ileri gelenleri bunun farkında. Nitekim onların talebiyle Trump bu tweetini geri çekmek zorunda kaldı.

Büyük Depresyon'dan bu yana en büyük ekonomik kriz, İspanyol gribinden bu yana yaşanan en büyük salgın, Amerikan tarihindeki en büyük protestolara rağmen Gallup'un yaptığı son araştırmaya göre Trump, Cumhuriyetçi parti tabanındaki desteğini yüzde 85 oranında koruyor. Bu rakamlara bakanlar 'siyasetin bildiğimiz dinamikleri Trump için geçerli değil mi' diye soruyor. Gittikçe derinleşen ideolojik kutuplaşma seçmenlerin siyasi tercihlerini değiştirmesini zorlaştırıyor. Bu yüzden Cumhuriyetçi Parti seçmeni bütün kriz ve skandallara rağmen Trump'tan desteğini çekmiyor.

Trump, ırkçılığın simgesi oldukları için yıkılan ya da kaldırılan anıtları ve heykelleri korumak için 'Çok güçlü bir Başkanlık Emri' imzaladım dedi. Bu anıtların ve heykellerin yıkılması hem Trump hem de muhafazakar taban tarafından 'tarihimizi yok ediyorlar' iddiasıyla seçim sloganı olarak kullanılmaya başlandı. Protestolar, yıkılan anıt ve heykeller Trump'a gündemi değiştirme fırsatı tanıyor.

Trump, 2016 seçimlerinden sonra göreve başlaması vesilesiyle yaptığı konuşmada, ağır bir enkaz aldığı uyarısında bulunarak ülkeyi nasıl yöneteceğinin sinyalini daha en baştan vermişti. Yüksek Mahkeme'ye yapmış olduğu yargıç atamaları ve adalet kurumlarıyla ilgili aldığı kararlarla hukuk sistemini bozmaya çalışmak, çevreyi korumak için kabul edilmiş uygulamaları ortadan kaldırmak, vergileri düşürmek, Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak, Meksika ile sınıra duvar örmek Trump'ın parti içindeki muhafazakar tabanını diri tutmak için atmış olduğu adımlardan bazıları olarak sıralanabilir.

Trump her şeyi alt üst ediyor. Cumhuriyetçi Parti'nin temel değerlerinden bugün artık kimse bahsetmiyor. Trump yüzde 35'lik tabanının kendisini hiçbir şekilde terk etmeyeceğini biliyor. Ancak seçimleri kazanması için, 3,5 yıldan fazla bir süre önce kendisini desteklemiş olan ortadaki seçmenlerin oylarına tekrar ihtiyacı var. Taşradaki kadınların ve parti aidiyeti olmayan seçmenlerin 2016 seçimlerinde Trump'a oy vererek almış oldukları riski bu defa almayacaklarını gösteren anketler yayınlanıyor. Bağımsızların seçim sonuçlarında yine belirleyici bir rol oynayacağı söyleniyor. Florida'dan John-Crichton McCutcheon, '2016 yılında Trump'a oy vermiştim, şimdi işler çok kötü gidiyor. Biden'a hayranlık duymasam da bu sefer Biden'a oy vereceğim" diyor.

Birçok Demokrat Partili, Biden'ı önde gösteren anket sonuçlarına güvenmiyor, Hillary Clinton'un uzun bir süre anketlerde önde gitmesine rağmen seçimleri kaybetmiş olduğunu hatırlatıyor. Bu yüzden Trump'ın yeniden seçilebileceğinden korkuyor. Hillary Clinton'a karşı baştan itibaren büyük bir antipati olduğunu vurgulayanlar, Biden'ın Hillary Clinton'un aksine kadınlardan ve yaşlı erkeklerden daha fazla oy alabileceğini gösteren anketlere işaret ederek, Trump'ın kazanması mümkün değil diyorlar. Biden'ın Demokratların bile antipatik bulduğu Hillary Clinton'a göre, popülerliğinin yüzde 15 daha yüksek olduğuna işaret ediyorlar.

Tecrübeli anketçi Frank Luntz, erken yoklamaların, 1976, 1968, 1980, 1992 ve 2016 seçimlerinde doğru çıkmadığını hatırlatıyor. Adı geçen, birçok seçimde son birkaç günde dahi rakamların değişebileceğine işaret ediyor. 'Erken yoklamalar bizim nereye doğru gitmekte olduğumuza dair fikir verebilir, ancak nereye ulaşacağımızı göstermez. Bu yüzden şimdiden Trump'ın kaybedeceğini söylemek zor. 20'inci yüzyılın başından bu yana yeniden seçilmek için yarışan 20 başkandan sadece 5'i seçimleri kaybetti' diyor.

Biden'ın başkanlık kampanyası, tarihteki en solgun, en cansız kampanya olarak Korona'nın gölgesinde sürüyor. Bir gaf makinesi olarak görülen Joe Biden'dan aslında hiçbir şey yapmaması, sadece oturup, Trump'ın kaybetmesini beklemesi isteniyor. Korona sayesinde 'gizlenme' imkanı buldu ve şimdiye kadar sınırlı sayıda mülakat verdi. Büyük mitinglerde konuşma yapmasının, her gün basının karşısına çıkmasının faydadan çok zarar vereceği söyleniyor. New York Times yazarı Charles M. Blow, "Amerika'nın ihtiyacı olan sadece Trump'ın kaybetmesi" diyor. Biden'ın seçim sloganları "Ben Donald Trump değilim, bölücü değil birleştiriciyim" mesajları da bu beklentiye cevap veriyor.

Gerçekten de seçimler, Trump kaybedecek mi, kazanacak mı seçimleri olarak görülüyor ve Biden'dan söz edilmiyor. Birçok siyaset bilimcisi, 2020 seçimlerini Trump'ın referandumu olarak tarif ediyor.

Korona'nın yayılması ve ekonominin gidişatı üzerindeki etkisi de Trump'ın yeniden seçilip seçilmemesinde önemli bir rol oynayacak. Ekonominin tekrar kısa süre içinde canlanabileceğine inanan uzmanlardan farklı düşünenler de var. Nitekim, Northern Trust'ın baş ekonomisti Carl Tannenbaum, "Korona'nın yeniden hızla artış göstermesi ekonominin toparlanmasına engel olacak. Tüketiceler kalabalık yerlere gitmekten imtina ediyor. Eskiye dönüş çok uzun zaman alacak" diyor.

Bağımsız seçmenler salgın ve gösteriler nedeniyle Trump'a olumlu bakmadıklarını söyleseler de Trump'ın ekonomi konusunda hala başarılı olduğunu düşünüyor. Wisconsin'de bir fabrika işçisi olarak çalışan Cherly VanValkenburg, "Şimdi sadece ekonomiyi dikkate alarak oy verecek olsam, üzgünüm, ancak yine Trump'a oy verirdim" diyor.

Biden'ın kazanmasının sadece ortadaki seçmenlerin tercihlerini değiştirmelerine kalmaması için gençlerin, siyahilerin ve hispaniklerin seçimlere katılım oranlarının yüksek olması önem taşıyor. 'Biden ortada görünmesin yeter' diyerek bu seçmenleri sandığa götürmek mümkün değil. Biden'ın gerçek ve somut değişimi hedefleyecek bir plan ve programla seçmenlerin karşısına çıkması gerekiyor.

Biden Demokrat Partili gençlerin talebi ve beklentisi doğrultusunda biraz sola kayıyor gibi dursa da, merkezdeki seçmeni ürkütmekten çekiniyor. Demokrat Parti Senatörü Elizabeth Warren'ın, 2005 yılı iflas kanununda değişiklik yapılması ve öğrencilerin eğitim borçlarının affedilmesi önerilerine adaylık yarışı sırasında karşı çıkmış olan Biden şimdi bu önerileri destekliyor.

Demokrat Parti'nin genç kuşağın temsilcisi Temsilciler Meclisi Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez, "Biden'ın gençlerin ve ilericilerin desteğini kazanabilmesi için somut önerilerde bulunması gerekiyor. Obamacare'in (Obama'nın çıkmasını sağladığı sağlık reformu yasası) 65'ten 60 yaşına indirilmesi önerisi çok yetersiz ve kabulü mümkün değil, Hillary bile 50 yaşına düşürmeyi değerlendiriyordu. Trump'ı yenmek ölüm kalım meselesi olabilir, ancak yoksullar, hispanikler, siyahiler, kadınlar, borç yükü altındaki gençler, işçi sınıfı ve sağlık sigortası olmayanlar için Biden ne söylüyor?" diye soruyor. Cortez, "Bölücü değilim. Meşru, çözüm bekleyen meselelerden bahsetmemek daha büyük bir bölücük" diye ilave ediyor.

Amerikalı gençler ekonomide, sağlıkta, çevre sorunlarında ve ırkçılıkla mücadelede anlamlı, etkili ve cesur çözüm önerileri duymak istiyor. Geleceğin onlara ait olduğunu biliyorlar. Bugün olmasa da gelecekte daha eşit, daha adil bir toplum inşa etmeyi başaracaklarına inanıyorlar.

Irkçılıkla mücadele için yapılan ve büyük ölçüde gençlerin katılmakta olduğu gösterilerde daha adil gelir dağılımı, eğitim, sağlık hizmetlerinin erişimin yaygınlaştırılarak kalitesinin arttırılması gibi toplumun tüm kesimlerinin yararlanabileceği meşru bir siyaset özlemi dile getiriliyor. Neoliberal politikaların kusurları hatırlatılıyor.


Siyahi George Floyd'un polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protesto gösterileri ABD'nin tüm eyaletlerine yayılmıştı

Korona sırasında 42,6 milyon Amerikalı işsizlik için başvururken, milyarderlerin servetlerinin büyük artış göstermiş olduğunu herkes biliyor. Korona sırasında Mart ortası-Mayıs ortası 3 aylık dönemde milyarderlerin toplam servetleri net olarak 434 milyar dolar artarak, 3,382 trilyon dolara ulaştı. 1980'den bu yana milyarderlerin ödedikleri vergiler ise yüzde 79 oranında azaldı.

Son zamanlarda Amerika'da yayınlanan birçok kitap ve makalede, var olan eşitsizliğin siyasi ve ekonomik potansiyel risklerine dikkat çekiliyor. Asgari ücretin arttırılması, zenginlerden daha adil vergi alınması ve böylece yoksul kitlelere ev ve eğitim imkanları sağlanması yoluyla ülkedeki derin eşitsizliğin bir nebze azaltılması üzerinde duruluyor. Gelir dağılımında iyileşme ve servetin çok az şirketin elinde temerküz etmesini önlemek üzere anti-trust kanunlarının güçlendirilerek uygulanması sistemin bekası için ekonomistlerce savunulmaya başlandı.

Biden sosyal ve ekonomik kutuplaşmayı ortadan kaldıracak bir program önerebilir mi? Biden'ın nefesi gençlerin sorularına cevap vermeye yeter mi? Bu soruların cevapları bilinmiyor. Yoksa Biden "Bunlar çok riskli konular ben eski bildiğim yoldan yürümeyi tercih ediyorum" diyerek geçmişin ezberleriyle mi yürümeyi mi tercih eder. Biden'ın bu sorulara nasıl cevap vereceği bekleniyor.

Obama, 'Değişim ve Umut' söylemiyle seçilmişti. Biden'ın bu defa soyut bir kavram olarak değil 'nereye doğru ve nasıl bir toplum için değişim' istediğini somut önerilerle anlatması gerekiyor. Biden, 2008 ve 2012 seçimlerinde Obama için sandıklara gitmişken, 2016 yılında oy vermemiş seçmenleri ancak bu şekilde tekrar sandığa çekebilir deniyor. Biden insanları heyecanlandırmıyor. Biden'ın yaşı, politikadaki 50 yıllık eskimiş yüzü, politika üretme konusundaki çekinkenliği taraftarlarını korkutuyor.

Biden seçilebilir olmak ile seçilmek arasındaki uzun bir yolun başında duruyor.

Korona'nın Amerika'da ilk ortaya çıktığı tarihten altı ay sonra New York Times tarafından gerçekleştirilmiş olan araştırmaya göre kayıtlı seçmenlerin çok büyük bir bölümü endişeli, öfkeli ve yorgun olduğunu söylüyorlar. Bununla birlikte seçmenlerin yine büyük bir bölümü gelecekten umutlu. Salgının su yüzüne çıkardığı sağlık sistemindeki bozukluk, ekonomik kriz, ırkçılığın ve polis şiddetinin yol açtığı sosyal gerginlikler değişim için bir fırsat penceresi olarak görülüyor. Bu değişimin kendi ellerinde olduğunu bildikleri için umutlarını kaybetmiyorlar.

Her dört yılda bir, Başkanlık Seçimleri öncesinde "Bu seçimler tarihi bir dönüm noktası" denmesine alışık olan seçmenler, "Ancak, bu sefer seçimler gerçekten tarihi" diyor. Televizyonlarda yapılan mülakatlarda Amerikalı seçmenler "Biz tarih boyunca birçok olumsuzluğun üstesinden gelmeyi başardık. Şimdi bu seçimlerle bunu bir kere daha gerçekleştireceğiz" diyorlar. Hem Demokrat Parti hem Cumhuriyetçi Parti seçmeninin gelecekle ilgili eşit derecede umutlu olduğu anlaşılıyor. Siyasi ve ideolojik olarak ikiye bölünmüş Amerikalıları umut birleştiriyor.

Uzun zamandır Demokrat Parti anketörü olarak çalışan Peter Hart, "Trump'ın anketlerdeki destek oranına bakarsak, seçmen, Trump'ın dört yıl olarak başkan olarak istiyor musunuz sorusuna 'hayır' cevabı veriyor. Fakat, Trump seçimleri kazanabilir mi sorusuna cevapları ise 'evet' diyor.

Seçimlere dört ay kala her şey mümkün gibi görünüyor. Trump'ın seçimleri sandıkta kaybetse dahi seçim sonuçlarını sorgulama ihtimali tartışılıyor. Bu nedenle Biden'ın seçimleri açık arayla kazanması gerekir deniyor. Böyle bir kaos senaryosunun konuşuluyor olmasını Amerikan demokrasisi için 'utanç verici' olarak gören siyasi gözlemciler, siyasi kurumların zayıfladığı, siyasetçilerin hesap vermeyi umursamadığı durumlarda kaosun ortaya çıktığını vurguluyorlar. Seçimleri kaybetmesi halinde Trump'ın yeni seçilen Başkana 'Mr. President' diye hitap ederek 20 Ocak'ta Beyaz Saray'dan istese de istemese de tıpış tıpış ayrılacağını söylüyorlar.

Trump'ın ikinci bir dört yıl daha Westeros'da (Game of Thrones) kalıp kalamayacağını kimse bilmiyor. Dizinin önemli karakterlerinden ateş üstünde yürüyebilen Khaleesi (Emile Clarke) bir mülakatta zamanı geldiğinde Beyaz Sarayı Trump'tan kurtarmak için dragonlarıyla harekete geçebileceğini söylemişti. Şimdi Biden'dan Khalessi gibi Amerika'yı kurtarması bekleniyor. Trump'ın yenilgisinin bütün dünya bakımından sonuçları olacağı için aslında sadece Amerikalılar değil, tüm dünya Khalessi'yi bekliyor.