Korona'dan ölenlerin sayısının Vietnam savaşında ölen Amerikalı sayısını geçtiği söyleniyor. 30 Nisan tarihi Amerikalılar Saygon'un düşmesini Vietnam savaşının sonu olarak kabul ediyor. Bu yıl Saygon'un düşüşünün 45'inci yılı olduğunu hatırlatanlar, Vietnam Savaşı'nda 58 bin 220 Amerikalı ölmüşken, Korona'dan ölenlerin sayısı 71 bine ulaştı diyor. Trump başta olmak üzere birçok Amerikalı Korona'yı bir düşman olarak tanımladıkları için geçmişteki savaşlarda ölenlerin sayısını Korona'dan ölenlerle karşılaştırıyor.
Dünyanın en kirli metrosu olarak damgalanan ve 115 yıldır 24 saat 7 gün hizmet veren New York metrosunun, 6 Mayıs tarihinden itibaren her gece beş saat boyunca trenleri ve istasyonları dezenfekte etmek üzere kapatılmasına karar verildi. 24 saat toplu taşımacılık New York'un ruhunun, New Yorkluların hayatının önemli bir sembolü olduğu için New Yorklular bu karar karşısında büyük hayal kırıklığına uğradılar.
New York metrosunda 200'den fazla şiir, Shakespeare'den Sylvia Plath'e birçok ünlü yazarın kitaplarından alıntılar sergilenir. "The Poetry Society"nin, insanların metroları kullanmasını teşvik etmek için mutluluk kadar Korona'nın neden olduğu çapraşık gerçekliği ve New York şehrinin katlandığı acıları da anlatacak yeni şiirler aradığı söyleniyor.
Korona nedeniyle yapılan temizlik sırasında sayıları artan bir şekilde metroda konaklamaya başlayan evsizlerin de tahliye edilmesi amaçlanıyor. Evsizler, tıklım tıklım olan ve birer Korona yuvasına dönüşen barınaklara dönmek istemiyorlar. Bir yere ait olmamak, akşamları dönecek bir eve sahip olmamak nedir? Bunu en iyi evlerinden, yurtlarından zorla ayrılmak zorunda kalmış olan başta Suriyeli olmak üzere mülteciler bilir. Karantinayı en iyi bilenler onlardır. Yalnızlığı, sevdiklerinden uzak yaşamayı, arkadaşları ya da ailesinin en zor günlerinde onların acısını paylaşamamayı, cenazelerinde yas tutamamayı, birlikte ağlayamamayı, vedalaşamamayı, yaşadığı şehre ait olamamayı, en çok da kaybetmeyi bilenler onlardır.
Korona'nın ruhumuzda bıraktığı ızdırap, mültecilerin de kendilerinin ya da çocuklarının hayatını kurtarmak için terkettikleri evleri, arkadaşları, ağaçları, dalda tanıdık kuşları olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir mi? Aslında şimdi kimsenin evi yok gibi, hepimizin Korona'dan korunmaya çalıştığımız duvarlarımız var. Evsizlerin sığınaklardan kaçmak istemeleri gibi biz de evlerimizden uzaklaşmak istiyoruz.
New Yorklular evsizlerle birlikte yaşamaya alışıktırlar. Her yerde olduğu gibi burada da bu insanlarla göz göze gelmemeye özel bir itina gösterilir. Evsizlerin gözündeki, korku, kargaşa, çaresizlik şimdi hepimizin gözlerine yerleşti. Umutsuz, ıpıssız bakışları şimdi daha iyi anlıyoruz.
Dünyanın her yerinden insanların tedavi olmak için geldikleri hastaneleriyle meşhur New York'un, Korona'yla mücadele ederken hastaneler ve hastalar arasındaki eşitsizliği ortaya koyan görüntüleri henüz zihinlerde taze iken, cesetleri yakmak veya gömmekle başa çıkamayan cenaze evlerinin durumu da uluslararası basının odağına yerleşti. Cenaze evleri, krematoryumlar, mezarlıklar sayıları beklenmedik oranda artan ölülere gereken itinayı ve ihtimamı gösteremiyor. 30 Nisan tarihinde New York polis yetkilileri, etrafa yayılan kokular nedeniyle gelen şikayetler üzerine Brooklyn'deki bir cenaze evi önündeki iki TIR içinde onlarca çürüyen cesetle karşılaştı. Cenaze yeri sahibi Andrew Cleckley çok basit bir cümleyle "bu kadar cesedi koyacak yerim yok" diyerek cevap verdi. Şehirdeki 50 mezarlığın telefonlarının sürekli çaldığı, mezar kazıcıların hafta sonu dahil mesai yaptığı söyleniyor. Mezar kazıcıların, cenaze işleriyle ilgili tüm çalışanların, sağlık çalışanlarına her akşam saat 7'de şükran duyguları ifade edilirken unutulduğu, onların da "gizli kahramanlar" olduğu hatırlatılıyor. New York'un bu görüntülerle dünyaya anlatılması alınganlıkları gittikçe artan New Yorkluları utandırıyor.
Restoranların, okul kafeteryalarının kapanmış olması talebi düşürdüğü için çiftçiler mandıralarda bozulan sütleri tarlalara döküyorlardı. Şimdi et işleme fabrikalarının Korona'dan ötürü kapatılmış olması nedeniyle tavuk ve diğer kesimlik hayvan yetiştiricileri sürülerini, itlaf etmeye mecbur kaldılar. Bu gelişme üzerine, Trump, et işleme fabrikalarını "ulusal güvenlik bakımından hayati altyapı" olarak tanımladı. Bu fabrikaların açılması için her türlü önlemin alınacağını söyleyerek, bu konuda bir "Başkanlık emri" yayınladı. İşçi hakları savunucuları ve sendikalar ise bu kararı eleştirerek, Yönetimin, soğuk fabrikalarda omuz omuza çalışan işçileri korumak için tedbir alması gerektiğini vurgulayarak, büyük baş hayvan, domuz ve tavuklara gösterilmiş olan duyarlılığın çalışanlar için de gösterilmesini beklediklerini ifade etti.
New York'ta restoranlara şimdi de hırsızlar musallat oldu. New York Polis Departmanı'ından Michael Li Petri, "restoranlar içki veya nakit kaynağı olarak görüldüğünden hırsızların hedefi haline geliyor" diye açıklama yaptı.
Yalnızlık, kızgınlıkla birleşiyor
Nisan ayı boyunca 3 gün haricinde diğer günler kış mevsimi gibi geçti. Bahar durmuş, gelmemeye karar vermişti. 2 Mayıs'ta New York'a güneş çarptı. Central Park başta olmak üzere tüm parklar ve sokaklar doldu. Bizim evin yakınlarında kaldırımlarda bekleyen kuyruğa içecek servisi yapan restoranın önünde sosyal mesafelendirmenin hiçe sayıldığı sokak partileri yapılmaya başlandı. Bu görüntüler üzerine, New York Belediye Başkanı De Blasio, 3 Mayıs tarihinden itibaren bin polisin parklarda ve sokaklarda sosyal mesafelendirmeyi kontrol edeceğini, başta parklarda olmak üzere New Yorklulara 100 bin bedava maske dağıtılacağını söyledi.
34 eyaletin ekonomiyi tekrar açma kararı alması, siyasi olarak bölünmüş Amerikalıları Korona konusunda da kutuplaştırdı. Tüm eyaletlerden gelen, kimisi maskeli ve ellerinde saldırı tüfekleri taşıyan kızgın göstericilere ait televizyon ve sosyal medyadaki görüntüler korku yarattı. Amerika'da Korona'dan ölüm oranının en yüksek olduğu (yüzde 9'un üzerinde) Michigan'da, Demokrat Partili Vali Gretchen Whitmer'i protesto etmek üzere Valilik binasına hücum eden taaruz silahlarıyla kuşanmış kızgın göstericiler ve taşıdıkları Nazi sloganlı posterler büyük bir endişeye sebep oldu. Ancak Vali, aşırı sağın silahlı protestolarına aldırış etmeyerek, olağan üstü hali 28 Mayıs'a kadar uzattı. 1 Mayıs'ta Michigan'da bir mağazanın önünde görev yapan güvenlik görevlisi, kural olarak herkesin yüzünü kapatması gerektiği için uyardığı bir müşterinin kızıp ateş açması sonucunda ağır yaralandı.
George Bush, Bill Clinton gibi eski Amerikan Başkanlarının, Julia Roberts, Oprah Winfrey gibi 200'e yakın tanınmış şahsiyetin konuşmaları, müzikleri, performanslarıyla katıldıkları "Birlik Olmaya Çağrı" video yayınının organizatörü Tim Shiver, "belki birçok insan bana bir dakika dur, açlık var, hastalık var, eşitsizlik var, bizi uçurumun kenarına getiren bir dolu sınamalarla karşı karşıyayız, bunların hepsi çok acı, çok ciddi sorunlarımız var diyecek, fakat biz karşımızdaki dev sorunların hiçbirine bu bölünmüşlükle çare bulamayız, bu nedenle bu projeyi üstlendim" diyor. Eski ABD Başkanı George Bush, üç dakikalık ulusal birlik çağrısını dile getirdiği "bizler partizan savaşçılar değiliz, bizler salgın karşısında aynı derecede savunmasız insanlarız, ya birlikte çıkacağız ya da birlikte düşeceğiz" sözlerini içeren video mesajıyla bu projeye katıldı. Bush'un bu mesajı büyük bir övgüyle karşılandı. Bu konuda görüşü sorulan Trump ise "Başkan Bush'un mesajını takdir ediyorum, ancak azil sürecim sırasında neden aynı çağrıyı yapmadığını açıklayamıyorum" gibi anlaşılmaz bir cevap verdi.
Aşırı stresli ve rekabete dayalı işler, hiç durmadan yaşanması gerektiğine inanılmış hayatın hızlı ritmi, yüksek kiralar, sürekli yaşanan hayal kırıklıkları, her şeye aynı anda sahip olmak isteği, mükemmel olamadığını düşünmekten kaynaklanan kızgınlık nedeniyle New Yorklular bizim arkadaşlarımızla ayak üstü sohbetlerimizde paylaştıklarımızı anlatmak için sık sık terapiste giderler. Çok meşgul olanlar terapistleriyle telefonla konuşurlar. New Yorklular iki aya yaklaşan karantinanın ardından şimdi öfkelerini kontrol edemiyor. Super market sıralarında, parklarda maskesiz koşanlar ikaz edilmekle kalmıyor bazen fiziki kavgalar da çıkabiliyor. Yolda karşılıklı olarak yüksek sesli iğneli sözler sarf ediliyor. Terapist Sherry Amatenstein, "eşinizi ya da bir yabancıyı öldürmek isteyebilirsiniz, bu öfke büyük ölçüde korkudan kaynaklanıyor" diyor. Terapistlerin telefonları durmadan çalıyor. Terapistler, en çok karşılaştıkları sorunun "çok öfkeliyim, öfkemi kontrol edemiyorum, ne yapmalıyım" olduğunu söylüyor. Albert Einstein College of Medicine'da Prof.T Byram Karasu, "evliliklerin ya da beraberliklerin sürdürülebilir olup olmadığının test edildiği en kritik dönem, çiftler birbirlerine ya daha fazla bağlanacak ya da fazlasıyla sıkılacak, Korona her şeyi test ediyor" diye görüş bildiriyor. 50 yıllık bir evli çift evliliklerinin sırrını " birbirlerine önemli şeyleri anlatmamak " olarak açıklıyor. Her akşam saat 7'deki sağlık personelini selamlamak için sokağa taşan haykırışlara öfke ve yılgınlığın sesi de eşlik ediyor.
Venezuelalı bir arkadaşımla 5 Mayıs'ta Manhattan'ın batı yakasındaki "Hudson River Park"ta uzun bir yürüyüşe çıktık. New York'ta parklarda gönüllü insanlar çalışır. Gönüllüler parklarda kendilerine tahsis edilen köşelerin bakımına, çiçek ekimi başta olmak üzere parkların güzelleştirilmesine katkıda bulunurlar. Yürüyüş sırasında karşılaştığımız gönüllü olarak çalışan bir kadın bize kendi köşesinde yaptığı işleri anlatırken ansızın, aşırı sağcı Oklahomalı babayla Hawaiili bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini, ailesinin insanın her türlü yaratıcı düşüncesini yok eden yaşam tarzından 8 yaşından itibaren nefret etmeye başladığın ve 18 yaşında öğrenci değişim programından yararlanarak bir sene Almanya'da okuduktan sonra bir daha asla Oklahoma'ya dönmediğini, kız kardeşinin ise babasının beyin yıkamasından kaçamadığını, bu yüzden kendisiyle bütün ilişkilerini kestiğini, 8 ay önce bir Fransızla evlenmiş olduğunu, Haziran'da Fransa'ya tekrar dönüp dönemeyeceğini bilememenin yarattığı belirsizlikten dolayı çok üzgün olduğunu, Trump hakkındaki görüşlerini, evinde bozulmuş olan buzdolabını tamir ettiremediğini soluk almadan bir çırpıda anlattı.
New Yorklular, John's Hopkins Üniversitesi'nin basına sızan "evde kal emri"nin aşama aşama kaldırılması halinde ölenlerin sayısının çok hızla artabileceğini, Washington Üniversite'sinin Ağustos ayı sonuna kadar ölümlerin 134 bine ulaşacağına dair çalışmalarının sonuçlarına aldırış etmiyor. Dr. Fauci'nin Korona'nın kontrol edilmesi mümkün olmayan bir orman yangını gibi sözlerine herkes kulaklarını tıkıyor. Yalnız yaşayanlar insan görmek istiyor, evdeki çocuğundan, eşinden, sevgilisinden sıkılanlar başka insanları özlüyor, konuşmasalar da yan yana paklarda oturup kendisi gibi başkalarının da olduğunu görmek istiyor, 20 yıldır aynı yolda yürüyenler ilk kez keşfettikleri yol kenarındaki ağaçlara bakıyor. Asabi New Yorklular sokağa çıkıyor.
New Yorklulara, "sizi anlıyoruz şimdi Anna Karenina gibi kitapları okuyamayabilirsiniz, bir günde bitirilecek kısa hikayeler seçin, evde kendi barınızı açın, kokteyl hazırlama ustası olabilirsiniz böylece Korona'nın esaretinden kurtulabilirsiniz" gibi akıllar veriliyor. Psikolog Jacqueline Sperling, "psikolojik bağışıklık sistemimiz cep telefonlarının pili gibidir, çok kullandığımız için kriz durumlarında çok çabuk tükenir, bu yüzden sık sık doldurmalıyız" şeklinde New Yorkluların dahi anlam veremediği bir cümle kuruyor. Vermont Üniversitesi'nde Profesör Elizabeth Pinel ise "duygularınızı kontrol etmek için somut adımlar atın, olumsuz düşüncelerinizle yüzleşin ve doğru olup olmadığını görün" diye tavsiyelerde bulunuyor.
Teknoloji şirketleri Korona'lı yeni hayat için çalışıyor. Havaalanlarındaki güvenlik tarama cihazlarına benzer, ateş, nabız ve nefes hızını ölçen tarayıcıların konserler, sinemalar ya da stadyumların girişlerine konabileceği, bu cihazların tek kusurunun ise asemptomatik hastaları tespit edememek olduğu söyleniyor.
New York-Presbyterian Alllen Hastanesi'nde, şimdi işi olmayan çok başarılı, ödüllü oda müziği sanatçıları yoğun bakım ünitelerinde hastalara cep telefonlarından Bach, Bhrams ve Beethoven'dan eserler çalıyor. Bazıları da Beatles'dan "Something"i tercih ediyor. Doktorlar ve hemşireler solunum cihazına bağlı hastalara kendi cep telefonlarından müzik dinletiyor.
Amerikan müzikallerinin tarihindeki en önemli isimlerden biri, "Batı Yakası'nın Hikayesi" gibi çok tanınmış eserleri de olan Stephen Sondheim'in 90.ıncı yaş günü birçok ünlü sanatçının katılımıyla "Al Beni Dünya'ya Götür: Sondheim 90.ıncı Yaş Günü Kutlaması" olarak internetten yayınlandı. Yayını milyonlarca insan izledi.
Harlem'in ruhunu anlatan "Paris Blues" jaz kulübünün sahibi Samuel Hargress Korona'dan öldü
Samuel Hargress Jr, 1936 yılında Alabama'da doğmuş, 1959 yılında zorunlu askerlik görevini Fransa'da tamamladıktan sonra 1960 yılında New York'a gelerek barmenlik yapmaya başlamış. 1969 yılında kendi jaz kulübünü açtığında, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra büyük babasının da asker olarak katılmış olduğu, düşman Alman güçleri tarafından "Afro-American Harlem Hellfighters (Cehennem Savaşçıları) "olarak isimlendirilmiş olan piyade alayının 170 askerine, Fransızların "La Croix de Guerre" nişanı vermiş olmasından esinlenerek klübüne "Paris Blues" ismini vermiş. Hargress'in ölüm ilanını yazan Andree Penix Smith, Hargressin kendisine, "Fransızlar her zaman siyahi askerlere bu ülkeden daha iyi davranmışlardır. Bu yüzden kulübüme Paris ismini verdim" dediğini hatırlattı. Yelekli takım elbisesiz, yılan derisi ayakkabısız ve fötr şapkasız (40 tane fötr şapkası olduğunu söylemiş) hiç bir zaman görülmemiş olan, gece müşterilerini barda ya da verandada karşılayan, barın üst katında yaşayan, 50 yıllık gece hayatında hiç sigara ve içki içmemiş olan, hayata dair gençlere tavsiyeler veren, yerli müzisyenlere kapısını her zaman açık tutan, evsizlere herkese elini uzatan, ırkçılıkla mücadeleye her zaman aktif olarak katılmış olan Hargress'in ölümü Harlemlileri yasa boğdu. Film yapımcısı Christina Kallas, "Hargress en az 110 yaşına kadar yaşaması gereken insanlardan biriydi" dedi.
Samuel Hargress
Korona ve ekonomi
İşsizlik rakamlarının açıklanan resmi rakamlarından çok daha yüksek olduğu söyleniyor. Bu durumun, çok büyük sayıdaki başvuraların işleme konulamaması, internet başvurularında eskimiş bilgisayar sistemlerinin çökmüş olması, yoğunluk nedeniyle çağrı merkezlerine ulaşılamamasından kaynaklandığı belirtiliyor. Michigan'ın İşsizlik Sigortası Ajansı Direktörü, Steve Gray, "Korona öncesi işsizlik başvurusu yapan her 4 kişiden ancak bir kişinin başvurusu kabul edilirdi, zira, Büyük Buhran'dan sonra kurulan sistem senin suçlu olduğun varsayımına dayanır ve masumiyetini senin ispat etmeni bekler" diyor. Mart ayı sonunda çalıştığı fabrikadaki gelirini kaybeden Loretta Lee, işsizlik başvurusu yaptığı sitenin çökmüş olduğunu, çağrı merkezini binlerce defa aramış olmasına rağmen ulaşamadığını söylüyor. İşini kaybeden birçok kişinin gerekli teknik bilgiye sahip olmadığı için elektronik başvuru yapamadığı vurgulanıyor.
Economic Policy Institute, yaptığı bir çalışmaya göre, son 4 hafta içindeki işsiz sayısının, başvuraları henüz incelenememiş ya da başvurusuna engel çıkarılmış olanlar hesaba katıldığında yüzde 50 daha fazla olduğunu söylüyor. Adı geçen kurumda kıdemli ekonomist olan Elise Gould, işsizlik sorununun açıklanan verilerden daha büyük olduğunu ileri sürdü. Arizona Üniversitesi de yaptığı bir çalışmaya göre, 18 Nisan'a kadar işini kaybetmiş olan 8 milyon kişinin işsizlik rakamlarına dahil edilmediğini açıkladı.
Ekonominin ilk çeyrekte yüzde 5'e yaklaşan bir oranda daralması, işsizliğin bu yıl sonu itibariyle yüzde 20'lere ulaşması borsayı etkilemiyor. Geçen hafta Dr. Fauci'nin, Remdevisir adlı ilacın tedavi süresini yaklaşık yüzde 30 azalttığına dair açıklaması ertesinde borsa yükseliyor. Nobel Ödülü sahibi Paul Krugman, "Korona ertesinde ilk bir kaç hafta düşmüş olan borsa, kayıplarını büyük ölçüde telafi etmiş görünüyor, borsa gerçek ekonomi değildir, borsayı korku ve aç gözlülük yönetiyor, gerçek ekonomiyle borsa arasındaki kopukluk, yatırımcının gidecek başka bir yeri olmamasından kaynaklanıyor, ekonomiyi anlamak için işsizlik rakamlarına bakılması gerekiyor" diyor.
Trump yönetimi ve Amerikan sanayicileri, Amerika'nın tedarik zincirinde yeralan Korona nedeniyle kapatılmış Meksika'daki fabrikaların yeniden üretime başlaması için Meksika Hükümeti'ne baskı yapıyor. Amerika'nın Meksika Büyükelçisi, Meksika'nın Amerika'nın ihtiyaçlarını karşılama konusunda duyarlı olması gerektiğini, aksi takdirde Meksika'daki işsizliğin hızla artacağı konusunda uyarıda bulundu. Bu tartışma her iki ülkenin birbirlerine ne kadar bağımlı olduğunu göstermekle kalmadı, aradaki ilişkinin eşitler arası bir ilişki olmadığını da tekrar ortaya koydu. ABD, Meksika'dan, Amerikan şirketlerinin üretimine devam etmesi için fabrikalarda çalışanlara istisna getirmesini talep ediyor.
Meksika 2019 yılında Çin'i de geride bırakarak Amerika'nın en büyük ticaret ortağı haline geldi. Meksika'daki fabrikaların kapatılmış olması Amerikalı şirketlerin N95 maske üretiminden savunma malzemelerinin tedarik zincirine çok geniş bir alanı etkiliyor. New York'ta son 25 yılda yapılan her yemeğin hatta tatlının içinde bile avokado konuluyor. Tüketilen her 5 avokadonun 4'ü ise Meksika'dan ithal ediliyor. New Yorklu şeflerin avokadosuz yemek yapmakta zorlanacaklarını düşünüyorum.
Trump'ın, göçmenlere engel olmayı amaçlayan Meksika duvarı inşaatı Korona'ya rağmen sürerken, Amerika'da yaşama ve çalışma izni olmadan tarlalarda çalışan yüz binlerce Meksikalı şimdi yiyecek tedarikindeki rolleri "vazgeçilmez" önemde kabul edilerek, Kamu Güvenliği Bakanlığı'ndan işverenlerine gönderilen mektupla çalışmaları güvence altına alındı. Uzun yıllardır Amerika'daki tarlalarda illegal olarak çalışan Meksikalı Nancy Silva, "hem illegal hem de vazgeçilmez" olmanın ne anlama geldiğini kavrayamadığını söylüyor. Amerikan Tarım Bakanlığı'na göre tarımda çalışanların yüzde 50'sini, sebze üreticilerine göre ise yüzde 75'ini yasal olmayan göçmenler oluşturuyor.
"Çin virüsü"
Trump, Asya kökenli Amerikan vatandaşlarına karşı gittikçe artmakta olan ırkçı saldıralar karşısında Korona'yı "Çin virüsü" olarak adlandırmayı bırakmış olsa da "Çin virüsü" çok uzun zamandır Amerika'nın dış politikasını etkiliyordu.
2018 yılı sonunda yayınlanmış olan Amerika'nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde Çin'e, Amerika'nın etkisini, gücünü ve değerlerini sınayan "rakip", "revizyonist güç" ve "hasım" olarak birçok defa atıfta bulunuluyor.
Amerika ile Çin arasında sadece ticaret alanında değil teknoloji alanında da ciddi bir savaş sürüyor. Bu çatışmanın merkezinde ise Çin'in telekomünikasyon şirketi Huawei yer alıyor. Huawei'nin gelecek kuşak internet icatlarını bağlayacak, 5G alanındaki öncü yeri Amerika'yı derinden sarsıyor. Trump Yönetimi, son iki yıldır, Avrupa'daki müttefiklerini, Huawei'nin, bu ülkelerin ulusal güvenlikleri için bir tehdit oluşturduğuna ikna etmek için çaba sarfediyor ve yeni kablosuz şebekelerin inşasında Huawei'ye izin verilmemesini talep ediyor.
Trump, geçen hafta önce Korona'nın Vuhan'daki bir laboratuvardan yayıldığı konusunda çok emin olduğunu belirtmişti. 3 Mayıs tarihindeki bir televizyon programında ise, bu iddiayı ispatlayacak çok ciddi bir rapor hazırlanmakta olduğunu, Çinlilerin korkunç bir hata yaptıklarını ancak bu hatayı kabul etmediklerini söyledi. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da, Trump'ı destekleyen bir açıklama yaparak, "virüsün laboratuvardan çıktığı konusunda çok inandırıcı deliller var" diye ilave etti.
Trump, yarım ağızla gerekirse Çin'e tekrar gümrük vergileri uygulayabileceğini söylese de aslında bu ekonomik krizin ortasında yeni bir kriz yaratmak istemiyor.
İdris Bey Korona'dan öldü
27 yıldır New York İtfaiye Teşkilatı'nda çalışmış ve 2002 yılından bu yana teşkilatın eğitim bölümünde dersler veren, 11 Eylül Ticaret Merkezi'ne yapılan terör saldırıları sonrasında katılmış olduğu kurtarma faaliyeti esnasında itfaiye arabası paramparça olduğu için arkadaşlarının ölmüş olduğunu düşündüğü, 1959 Brooklyn doğumlu, kütüphanesinde bin adetten fazla kitabı olan, okuma sevdalısı, boş vakitlerinde Barnes & Noble Kitapçısının koridorlarında kitapları tarayan, dini vecibelerini yerine getiren bir Müslüman olarak bilinen, kızına beraber olduğu zamanlar saatlerce kitaplar okuyan İdris Bey Korona'dan öldü.