Zahide Can

28 Haziran 2020

New York ruhunu kaybediyor; Amerikalılar'ın adil bir toplum kurma umudu sürüyor

Umut bazen kaybolur. Ancak, hepimiz bir gün geri geleceğine inanırız. Dünyayı değiştirmek için, ırkçılığı yok etmek için, siyahilere adalet için, dünyanın her bir yerine dağılmış mültecilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşamaları için umudumuzu kaybedemeyiz

New York 22 Haziran'da "yeni normal"e dönüş için ürkek adımlar atarken, Amerika'nın 30 eyaletinde, özellikle Cumhuriyetçi Partili Yöneticilerin iktidarda olduğu eyaletlerde, Korona vakalarında artış görülüyor. Minnesota'dan Kaliforniya'ya, New York'tan Illinois'e 4 haftadır yoğun gösteriler yapılan eyaletlerde Korona vakalarında ya az ya da hemen hemen hiç artış olmadığı anlaşıldı. Korona göstericilere iltimas yapıyor.

Yürüyüşlerin açık havada yapılıyor olması, katılımcıların çok büyük oranda maske takmaya özen göstermesi gibi bir dizi önlemin vaka sayısının artmasına engel olduğu söyleniyor. Cumhuriyetçi Valilerin ise normale dönüş aşamasında koruyucu önlemler için gerekli özeni göstermemeleri Florida, Teksas ve Arizona'daki artışların sebebi olarak gösteriliyor. Vakaların hızla artmakta olduğu Arizona Eyaleti'nin Valisi'nin, yeniden açılışın ilk fazında yerel yöneticilerin maske takma tavsiyelerine karşı çıktığı hatırlatılıyor. Trump seçim kampanyasının ikinci mitingini 23 Haziran'da Korona sayısında çok büyük artış görülen Arizona'da kapalı bir alanda gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray'da çalışanların maske takma zorunluluğuna son verildiği açıklandı.

Trump taraftarları maske takmayı rededdiyor. Korona'nın çok abartıldığını, bunda da kasıt olduğunu düşünüyor. Onlar için maske takmak insanın çaresizliğini, korkusunu kabul etmek anlamına geliyor. Psikolog Seth Gilihan, "Maske takmak insanın kırılganlığını ele vermekle kalmıyor, eski hayatlarımızın kaybolduğu gerçeğine boyun eğmek ve yeni hayatı kabullenmek zorunda kaldığımızın da hikâyesi" diyor. Trump taraftarları en eski duygu olarak ruhumuzun her zaman en derinliklerinde bekleyen ölüm korkusuyla baş edemiyor ve çıkış yolu olarak inkara baş vuruyor.

Trump geçen hafta Fox News ile yaptığı bir söyleşide, "Virüs yok oluyor, maske takanlar bana muhalif olduklarını göstermek için maske takıyorlar, maske takmak virüsün bulaşma riskini arttırabilir" diyerek uzmanların kamu sağlığıyla ilgili tüm tavsiyelerini hiçe sayan cümleler sarfetti. 24 Haziran, 37 bine yakın yeni vaka sayısıyla, Korona'nın başladığı tarihten bu yana ABD'deki en yüksek vaka sayısının tespit edildiği üçüncü gün olarak kayıtlara geçti.

Beyaz Saray Ticaret ve Sanayi Danışmanı Peter Navarro, yönetimin sonbaharda ikinci bir dalga için hazırlık yaptığını söyledi. Trump'ın seçim kampanyasını başlattığı 20 Haziran'daki mitingde, "Test yaptıkça sayı artıyor, yardımcılarımı test yapmayı yavaşlatın diye ikaz etim" sözleri sonrasında Beyaz Saray yetkilileri "latife yaptı" demek zorunda kaldı. Trump ertesi gün "Hayır, latife değil" dedi.

Amerika'da yeni normalden bahsediliyor. Yeni normal, derinleşen eşitsizlik, Mart'tan bu yana 40 milyon kişinin işsizlik başvurusunda bulunmasına yol açan ekonomik kriz, yetersiz sağlık sistemi ve sistemik ırkçılığın su yüzüne çıktığı karamsar bir geleceği anlatıyor. "Eski normal"e geri dönüşün mümkün olmadığı söylenirken, derin eşitsizliği ve adaletsizliğiyle "eski normal"in de aslında normal olmadığını itiraf etmek gerekiyor. 122 bin kişinin Korona'dan hayatını kaybettiği gerçeği her gün sayılarla televizyon ekranlarında dururken "eski normal"in yok olduğunu yüksek sesle söylemese de herkes biliyor.

Korona öncesi gençler haricinde Demokrat Partili seçmenlerin Başkan adayı Joe Biden'den en önemli beklentisi Trump'ı yenerek eski normale dönmek ve Trump'ın sebep olduğu enkazı ortadan kaldırmakla sınırlıydı. Biden geçenlerde yaptığı bir televizyon programında, "Yanlış olduğunu bildiğimiz halde, şimdiye kadar hiç çaba sarfetmediğimiz yapısal sorunları çözmek için bir çok şey şey yapmalıyız" sözleriyle eski normalin hiç bir zaman "normal" olmadığını itiraf etti. Biden'ın bu sözleri, seçilmesi halinde bu ülkede 40 yıldır politika oluşturma sürecine hakim olan neoliberal prensiplerden geniş kitleler adına bir nebze vazgeçilebileceğine, hükümetin bazı eşitsizlikleri düzeltmek için sınırlı da olsa piyasaya müdahale edebileceği şeklinde yorumlandı.

Biden bunları yapmaz/yapamaz diyenler, Obama'nın beklentiler hilafına altyapı, sağlık, eğitim ve iklim değişikliği inisiyatiflerine sınırlı kamu yatırımı yapmış olduğunu hatırlatıyor.

Korona, küçük şirketlerin bir çoğunun kapanmasına en fazla da siyahilerin sahip olduğu şirketlerin kapanmasına yol açıyor. Federal yardım için başvuru yapmış küçük şirket sahibi siyahi ve hispaniklerin yalnızca yüzde 12'sinin devlet yardımından faydalanabilmiş olduğu anlaşıldı. Harvard Üniversitesi'nden Ekonomist Lawrence Katz, "Pandemi düşük gelir sahibi kesimi çok olumsuz şekilde etkiliyor. Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir dağılımı daha da bozulurken, siyahiler ile beyazlar arasındaki gelir ve refah dağılımındaki uçurum çok daha fazla derinleşiyor" diyor.

FED Başkanı Powell'ın bankanın diğer yöneticileriyle yaptığı son toplantısında, merkez bankasının ilgi alanı dışında olduğu varsayılan ırkçılık meselesinin de ele alınmış olduğu anlaşıldı. FED'in Minneapolis'teki bölge başkanı siyahi Neel Kashkari, "Bu ülke hem ahlaki hem ekonomik bir zorunluluk olarak sistemik ırkçılığa son vermek zorunda. Sistemik ırkçılık ekonomiyi, büyümeyi olumsuz şekilde etkileyen bir yük" diye açıklama yaptı. Kurum olarak muhafazakarlığıyla bilinen ve söyleceği her kelimeyi düşünen FED'in yüksek düzeyli bir yetkilisinin bu sözleri dikkatle kaydedildi.

New York ruhunu kaybediyor

Siyasi, kültürel büyük bir kutuplaşmanın yaşandığı, ikiye bölünmüş bir ülkede böylesine büyük bir belirsizlik içinde umudu nerede bulacağız? Umudu önce kelimelerde bulabiliriz. Umut bazen boş bir yol, bazen bir kitabın kapağı olabilir. Umut sadece iyimser olmak değil. Yıldızları görmek için karanlık olması lazım. Umut yılın en uzun gününde ya da gecesinde gizlenmiş olabilir. Yelkenleri kırılmış bir teknede sürüklenirken ya da yerdeki sonbahar yaprakları kışı beklerken umut birden karşımıza çıkabilir mi?

Gençler New York'tan umudunu kesmiş gibi görünüyor. Toplu olarak New York'tan göç ediyorlar. Korona vakaları bu şehirde çok azalmış olmasına rağmen, Korona'nın geride bıraktığı ve şehrin iliklerine işlemiş olan korkunun izi silinemiyor. Rüyalarını gerçekleştirmek için New York'a gelmiş olan 20'li , 30'lu yaşlardaki gençler eşyalarını toplayıp şehirden ayrılıyor. Gençlerin büyük bir bölümü işsiz kaldı. Ücretsiz olarak süresiz izne çıkarılanların yanısıra bazılarının ücretlerinde büyük kesintiler yapıldı. New York eyaletinde işsizlik başvurusunda bulunan her 5 kişiden ikisi 35 yaşın altındakilerden oluşuyor. Gençlerin en yoğun olarak çalıştıkları hizmet sektöründe ve Broadway'de bir çok yer ya geçici süre ile ya da sürekli olarak kapandı. Şehrin her yerinde küçük nakliye kamyonetleri fark ediliyor. Gençlerin bir çoğu 30 metrekarelik evlerini bırakarak annelerinin, babalarının evlerine dönüyor. Uzaktan çalışma imkanı da taşınmalarını kolaylaştırdı.

Crista Montano ile nişanlısı Tyler Wilmot 5 senedir paylaştıkları West Village'daki 35 metrekarelik evlerini boşaltıp kira kontratlarına son verdiler. Korona sebebiyle tek odalı stüdyolarından "Korona evde kal emri"ne kadar 24 saat çok memun olan çift, çalıştıkları şirketler uzaktan çalışmayı başlatınca, 35 metrekarelik bir alanda aynı anda çalışmalarının imkansız olduğunu görerek çok büyük sıkıntı yaşamışlar. Crista Montano, "New York'a dair sevdiğimiz hiç bir şeyi yapmamız mümkün değil, her şey kapalı, ayrıca arkadaşlarımızın büyük bir bölümü de şehri terketti. Çok üzücü bir durum, New York'u kaybettik" diyor.

Dünyanın en meşhur restoranlarının, Broadway şovlarının, dünyaca tanınan kültür kurumlarının, müzelerin, konser salonlarının, galerilerin, operaların ne zaman açılacağı belli değil. New York'un sanat ve eğlence sektöründen 67 bin 200 kişi işsiz kaldı. Bu rakam sektördekilerin yüzde 78'i demek. Reklamcılığın, bankacılığın, yaratıcı sanatın, medyanın küresel merkezi hüviyetiyle gençlerin şehri olan New York, Korona sebebiyle ruhunu kaybediyor.

Bu şehir en fazla gençlerin ruhunu ve kimliğini yansıtır. Gençlerin gidişiyle New York ruhsuz ve kimliksiz bir hayalet şehre dönecek diye korkuyorum. Gençlerin olmadığı bir şehre adım atmak, uzun ve karanlık bir labirentte yolunu bulmaya gibi olur diye düşünüyorum. Rüzgar New York sokaklarının tozlarını yüzüne çarparken, şehir gençlere hayata dair heyecan dolu bir çok yolculuğun kapılarını aralar. Sınıfsal, bölgesel, ırklar arası uçurumların en derini bu şehirde var olsa da gençlerin varlığı herkesin bu şehre ait olabileceği hissini yaratır.

Gençler, trenlerinde, büyük blok apartmanlarının bir odalık dairelerinde, kırgınlıklarını, usandırıcı arkadaşlıklarını, en vazgeçilmez aşklarını, en büyük hayallerini yazarken şehir onlarla birlikte yolculuk eder. Bu yüzden New York her zaman genç kalır. Gençler bu şehirde bazen masmavi gökyüzüne baktıklarında şehirle sımsıkı bir yakınlık kurar, birden bire geleceklerine ilişkin tüm sırlarını anlatırlar. Onlar giderse şehri her gün değiştiren farkında olmadığımız sel gibi akan güneş ışınları da çekilir.

İşini kaybeden gençler şimdi kendilerine olan güvenlerini de kaybediyor. Bir araştırmaya göre, işini kaybetmenin acısı ve izi bazıları için ayrılmak zorunda kaldığı sevdiği birini unutmaktan daha uzun bir zaman alabiliyor. Manchester Üniversite'nin 2015 yılında yayınlamış olduğu bir çalışmaya göre, işini kaybetmek en az 10 yıl başka insanlara karşı güven eksikliğine yol açıyor. İşlerini kaybeden gençler titrek ışıklara dönüşüyor.

Irkçılıkla mücadele devam ediyor

Yürüyüşler eskisi kadar yoğun olmasa da küçük gruplar halinde devam ediyor. George Floyd'un 6 yaşındaki kızı Gianna'nın "benim babam dünyayı değiştirdi" sözlerini hatırlayan beyaz Amerikalılar, kendilerini sorgulayarak ırkçılığı yok etmek için çaba gösteriyor. New Yorklular 20 Haziran'da çocuklarını bebek arabalarında, kucaklarında taşıyarak Belediye Başkanı'nın resmi konutu önünde bir gösteri yaptılar. Ebeveynler, bu gösterilere dahil ederek çocuklarına ırkçılığa karşı mücadelede eylemin önemli olduğunu göstermek istediklerini söylediler. Polise verilecek kaynakların bir bölümünün eğitime aktarılması talebi de bu gösterinin önemli amaçlarından biriydi. O gün yolda karşılaştığım 5 yaşındaki beyaz bir çocuk bir taraftan "Black Lives Matter" pankartını taşırken diğer taraftan göstericilerin gerisinde kaldıkları için büyük bir telaşla annesini uyarıyor ve "hadi acele edelim" diyordu.

New York Doğa Tarihi Müzesi girişteki Theodore Roosevelt'in at üstünde duran ve atının terkisinde sağ ve solda bir siyahi ve bir kızılderili olan bronz heykelinin kaldırılmasına karar verdi. Sömürgeciliğin yayılmasını ve ırkçı hiyerarşiyi yücelten bu heykelin kaldırılması için aktivistler uzun yıllardır mücadele ediyordu. George Floyd'un öldürülmesi sonrasında müze, New York Belediyesi'ne heykeli kaldırılması önerisini iletti. Belediye öneriyi kabul etti. Müzenin Başkanı Ellen V. Futter, "Dünyanın ve Amerika'nın ilgisinin sistemik ırkçılığın güçlü, incitici sembolleri olan heykel ve anıtlara yöneldiğini gözlemledik. Theodore Roosevelt heykelinin kaldırılması eserin hiyerarşik kompozisyonu nedeniyle oldu, yoksa müze olarak Roosevelt'in doğal çevreyi koruma konusundaki öncülüğünü saygıyla hatırlamaya devam edeceğiz" diye açıklama yaptı.

Şimdi ırkçılık büyük bir mercek altında olduğu için bu alandaki tüm kusurlar, eksiklikler ortaya dökülüyor. Sanat galerisi sahipleri arasında siyahiler hemen hemen hiç yok. "ART Dealers Association of America"nın 176 üyesi arasında sadece bir siyahi olduğu, "beyaz sanatın" artık değişmesi gerektiği söyleniyor. 

19 Haziran siyahilerin bayramı

19 Haziran, ABD'de köleliğin bitiş tarihi olarak kutlanır. Abraham Lincoln 1863 yılında Anayasayı değiştirerek köleliğe son veriyor. 1865 yılında Texas'a giren Birlik Ordusu'nun komutanı Gordon Granger'ın köleliğin kaldırıldığını ilanı sonrasında bölgedeki tüm kölelerin azat edilmesi sağlanıyor. Bu tarih siyahiler arasında özgürlük günü olarak kutlanıyor. Son protestolar ertesinde, New York ve Virginia eyaletleri 19 Haziran'ı eyalet çalışanları için tatil olarak ilan etti. Buna Nike, Twitter gibi şirketler katıldı. Trump ilk olarak seçim kampanyası mitingini 19 Haziran'da Tulsa da yapmaya karar vermişti. 19 Haziran'ın siyahiler için özel bir gün olmasının yanı sıra Tulsa'nın 1921 yılında siyahilerin katledildiği bir yer olduğunu da korumaları arasındaki siyahi bir gizli servis mensubundan öğrendiğini söyledi.

Siyahilere karşı en acımasız vahşetlerden biri de1 Haziran 1921'de Tulsa'da yaşanmış. Bir beyaz çete o gün, siyahilerin Amerika'daki en zengin beldesi olan "Siyahilerin Wall Street"i diye bilinen Greenwood mahallesini yağmalayarak, binden fazla evi, 5 oteli, 31 restoranı, doktorların ofislerini, hastane ve kütüphanelerini yakarak tüm semti yok etmiş. Kaç kişinin öldüğüne dair sayı hala bilinmemekle birlikte, bazı kayıtlara göre yüzlerce siyahi asılarak, vurularak, yakılarak öldürülmüş. Bazı siyahilerin arabaların arkasına iple bağlanıp yollarda sürüklenerek öldürüldüğü biliniyor. Olaylardan sonra 9 bin siyahi evsiz kalmış. Trump'ın seçim kampanyasının ilk mitingini hem 19 Haziran'da hem de Tulsa'da yapmaya karar vermiş olması büyük tepkilere yol açtı. Sonuçta miting Tulsa'da yapıldı ama 20 Haziran tarihine ertelendi.

Amerika'nın şimdi nasıl bir toplum olmak istediğine dair geçmişini tartıştığı bir zamanda 155. yılı kutlanan 19 Haziran bu yıl çok daha büyük bir anlam taşıyor. Yazar Attica Locke, "19 Haziran bizim için kelimenin tek anlamıyla hayatı hissetmek, yakınlık, ve aşkı yaşamaya hakkın olması demek, özgürlük sevdiğin insanla birlikte olma hakkı. Biz bu günü özgürlüğümüzü hissetmek için parklarda kutlarız. Parklar siyahiler için buluşma yeridir. Hayatını kaybetmiş olanları hatırlayarak onlara olan borcumuzu çocuklarımıza anlatırız" diyor.

Joe Biden, kölelik "Amerikan'ın ilk büyük günahıdır" dedi.

Sürekli iyimser olmak

Amerikalıların büyük çoğunluğu iyimserdir. Amerikalıların iyimserliğini 19 yüzyıl başında Amerika'yı ziyaret eden Alexis de Tocqueville şu sözlerle anlatır: "Amerikalılar insanın mükemmel olduğuna dair kuşkusuz bir inanca sahiptir... Toplumu sürekli tekamül eden bir varlık olarak görürler..."

2001 yılında Tocqueville'nin Amerika'daki yolculuğunun izini süren İrlandalı felsefe profesörü Charles Handy, "Amerikalıların büyük bir bölümü geleceğini daha iyi olacağına ve bunu kendilerinin gerçekleştireceğine dair bir inanca sahip" diyor.

Korona hayatımızı askıya almadan, ırkçılığa karşı protestoların, ekonomik krizin başlamasından önce, 2019 yılında yapılan araştırmalar da Amerikalıların 2020 yılı için çok iyimser bir beklenti içinde olduğunu göstermişti.

Amerikan kültürü iyimser olmak ve mükemmel hayatlar yaşanması gerektiğine dair bir varsayım üzerine kurulmuştur. Bu yüzden yıl boyunca bir kutlamadan diğer bir kutlamaya koşulur. 3 ay süren Noel kutlamaları sonrasında sırayla "Super Bowl", Mardi Gras, Valentine Day, Cinco de Mayo, 4 Temmuz gibi kutlamalar birbiri ardına dizilir. Bütün bu kutlamalar yalnızca ekonominin tüketim tekerleğini daha hızlı döndürmek için değil, Amerikalıların iyimser, mutlu ve sürekli eğlenmesini sağlamak için yapılır. Sürekli mutlu olmak baskısı altında gittikçe daha fazla yalnızlaşan Amerikalılar için psikologlar tanı listelerine "holiday blues" diye bir kavram eklemiştir.

Bugün yaşananlar Amerikalıları bir hastalık olarak gördükleri kötümserlikle tanıştırıyor. Şimdi uzun süredir kaçtıkları gerçeklerin yolda açtığı çukurlara, çatlaklara bakıp iyimser olamıyorlar.

Şimdi uzun geceler yerini uzun gündüzlere bıraktığı için çatlaklar daha fazla görünüyor.

Amerikalıların başı dönüyor, her şeyin ciddi bir değişim geçirmekte olduğunu sezerken, bazıları nerede durduğunu bilmeden su yüzünde kalmaya çalışıyor. Kimse daha önce sahip olduğu fikirlerinden emin değil. Kurgu ile gerçek arasında bir dönemde yaşanıyor gibi. Bazen kurgunun gerçeği, bazen gerçeğin kurguyu etkilediğine şahit olunuyor. Amerikalılar çok iyi bildiklerini varsaydıkları tarihlerine, ülkelerine ya da yaşadıkları tecrübelerine tekrar tekrar dönüp bakmak zorunda kaldıkları için başları dönüyor.

Umut bazen kaybolur. Ancak, hepimiz bir gün geri geleceğine inanırız. Dünyayı değiştirmek için, ırkçılığı yok etmek için, siyahilere adalet için, dünyanın her bir yerine dağılmış mültecilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşamaları için umudumuzu kaybedemeyiz. Amerikalılar da adil bir toplum kurmak için umutlarını kaybetmiyor.

20 yıl önce polisin bir siyahiyi öldürmesi üzerine "American Skin (41 Shots)" şarkısını yazan Bruce Springsteen, "Hiç kimse henüz burdan nereye gideceğimizi bilmiyor. Bir dolu bilinmeyen var. Korona'nın bizi nereye götüreceğini bilmiyoruz. Black Lives Matter hareketinin bizi nereye götürüceğini bilmiyoruz. Irkçılık ve polisin gaddarlığı hakkında uygulamada ne değişecek bilmiyoruz. Toplum sözleşmemiz üzerinde deri bir leke olan eşitsizlik değişecek mi bilmiyoruz. Şimdiki Başkan demokrasimiz için bir tehditken gelecek seçimler bizi nereye götürecek bilmiyoruz. Bütün bunlara bakarak kötümser olabilirsin….Gösterilere beyazların, kahverengi tenlilerin, siyahilerin birlikte katıldığını görünce iyimser oluyorum. Bana en büyük umudu sokaklardaki gençler veriyor. Amerika'nın sınırlarını da aşan değişim arzusunu gördüğüm için umutluyum" diyor.