Mart ayının son haftası ve ben New York sokaklarını özlediğim için uzun bir yürüyüşe çıktım. 2016 yılından bu yana hemen hemen her sokağında yürüdüğüm bu şehri son kalanlar da bagajlarına sığdırabildikleri eşyalarıyla terk ediyorlar. (İnsanların bagajlarını tıklım tıklım doldurarak kaçtıklarını görünce aklıma Suriyeli mülteciler geliyor). Uçaklarla, gemilerle, trenlerle, koşarak geldikleri şehirden korkuyla koşarak uzaklaşıyorlar.
Evime yakın olan, sık sık ziyaret ettiğim Metropolitan Müzesi kapılarını sıkı sıkı kapatmış. Yaz, kış her saatte önünde oluşan uzun kuyruklara alışmış müze şimdi sadece soğuk bir bina olarak bana bakıyor. Müzenin bu haliyle resmini çektiğim için utanarak hızla uzaklaşıyorum.
Central Park’ta henüz filizlenmemiş kuru ağaçların arasında tek tük beyaz ve pembe çiçekli ağaçları görünce seviniyorum. Kuru ağaçlar Koronavirüs'ün, çiçekli ağaçlar benim, en sevdiğim mevsim ilkbahar diye mırıldanıyorum.
Burada gökyüzü her yerden çok mavidir. Gökyüzünü görmek için başını yukarıya kaldırdığında, her tarafından bina fışkıran caddelerde masmavi bir renk birden bire gözlerini kamaştırır. Şimdi gökyüzü daha da bir mavi görünüyor. Kimisi "Hava kirliliği azaldı o yüzden" diyor. Bence New Yorklulara küsen şehir her zaman yüzümüze çarptığı rüzgârlarını daha sert estiriyor. Sadece bizler değil New York da yas tutuyor.
Bu şehrin her saat başka bir kalabalığı vardı. Günün değişik saatlerinde karşılaştığım bütün bu insanlar nereye gitti diye merak ediyorum. Kaldırımlardan vazgeçip caddelerin ortasından yürüyerek ilerliyorum. Yolda gördüğüm tek tük insanlar 2 metre mesafeyi tutturabilmek için dikkatli yürüyor. Birimiz diğerini Koronavirüslü şüphesiyle süzüyoruz. Bu düşünceler aklımızdan geçtiği için aynı zamanda utanıyoruz.
Sadece 10 gün önce tüm New Yorklular gibi ben de spor salonlarına gidiyor, kafelerde kahve içiyor ve bazı akşamlar ise lokantalarda yemek yiyordum. Wuhan’da ortaya çıkan virüs, Trump’ın deyimiyle "Çin virüsü olduğu için buralara gelemez"di. Dünyanın en iyi istihbaratına sahip olan Amerikan Başkanı çok kısa bir zaman öncesine kadar "Kaygı duymayın, her şey kontrol altında" diyordu. Trump için virüs iki hafta önce "aldatmaca" iken birden "görünmeyen düşman"a dönüştü. "Çin virüsü" nitelemesi ırkçı bir söylem olarak çok eleştirilmeye başlanınca Trump taraftarları "Çin Komunist Partisi Virüsü" demeye başladı.
Yalnızlığı bilmeyen şehrin yalnızlığı
New Yorkluları eve kapatmak kolay olmadı. Büyük bir bölümü yarım oda büyüklüğünde evlerde yaşayanlar "görünmeyen düşman"a rağmen sokağa çıkmaya devam ettiler. Burada büyük çoğunluğun yaşadığı evler sadece uyumak için gidilen yerlerdir. Çalışma saatleri dışında sokakta yaşamıyorsan bu şehri hak etmiyorsun demektir. Şehir ile insanlar arasında hiçbir mesafenin olmadığı tek şehir burası.
Yalnızlığı hiç bilmeyen şehirlerden biri olarak New York Koronavirüs ile mücadelede dünyadaki en başarısız şehirler arasında yerini aldı. Sokakta yaşanmak üzerine kurulmuş bu şehrin insanlarını evlerine kapatmak için her gün artan kısıtlamalar uygulamaya geçirildi. 10 gün gibi kısa bir süre sonunda toptan sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
35 yılı aşkın göçebe hayatım boyunca farklı kıta ve ülkelerde yaşadım. İnsanların şehriyle bu denli arkadaş olduğu başka hiçbir şehir tecrübem olmadı. New York şehri çok büyük bir bölümü yalnız olan insanların tek arkadaşı idi. Koronavirüs'le yalnızca insanlar değil New York da birden yalnız kaldı. Şehir ile insanlar arasında mesafe koyabilmek caddelerde 23 Mart 'tan itibaren askeri cipler ve askerler gezmeye başladı.
Daha önceki 11 Eylül gibi felaketler sırasında bir araya gelerek birbirini teselli etmeye alışmış New Yorklular Koronavirüs ile önce sosyal mesafelendirme, daha sonra fiziksel mesafelendirme ile adlandırılan zorunlu uygulama karşısında kimsesiz kaldılar. Sosyal mesafelendirmenin duygusal mesafelendirme olmadığını açıklayan yüzlerce psikolog televizyon programlarının baş konuğu oldu. Televizyonlarda sürekli olarak "yalnızsınız, ancak hepimiz yalnızız ve bu yalnızlıkta beraberiz" başlıklı ilanlar yayınlanmaya başladı.
Video konferansla paylaşılan yalnızlıklar
Sabah saatlerinde şehri bir uçtan diğer uca lap-top'larıyla istila etmiş çalışan ya da çalışır gibi görünmeye çalışan binlerce insanın çalışma ofisi ya da misafir salonu gibi hizmet eden binlerce kafe ansızın kapatıldı. Konuşmamakla birlikte yan yana olmayı seven ve yalnızlığın ortak yaşandığı mekânlar "üzgünüz kapalıyız" levhalarıyla aramıza ölçülmesi mümkün olmayan fiziki mesafe koydular.
Fiziki mesafelendirmeyi aşmanın yollarını arayan New Yorklular, Zoom, Skype ya da diğer internet imkânları üzerinden video konferans aracılığıyla bir araya gelmeye çalışıyor. Oluşturulan gruplara katıldığınızda çok kısa bir selamlaşmadan sonra herkes mikrofonunu sessize almak suretiyle sanal ortamda tek başına ancak diğerlerinin de orada olduğunu bilerek çalışmaya devam ediyor. New Yorklular kafelerdeki yan yana yalnızlıklarını sanal ortamlara taşımayı başardılar.
Yaklaşık 30 bin restoranın bulunduğu New York şehrinde kimse pek yemek pişirmez. Restoran, bar ve son zamanlarda çok popüler olan salata ve meyve suyu satan mekânlarda resmi rakamlara göre 300 bin, resmi olmayan rakamlara göre çok daha büyük sayıda insan çalışıyor.
Evlerdeyse günde iki-üç defa yemek siparişi vermeye ya da günde en az bir kere dışarda yemeğe alışmış bu şehrin mutfakları birden, önce "Müşteri alamıyoruz, sadece teslimat yapıyoruz" tabelalarıyla, daha sonra büyük bir bölümü sandalyeler masaların üzerine çevrilerek kapatıldı. New Yorklular ansızın mutfaksız kaldılar. Yemek pişirmeyi bilmeyen New Yorklular çareler aramaya başladı. İnternetteki arama motorlarında en çok yemek tariflerine rağbet edildiği tespit edildi. Hiç satılmayan modası geçmiş yemek kitapları satışında büyük bir artış oldu. 65 yaş kuşağı da yemek yapmayı bilmediği için iş büyük ölçüde onlardan önceki kuşağa kaldı. Büyük anneler ve az sayıda da olsa büyük babalar torunlarına ve hatta çocuklarına facebook üzerinden yemek tarifleri ulaştırmaya çalışıyor.
Tüm üniversitedeki gençler evlerine döndü. Sipariş yoluyla tüm dünya mutfağına erişebilen gençlerin annelerin hazırladığı ev yemeklerini çok lezzetsiz buldukları söyleniyor. Gençlerin farklı saatlerde (gece yarısı ya da sabaha karşı olabilir) yeme alışkanlıkları ise aile içinde yemek saati tartışmalarına neden oluyor.
Beslenme alışkanlıkları eskiye döndü
Koronavirüs ile birlikte beslenme alışkanlıkları da birden eski zamanlara döndü. Sağlıklı beslenme hiç kimsenin önceliği olmadığı gibi umurunda da değil. Sabah programlarında sağlıklı yemek tarifleri veren Martha Stewart bile bir tarifte şimdiye kadar "Aman uzak durun zehir bu" dediği şekeri "Kimin umurunda" diyerek hazırladığı karışıma boca etti. Glutensiz makarnalar yanında satılmayı bekleyen klasik makarna rafları, şeker ve kanser yaptığı iddia edilen katkı maddelerini içeren cornflakes kutuları havada kapışıldı. Protein bağışıklık sistemine iyi geliyor, sözleri et satışlarında büyük bir artışa neden oldu.
Her gün kahve ya da yemek yediğimiz ya da aldığımız lokanta ve kafelerden binlerce insanın işten çıkarıldığını duyuyoruz. Bunun karşısında hepimizi toplumsal bir suçluluk hissi kuşatıyor. Hizmet sektörü iş garantisi ya da sosyal hakların hemen hemen hiç olmadığı sektörlerin başında geliyor. Çok kısa zaman öncesine kadar sadece bahşişle sözleşmesiz çalışan (hâlâ büyük bir bölümü böyle çalışmaya devam eden) insanları düşününce sıkılıyorum demek lüks geliyor.
Özel doktor, özel bakıcı, özel helikopter ve özel jetleriyle New York'tan uçanlar
Benim yaşadığım semt zengin ve yaşlı New York’luların yoğun olarak bulunduğu Manhattan’ın kuzey doğusu. Burada yaşayanların büyük bir bölümünün Hamptons, Aspen ve Palms Beach gibi yerlerde yazlık diyebileceğimiz ikinci evleri var. Bizim apartman sakinleri dâhil bu insanların hemen hemen hepsi yanlarına doktorlarını ve bakıcılarını da alarak kendilerini daha iyi korumak için özel şoförleri, helikopterleri veya jetleriyle ikinci evlerine uçup gittiler bile. Müzeleri, restoranları, dükkânları ve müzikalleri kapalı New York’a hemen sırtlarını döndüler. İkinci evlerinde solunum vantilatörleriyle yoğun bakım üniteleri kurduğu bilinen süper zenginlerin yanı sıra bu ülkede sağlık sigortasız 30 milyon insan yaşıyor.
Demokrat Parti başkan adaylarından Bernie Sanders’a göre hemen hemen hiçbir şeyi kapsamayan sağlık sigortası olanlar da hesaba katıldığında bu sayı 70 veya 80 milyona ulaşıyor. Testler bedava olmakla birlikte sigortası olmayanlar için tedavi faturasının 30 bin ile 40 bin dolar arasında olduğu söyleniyor.
Süper zengin olmasa da hali vakti yerinde olan New Yorklular da Long Island ve Connecticut gibi yerlerdeki hafta sonu evlerine doğru kaçtığı için burada süper marketlerin önünde yoksul semtlerdeki gibi kuyruklar oluşmuyor.
Hamptons’a kaçan bir arkadaşım, şu anda "Hamptons’ın en kalabalık olduğu Memorial Weekend kadar" kalabalık olduğunu, süper marketlerin önünde uzun kuyruklarda beklendiğini ve makarna rafları başta olmak üzere rafların boşaltıldığını söyledi. Buralardaki yerli halk ise "New Yorklular geliyor, belki de Koronavirüs ile geliyorlar, yiyecek stoklayın, benzininizi alın" diye birbirlerini uyarıyor.
Amerika’daki büyük gelir eşitsizliği zenginler ile fakirlerin Koronavirüs ile savaşında farklı biçimlerde kendini gösteriyor. Zenginler "daha güvenli" yerlere kedileriyle, köpekleriyle kaçarken, yaşlılarına bakan, kedi köpeklerini gezdiren, böylece hayatını kazanan büyük bir kısmı yasal oturma iznine sahip olmayan çalışanları da kendi kaderlerine terk ediyorlar.
1,7 milyon yaşlının durumu
New York, her konuda olduğu gibi demografik bakımdan da tezatlar şehri. Bu şehirde 1,7 milyon 60 yaş ve üstü insan yaşıyor. 65 yaş üstü her beş kişiden biri ise fakirlik sınırının altında. Bu oran ulusal çaptaki genel oranın iki katı demek. Okullar tatil olduğu için bakıcıların büyük bir bölümü çocuklarına bakmak zorunda kaldıkları için işlerine gidemiyor. 23 Mart tarihinden itibaren ise yaşlılar tamamen evlerinde kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldılar. Yaşlılar için hizmet veren, yemek dağıtan yerler de kapanmış durumda.
Ameliyathanelerde kullanılan maskeler karaborsa satılıyor. Biz de epeyce para vererek iki tane aldık. Bir ay öncesine kadar mankenlerin ve şöhretlerin modacılar tarafından üretilmiş maskeli hâlleri çeşitli moda dergilerinde yayımlanmaktaydı. Maskenin doktorlar ve sağlık personeli için ölüm-kalım meselesi olduğunun anlaşılması üzerine her şeyin teşhir edilemeyeceği de idrak edilmiş oldu.
Evden çalışma imkânı olanlar iş nedeniyle giyinmek zorunda olmadıkları için memnun. Eşofmanla ve ekranda görünmediği için hatta altına pijama giyerek çalışmak mümkün. Bazıları ev modundan iş moduna geçebilmek için işe gider gibi giyinmeyi tercih ediyor. Çalışmak için bazen sadece yataktan bilgisayarın olduğu masaya ya da yataktaki dizüstü bilgisayara erişmek yeterli oluyor. Şimdi evden çalışma kıyafetleri üzerinde yeni yatırımlar yapılabileceği konuşuluyor. Ekonominin gittikçe kötüleşmesi ise sanal partiler için insanların internet aracılığıyla yeni kılık kıyafet alma ihtimalini çok azaltıyor...