Zahide Can

14 Haziran 2020

Korona yeni, eşitsizlik hep buradaydı: "Ayağa kalkma ve dizinizi boyunlarımızdan çekin demenin zamanı geldi"

George Floyd, Nisan ayında Korona'ya yakalanmış ve iyileşmiş. Irkçılığın, Korona'dan daha tehlikeli olduğunu haykıranlar doğru söylüyor

Şimdi herkes değişim diyor. Amerika'nın her eyaletinden değişim sesleri geliyor. "Gösteriler yapısal değişim için, bu sefer farklı" deniyor. George Floyd'un lise son sınıfa geçtiği yılın son gününde bir grup arkadaşıyla yolda yürürken geleceğe dair yaptıkları sohbette, "ben dünyaya dokunmak istiyorum" dediğini bir arkadaşı aktardı. İyi bir basketbol ve futbol oyuncusu olan Georgu Floyd'un bu sözlerini arkadaşı o zaman NBA ya da NFL'de oyuncu olmak istiyor diye yorumlamış. Oysa o şimdi yalnızca Amerika'ya değil tüm dünyaya dokunuyor.

Bu sefer farklı diyenler somut sonuç elde edilene kadar protestoların devam etmesi konusunda kararlı görünüyor. Değişim çağrıları siyahilere karşı polis vahşetinin ve çifte adalet sisteminin son bulmasıyla bitmiyor. Kölelik sistemi 155 yıl önce resmen sona ermiş ve bir siyah iki kere Başkan seçilmiş olsa da Amerika'da açık/örtük ırkçılık devam ediyor. Siyahlar ile beyazlar arasındaki mekansal ayrışmanın, eğitimden başlayarak hayatın tüm alanlarındaki siyahlara yönelik fırsat eşitsizliğinin sebepleri George Floyd'un ölümü ertesinde sorgulanıyor. "Ben neredeyim? Ülke olarak burdan nereye gideceğiz?" sorularıyla Amerikalılar çetrefilli bir yolculuğa çıkmış gibi duruyor. George Floyd'un adı Amerikalılar için sisteme karşı güvenin çöküşü ve değişimin adı olabiliyor.

Amerikalılar kölelik tarihlerini konuşuyor. Karanlık bitmiyor, Amerika'yı zor bir yaz bekliyor. Amazon'da, Barnes and Noble'da en çok Amerikan tarihi ve köleliğine ilişkin kitaplar satılıyor. New York Times'ın geçenlerde yayınlanan en çok satılan kitaplar listesindekilerin büyük bir bölümü ırkçılıkla ilgili kitaplar. Amerikalılar sadece kitap okumuyor, 1957'den bu yana çekilmiş ırkçılığı konu alan filmleri de seyrediyor.

Umut ettiğin geleceği kurabilmen için geçmişi iyi anlaman gerektiği ortaya çıktı. George Floyd'un hunharca öldürülmesinin yarattığı travma vahşi tarihi geri getirirken, gelecek için artık eylem gerekir deniyor. Korona'yla durmuş, bir bekleme alanına dönüşmüş, sonsuz bir boşluk gibi görünen 3 aydır sokakları ıssız bırakan, insanları eve kapatan ölümün gölgesi şimdi sanki buralara hiç gelmemiş gibi duruyor. Beyazlar için yeni olan Korona'nın sebep olduğu endişe, korku ve kırılganlıklarla siyahiler çok uzun zamandır birlikte yaşıyor. Gösterilere katılan hastane personeli "Irkçılık hastalarımızı öldürüyor" pankartları taşıyor. George Floyd, Nisan ayında Korona'ya yakalanmış ve iyileşmiş. Irkçılığın, Korona'dan daha tehlikeli olduğunu haykıranlar doğru söylüyor.

Geçmişten gelen suçlarımızla siyaha boyanmış kirli nehirleri temizlemezsek nehirlerin rengi değişmez. Bu nehirde çok acı var. Gittikçe koyulaşan bulutları ellerimizle kenara itmezsek kalplerimizin sancımadığı bir güne uyanamayız. Nehirleri barajlarla kapatmayıp kendi haline bırakabilsek zehirlerimizi de alıp götürür mü? Arkamızda duran ağaca sarılabilir miyiz? Biz değiştirmezsek, hiçbir şey değişmez. Değiştirmek için ise bizim değişmemiz gerekiyor. Arkamızdaki karanlığı görmezsek hayatı bir hayalet gibi dokunmadan yaşarız. Amerikalı genç protestocular, doğdukları ülkenin günahlarının üstüne doğru yürüyerek yeni bir kıta, yeni bir ülke kurmak, yeni ateşler yakmak istiyor.

Beyaz Amerikalıların çocuklarına ırkçılığın ve protestoların sebebini anlatmaları isteniyor. Pediyatrist Dr. Jacqueline Douge, ırk meselesinin ilkokul öncesi eğitimine dahil edilebileceğini, çocukların 2 ile 4 yaş arasında ırkçı önyargılardan korunarak ırklararası eşitliğin içselleştirilebileceğini vurguluyor. Psikiyatrist Mariatte Collins, "Beyaz bir çocuk size arkadaşının neden farklı bir rengi olduğunu sorabilir. Ona melanini açıklayarak, bunun bir zenginlik olduğunu anlatabilirsiniz", Dr. Nia Garris ise "Irkçılıktan söz etmek yetmez sizler anneler ve babalar olarak ırkçılığa karşı çıkarak örnek olmalısınız" diyor.

Aylardır kapalı olan tiyatrolar kapılarını seyircilere değil, göstericileri polis şiddetinden korumak ve soluklanmalarını sağlamak için açıyor. Dayanışma için ne yapabileceklerini düşünen tiyatrolar, "Lobini Aç" diye bir kampanya başlatarak protestoculara hoşgeldiniz diyor. Kapıda polisin içeri girmesine engel olmak için siyahi olmayan personelin beklemesi tavsiye ediliyor. Aynı zamanda içlerinde Pulitzer ödül sahibi yazarlar, sinema ve televizyon starları, yönetmen ve aktörlerin arasında yeraldığı 300 siyahi ve yerli sanatçı, "Beyaz Amerikalı Sahne" başlıklı, sektördeki ırkçı adaletsizliği eleştiren bir açıklama yayınladı. Böylece ırkçılığın sanatın içine dahi sızmış olduğu yüksek sesle dile getirildi.

Korona yeni, eşitsizlik hep buradaydı

Eşitsizlik sanki buraya yeni gelmiş gibi şimdi her yerde üzerine makaleler yazılıyor, televizyonlarda uzmanların görüşlerine başvuruluyor. Amerika'da, Avrupa'daki gibi sosyal refah devlet anlayışının hiçbir zaman kabul görmemesinin temelinde, beyazların yoksul siyahilerle refahı paylaşmak istememeleri olduğunu kimse bilmiyor muydu?

Pew Study'nin yayınladığı son rapor, ırklararası eşitsizliğin gittikçe derinleşmekte olduğunu gösteriyor. Siyahlar ve beyazlar ayrı mahallelerde yaşıyor, ayrı okullara gidiyor. Raporda, 1985'ten 2000'e kadar olan 15 yıl, 1955'ten 1970'e kadan olan 15 yıl ile karşılaştırılıyor. Buna göre de, 1985-2000 arasında daha yüksek oranda siyah çocuğun yoksulluğun çok yüksek olduğu ve siyahilerin ezici çoğunluğu teşkil ettiği yerlerde yaşamakta ve okula gitmekte olduğu ortaya çıkıyor. Aşırı kalabalık gettolarda yaşayan, yetersiz eğitimin verildiği okullara giden siyah gençler sosyal mobilite şanslarını daha baştan kaybediyor. 2016 yılında ortalama bir beyaz ailenin net serveti 171 bin dolar iken ortalama bir siyah bir ailenin servetinin ise 17 bin dolar civarında olması gelir eşitsizliğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Son 10 yıldır en yüksek işsizlik siyahiler arasında.

Manhattan'ın zengin semtlerinde oturanlar bir kaç kilometre ötedeki Bronx'ta oturan siyahilerin yaşadığı şartları değişmez gerçekler gibi kabul eder. Bu yüzden değişim polisin reform edilmesiyle sınırlı kalırsa bir şeyler değişiyor gibi olsa da hiçbir şey değişmemiş olacak. New York Times yazarı Nicholas Kristof, Alabama, Missouri, Louisiana gibi bir çok eyalette doğan siyah bir çocuğun ortalama yaşam süresinin Bangladeş'te doğan bir çocuktan daha kısa olduğunu hatırlatıyor. Siyahlar için eşitsizlik doğumla başlıyor, ölene kadar devam ediyor.

George Floyd'un anma merasimlerinde konuşan Rahip Al Sharpon, "George Floyd'ın hikayesi tüm siyahların hikayesidir. 401 yıldır hâlâ istemediğimiz bir hayatı yaşamak zorundaysak, hayal ettiğimiz bir hayata kavuşamamışsak bu sizin dizinizi boynumuzdan çekmemeniz yüzünden. Bizleri gitmeye mecbur ettiğiniz, mali kaynaklardan yoksun okulların verdiği eğitimden daha akıllıyız. Fakat dizinizi boynumuzdan çekmediniz. Büyük şirketleri yönetebilir, sokaklarda avare avare dolaşmak zorunda kalıp itilip kakılmayabilirdik, fakat siz dizinizi boynumuzda tutttunuz. Yaratıcı becerilerimiz olabilir, sizlerin yapabildiği gibi biz de istediğimizi yapabilirdik. Fakat boynumuzu dizinizden kurtaramadık. Şimdi, ayağa kalkma ve dizinizi boyunlarımızdan çekin demenin zamanı geldi" sözleriyle 401 yıllık tarihi bir kısır döngüyü anlatıyor.

Adalet yoksa devlet de yok

İki haftayı aşkın bir süredir protestolar bütün ülkede devam ediyor, sokaklar ve meydanlar her gün doluyor ve barışçı şekilde devam ediyor. Eğer evde kalıp gösterilere katılmıyorsan, daha sonra adalet ve eşitlikten bahseden konuşmalar yapmaya hakkın yok deniyor. Protestoları organize edenler ise yüksek risk grubundakilerin protestolara katılmaması için tavsiyede bulunuyor. Korona nedeniyle yüksek risk taşıyanlar gösterilere katılamadıkları için kendinilerini suçlu hissediyorlar. Onlar da göstericiler için maske ve el dezenfektanı sağlanması ya da ırkçılık hakkında farkındalık yaratmak için çalışan sivil toplum ve eğitim kuruluşlarına bağışta bulunarak protestoların bir parçası oluyorlar. New York Belediye Başkanı'nın, "Tam Korona'yı yenmek üzereydik. Gösterilerin ikinci dalgayı tetikleme ihtimali var " uyarısına göstericiler kulak asmıyor.

4 Haziran'da Buffalo'daki Martin Gugino adlı 75 yaşındaki bir gösterici polise bir şey sormak için yaklaştığı sırada, bir polis tarafından itilmesi sonucunda (polis raporu ayağı takılarak düştü diyor) sırt üstü düşerek kafasını kaldırıma çarptı. Gugino'nun kafasından kaldırıma kanlar akarken bir polisin yardım etme teşebbüsü de engellenerek diğer polislerin hiç aldırış etmeden yollarına devam ettiği video, New York Valisi Cuomo dahil herkesin büyük tepkisine yol açtı. 2 polisin ücretsiz olarak görevden uzaklaştırma cezası almasını protesto etmek için 57 polis istifa etti. Bu olayla ilgili 2 polisin hakim önüne çıkarıldığı adalet sarayının önünde yüzlerce polis meslekdaşlarıyla "dayanışma" için gösteri yaptı. Bu hadiseler polis gaddarlığının ıslah edilmesinin ve reformun kolay olmayacağını gösterdi.

Trump'ın hâlâ hastanede yatan herkesin yüzlerce defa izlediği videoya rağmen 75 yaşındaki gösterici için dün attığı twit büyük bir isyana sebep oldu. Trump'ın, "O bir ANTIFA provokatörü olabilir, itildiğinden daha hızlı bir şekilde düştü, bu bir tuzak olabilir" sözlerine cevaben New York Valisi Cuomo, "Bu nasıl bir kalpsizlik, bu nasıl bir ahmaklık, elinde hiçbir delil olmadan bir Amerikan Başkanı, hepimizin yüzlerce kere seyrettiği videodaki gösterici için bunları nasıl söyleyebiliyor anlayamıyorum" dedi. Bu tweet hakkında yorum yapması istenen tüm Cumhuriyetçi Partinin temsilcileri mikrofonlardan kaçarak cevap vermediler.

Polisin hak ve hukuk tanımayan şiddete başvurabilmesinin gerisinde kendini hesap vermek zorunda hissetmemesinin büyük bir rolü olduğu biliniyor. Polis Sendikalarının siyasetçiler üzerindeki etkisi ve gücü, savcıların polisi mahkum etme konusundaki isteksizliği ve jürinin genellikle polisi koruyucu tutumu mutlaka düzeltilmesi gereken hususlar olarak sıralanıyor. Trump'ın üç yıl önce Long Island'da çok büyük bölümü beyaz ve beyaz eldivenler giymiş bir polis grubunun önünde "lütfen çok nazik olmayın, hani şu polis arabasına sokarken başı vurmasın diye elinizi şüphelinin kafası üstüne koyuyorsunuz ya onu yapmayın" diye provakatif bir tavsiyede bulunmuş olduğunu herkes biliyor. Trump döneminde güvenlik kuvvetlerinin eleştirilere daha duyarsız olmaya başladığı ve kendini daha güçlü hissettiği çeşitli araştırmalarla ortaya çıkmıştı.

Polis şiddetinin sona ermesi kolay görünmese de çok küçük bazı ümit ışıkları yanmaya başladı. New York Belediye Başkanı, polisin 6 milyar dolarlık bütçesinden 1 milyar doların kesilerek gençler ve sosyal amaçlar için tahsis edileceğini açıkladı.

Minneapolis'te polisin şüphelileri boyun kilidiyle hareketsiz hale getirme uygulaması yasaklandı. Minneapolis Belediyesi Meclisi'nin 9 üyesi, şehrin polis teşkilatının lağvedilmesi için bir kanun teklifinde bulundu. Meclis üyeleri şehir halkıyla konuşarak ve polis gücü olmadan güvenliği sağlamak için ne yapılacağına zaman içinde karar verecek. New York Eyalet Meclisi polis reformu konusunda 8 Haziran'dan itibaren önemli kararlar almaya başladı. Kaliforniya'da 12'ye yakın emniyet müdürlüğü de boyun kilidi uygulamasını yasaklama kararı aldı. Los Angeles Belediye Başkanı, polise verilen bütçeden 150 milyon dolar civarında bir kesinti yaparak siyahların sosyal programlarına tahsis edileceğini açıkladı.

Polis ıslahatı için, Anayasa Mahkemesi'nin 50 yıl önce benimsediği polisi koruyan "nitelikli dokunulmazlık doktrini"nin değişmesi gerekiyor. Demokrat Parti 8 Haziran tarihinde Ceza Hukuku'nun değişmesi için hazırladığı kapsamlı kanun teklifi içinde polisin hesap vermesi konusunda çeşitli önlemler yanısıra nitelikli dokunulmazlık için de değişiklik önerilerine de yer verdi. Bu kanun taslağı Demokrat Parti'nin 40 yıl boyunca sözünü ettiği ancak gerçekleştirmediği önerilerden oluşuyor.

Trump'ın en sağlam müttefiklerinden Lindsey Graham bile, polis şiddeti konusunda "burada bir sorun var. Bunun en dibine kadar gitmeliyiz" diyor.

Bu yüzden protestocular, "Ne İstiyoruz" sorusunu yüksek sesle haykırdıktan sonra, "Adalet, Hemen Şimdi Adalet, Adalet Yoksa, hiçbir Şey Yok, Devlet de Yok" diye cevap veriyor.

Trump, Beyaz Saray'ın etrafına ördürdüğü güvenlik duvarının arkasında saklanıyor

Binlerce gösterici her gün Beyaz Saray'ın önünde gösteri yapıyor. Trump, Beyaz Saray'ın etrafına Meksika ile Amerika arasında ördürmekte olduğu gibi bir güvenlik duvarı ördürdü. Amerikan demokrasinin sembolü, halkın evi olarak kabul edilen Beyaz Saray'ın önünde inşa ettirdiği güvenlik duvarı, kendini halkından ayıracak bir duvara ihtiyacı olduğu şeklinde yorumlandı. Washington Belediye Başkanı Mayor Muriel "Burası halkın evi. Bunu aklında tut" diye ikaz ederken, New York Times, "Beyaz Saray şimdi sanki kuşatma altındaki bir kale gibi" dedi.

Washington Belediye Başkanı, Federal Güvenlik güçlerinin varlığına rağmen, Beyaz Saray'ın önündeki sokağın zeminine, dev sarı renklerle "Black Lives Matter" yazdırmış, göstericilerin 1 Haziran'da gözyaşı bombalar ve atlı polislerle dağıtıldığı meydanın bir köşesine "Black Plaza" adını vermiş ve "Biz Amerikalılar olarak Amerikan Sokaklarında barışçıl bir şekilde duruyoruz" demişti.

Geçen Perşembe günü işsizlik oranının düşmesi (bu hafta Perşembe günü açıklanan rakamlara göre son bir hafta içinde 1,5 milyon kişi daha işsizlik için başvurdu) ve borsanın yükselmesi Trump'ı çok sevindirdi. Trump'ın bu rakamları açıklarken "umarım o da (George Floyd'u kastediyor) bize yukardan bakarak bu gelişme ülkemiz için büyük bir şey diyordur. Bu George Floyd için büyük bir gün" şeklinde tuhaf ve yakışıksız sözler etmesi kızgınlığı körükledi.

Trump'a karşı kendi partisi içinden ve müesses nizamın temsilcilerinden çok cılız da olsa sesler yükseliyor. Cumhuriyetçi Parti Alaska Senatörü Lisa Murkowski, Trump'a oy verip vermemek konusunda tereddüt ettiğini söylüyor. Geleneksel olarak siyasi konularda görüş bildirmekten kaçınan, aralarında üç eski genel kurmay başkanı bulunan emekli generaller Trump'a açıkça karşı çıktılar. Genel Kurmay Başkanı General Mark. A. Milley, geçen hafta, güvenlik güçlerinin Washington'da şiddet kullanarak göstericileri dağıtması sonrasında Trump'a eşlik etmiş olmasının bir hata olduğunu kabul ederek, bunun için özür diledi.

Siyahilerin Amerikan siyasetinin geleceğini belirleyebileceği yorumları yapılıyor. Joe Biden Demokrat Parti Başkan adaylığını Bernie Sanders'a karşı kazanmasını siyahilere borçlu. Pennsylvania, Michigan ve Wisconsin başta olmak üzere Kasım seçimlerinin sonuçlarını belirleyecek "swing" eyaletlerde siyahilerin seçimlere yüksek oranda katılımının Trump'ın seçimleri kaybetmesine yol açabileceği söyleniyor. Trump, bu yüzden siyahilerin seçimlere katılım oranının düşük olması için dua ediyor ve sürekli olarak kendi döneminde siyahilerin ekonomik durumlarındaki iyileşmeden sözediyor.

İş dünyası, kısık bir sesle itiraz eder gibi

Siyasi meselelerden uzak kalan ve sesini çıkarmayan büyük şirketler ve yöneticileri bu sefer, hem çalışanlarının hem de müşterilerinin talebine cevap vermek için seslerini yükseltir gibi yapıyor. Goldman Sachs'ın çalışanlarını ırkçılık ve ayrımcılık konusunda konuşmaları için cesaretlendirdiği söylendi. Citigroup,'un CFO'su siyahi Mark Mason, "CFO olmama rağmen bu sefer sesimi yükseltmeye karar verdim. George Floyd'un, Ahmoud Arbery'nin ve Breonna Taylor'un öldürülmesi, benim gibi siyahi Amerikalıların günlük hayatlarında karşılaştıkları tehlikeyi gösteriyor." dedi. BlackRock adlı dünyanın en büyük varlık fonu başkanı Larry Fink, personeline gönderdiği ve yayınladığı mesajında, "Irklararası eşitlik prensibine bağlı bir şirket olarak, şirketimizde ırklararası eşitsizlik olduğunu tespit ettiğimiz durumlarda, hatamızı düzeltmeliyiz "dedi. Bir TV programına konuşan Merc CO Baş Yöneticisi siyahi Kenneth Frazier, "George Floyd ben olabilirdim. İnsanlardan yardım dilenmiyoruz. Sadece büyük bir fırsat eşitsizliği olduğunu kabul etmelerini bekliyoruz" dedi.

İş dünyası siyahilerin haklarını koruyan sivil kuruluşlara 450 milyon dolar bağışta bulundu. Bağışta bulunanlar arasında Walmart, Nike, Warner ve Sony Music, Amazon, Google, Facebook ve Apple gibi şirketler de yer aldı.

Geçen hafta Korona'nın ekonomi üzerindeki etkisini konuşmak için bir Zoom toplantısında bir araya gelen General Motors, American Airlines Group ve diğer büyük şirket yöneticilerinin yanısıra valilerin de katıldığı 300 kişilik grubun, ırklar arasındaki ilişki ve sosyal adaleti ele alıp tartıştığı konuşuluyor. Bir çok yöneticinin sessiz kaldığı sanal toplantıda, sadece bir kaç şirket yöneticisinin söz aldığının ortaya çıkması tepki yarattı. Sesini yükseltenlerin büyük çoğunluğu ise siyahi yöneticiler. Şirketlerin sosyal etkilerini takip eden, John Capital adlı bir kuruluş, çalışanlar ya da yöneticiler arasında siyahilerin sayısının çok düşük olması nedeniyle şirketlerin büyük bir bölümünün çalışanlarının ırk kompozisyonlarını açıklamakta isteksiz olduğunu söylüyor.


Martin Luther King

Gençler, Martin Luther King'in iki Amerika'sını buluşturuyor

Bugünkü gösterilerin çok kültürlü yapısı, her sınıftan geniş bir koalisyonu içermeleri 1960'lı yıllardan farklı olduklarını gösteriyor. Artık göstericilerin çoğunluğu beyazlardan oluşuyor.

Göstericilerin büyük çoğunluğunun beyaz ve siyahi gençler olması herkesi şaşırttı. Şimdiye kadar oy vermedikleri için siyasete ilgi de duymadıkları iddia edilen gençler Amerika'nın en hayati siyasi meselesinde çok güçlü bir sesle meydanlara çıktılar. Gençler her kuşağın bir zamanı var, bu da bizim zamanımız diyorlar. Böylece gençlerin siyasetten uzak olmadıkları, yalnızca oy vermenin değeri ve etkinliği konusunda ciddi şüpheleri olduğu anlaşıldı. Gençler Trump'a karşı olmakla birlikte Demokrat Parti adayı Joe Biden'a da oy vermek için heyecan duymuyor. Irkçılığa, ayrımcılığa, çevrenin tahrip edilmesine, ekonomik modelin yarattığı büyük eşitsizliğe karşı olan gençler, Demokrat Parti'yi değişim için bir ümit olarak görmüyor. Sunrise Movement adlı bir çevre kuruluşunun direktörü 28 yaşındaki Evan Weber, gençlerin Obama dönemindeki mali reformlar ve iklim değişikliği alanlarındaki hayal kırıklıklarını hatırlatarak, genç kuşağın kendilerine çok az ya da hiçbir şey sunmamış olan bir sistemle büyümüş olduğunu vurguluyor.

2018 yılında Gallup'un yaptığı bir araştırma, 18 ile 29 yaşındaki gençlerin yüzde 51'nin sosyalizme, yüzde 45'nin kapitalizme olumlu baktığını ortaya koymuştu. 50 yaş ve üstü Amerikalıların ise yüzde 30'u sosyalizme olumlu bakarken yüzde 60'ı kapitalizme olumlu bakıyor. Gallup bu araştırmada, sosyalizmin Amerikalılar için, devletin, insanların temel ihtiyaçlarına dair sağlık, eğitim, ev ve istihdam gibi alanlarda çeşitli sosyal programlar için kaynak ayırması ve hayata geçirmesi olarak anlaşıldığını kaydediyor. Gençlerin sosyal adalet konularına ebeveynlere göre iki misli daha duyarlı olduğu anlaşılıyor.

Procter and Gamble şirketi 2109 yılında, siyahilerin günlük hayatta karşı karşıya kaldığı örtük ırkçı bakışı anlatan "Bakış" adlı kısa bir sessiz film yapmıştı. Şimdi bu film Amerikalılar tarafından her gün binlerce kez seyrediliyor. "Bakış" filmi, çifte diploman da olsa, hakim de olsan bir siyahi için günlük hayatın her gün yargılandığın bir mahkeme olduğunu anlatıyor. Bu film kafasını kuma gömmüş, ama kendini liberal olarak tanımlayan beyazlar için çok önemli mesajlar veriyor. Bir hastanenin şefi siyahi Philip Ozuah, "Smokinle lüks bir oteldeki galaya gittiğimde, paltomu vermek için vestiyerde beklerken, benim kendileri gibi galaya gelmiş bir davetli olduğumu akıllarına dahi getiremeyen beyazlar mink paltolarını bana uzatarak bunları da vestiyere as derler" cümlesiyle beyazların bilinç altındaki ırkçılığa örnek verdi.

George Floyd'un öldürülmesiyle başlayan hareket sadece Amerika'da değil tüm dünyada ırkçılık virüsüne karşı aşı bulma yolundaki devasa bir çabaya dönüşüyor gibi. Siyahiler korku, elem ve ıstırabı 401 yıldır biliyor. Bu sefer George Floyd'un 8 dakika 46 saniye süren acısını beyazlar da görmeye ve anlamaya başladı gibi… Evet, gördüğümüz zaman acıyı hissediyoruz. Irkçılık virüsü Trump'ın Korona için söylediği gibi yabancı, dışardan gelmiş bir virüs değil. Şimdi sessizlik ve yalnızlık kırıldı. İçindeki düğümü çözme ya da bir ilmik daha atma zamanı. Sokaklarda rüzgarların değil adalet isteyenlerin sesi duyuluyor. İnsanlığın daha iyiye gitmesi için sokaklarda yankılanan bu sesler geleceğe dair umut veriyor. Gençler hayatın kendilerine seslendiğini biliyor, daha adil ve yeni bir günü ben kurabilirim, gündüzün gelmediği bir karanlıkta artık yaşamak istemiyorum diye haykırıyorlar. Sizin dünyanızın "bizdensin, bize benzemiyorsun" düzenini değiştirmek ve çok geç olmadan, yıldızlar sönmeden yeni bir toplum kurmak istiyoruz diyorlar.

Korona herkese kendisiyle kalarak düşünmek için epey zaman vermiş ve sükunet tanımıştı. Bu adaletsizliğe bunca tepki bu yüzden olabilir mi? Şimdi beyaz Amerikalılar dinliyor. On yıllardır, yüz yıllardır birikmiş kızgınlığı dinliyor. Elleri cebinde George Floyd'u öldüren polisin yüzündeki aldırmaz ifadeden utanıyor. Siyahilerin ikinci bir George Floyd ben olabilirim korkusunu dinliyor. Değiştirmek için bizim değişmemiz gerekiyor. Siyahi rapçi Ice Cube'ın 1990 yılındaki "AmeriKKa's Most Wanted" albümündeki bir şarkısına "Siyahi erkek nesli tehlikedeki canlı türüdür" adını vermişti. Cube geçtiğimiz günlerdeki bir televizyon programında, "kanunları çabucak değiştirebilirsin, ancak mesele kalpleri değiştirmek" sözleriyle beyazları vicdanlarıyla baş başa bıraktı.

George Floyd 9 Haziran tarihinde Houston'da annesinin yanına gömüldü. Ölümünden sonra yapılan otopsi sonucunda karnına annesinin ismini dövme ile yazdırmış olduğu anlaşıldı. George Floyd dünyaya dokunmayı başardı.