Ucunda ışık görünse de hâlâ tünelin karanlığı içindeyiz. ABD'de Korona'dan ölenlerin sayısının 300 bine ulaştığı gün, ilk Biontech-Pfizer aşısının bir hemşireye yapıldığı sahne tüm televizyon kanallarından canlı olarak yayınlandı. Amerikalılar bu birkaç saniyelik görüntüyü, hemşire aya ayak basıyormuşçasına büyük bir çoşku ve heyecanla seyrettiler. Aşının Brüksel havaalanından yola çıkmasıyla başlayan serüven her anıyla takip edildi. Ne yaptığımızın hiçbir öneminin kalmadığı, endişenin hayatımızı tasvir eden tek kelime haline geldiği bir anda aşı evrenimizi kurtaracak bir kahraman gibi bu kıtaya ulaştı. "Sanki İkinci Dünya Savaşı'na İngiltere'nin arkasından biz de savaşa giriyoruz" şeklinde benzetmeler yapıldı. Wuhan'danki bir yarasadan uçağa binerek dünyanın dört bir yanına yayılan ve hepimizi gerçek bir bilim kurgu filmi figüranlarına dönüştüren Korona'nın baş rolde oynadığı filmin hepimizi yok edecek bir felaketle sonuçlanmayacağı anlaşıldı. Kuru buzlarla doldurulmuş konteynerlerle yüklü Boeing 777'lerle seyahat eden aşı Şikago havalanına ulaştığında umut geri döndü.
Yıl 2020
Bir kabusa dönüşen 2020 yılının bitmesine iki haftadan az bir zaman kaldı. Geriye dönüp bakıldığında 2020 yılı 'kayıplar yılı' olarak tarif edilebilir diye düşündüm. 2020, dünün bugün gibi, yarının dün gibi olduğu, mevsimlerin kaybolduğu, dört duvar arasında hatırlanmaya değer fazla bir şey yaşanmadığı, bu sebeple bazılarımız için sonsuzluk, bazılarımız için ise bir nefes kadar hızlı geçen, zaman mefhumunun örselendiği, geleceğin yok olduğu, birçok şeyin söylenmeden kaldığı, başkaları hakkında her türlü yanlış varsayımlar yapmaya devam ettiğimiz, çok vaktimiz olsa da kendimize dair soruları yine ertelediğimiz bir yıl oldu.
Brown Üniversitesi'nden Robert Self 2020 yılını, "Göçmenlere benziyordu" diye tarif ediyor. "Zira, göçmenler, kendi çocuklarının geleceklerini inşa etmelerini sağlayacak kaynakları biriktirmek için kendi hayatlarını ertelerler…" Biz de bu yıl hep birlikte göçmenler, mülteciler gibi hayatlarımızı erteledik.
2020 birbirine zıt iki zaman tüneli gibiydi. Bir taraftan "bugün" amansız şekilde varlığını sürdürürken, diğer taraftan geleceğin olmadığı boşlukta sürekli olarak geçmişe itildik. Yerinden yurdundan olmuş mülteciler gibi zamanla ilişkimizde yurtsuz kaldık. Amerika'da İkinci Dünya Savaşı'nda 4 yıl boyunca
Kar fırtınası dün bütün gece esen sert rüzgarın sesiyle birlikte New York'a ulaştı. Rüzgar her yeri soğutarak karın çam ağaçlarının dallarına yerleşmesi için hazırlık yaptı. Kar taneleri dallara birikerek yerleştikten kısa bir süre sonra şehre ulaşan daha acımasız soğukla önce buza sonra da yağan yağmurla birlikte suya dönüşerek kayboldu. Buzun altında kalmış sararmış çimenler baharı sabırla beklemeye razı olmuşken, gece bütün gökyüzünü çok uzaklardan gelerek sarmaya başladığında sabahı düşünmeye başladık.
Geleceği düşünmeden yaşayamayız. Teknoloji uzmanı Bruce Schneier'ın dediği gibi, "Bizim diğer insanlarla ve dünyadaki her şeyle ilişkimiz geleceğe odaklıdır. Senfoniler bugün yazılmış, binalar bugün inşa edilmiş olsa da her zaman her şeyi geleceği düşünerek tasarlarız..." İşte bu yüzden, hayatının yarısında önce duyma güçlüğü sonra da sağırlığı nedeniyle alkışların sesini dahi unutan, sürekli yalnız bir hayata mahkum olan, Korona'lı hastalar gibi nefes alma güçlüğü çeken 17 Aralık'ta 250. yaş günü kutlanan Beethoven'ın eserleri 2020'de her zamankinden daha fazla dinlendi.
Soğuk savaş dönemine dair en sofistike hikâyelerin, insan doğasının zıtlıklarını derinlemesine tahlil eden romanların, kahramanlıktan uzak, karanlık düşünceli, yağmurdan sırılsıklam olmuş trençkotuyla, aldatılmışlığın acısını iyi bilen 20 inci yüzyılın en çok tanınan edebi casusu Smiley'in yaratıcısı, John le Carre 12 Aralık'ta ölerek bu yıl kaybettiklerimiz arasında yerini aldı. Le Carre, usta bir yazar olduğu kadar insanın anlık vahşi arzu ve zayıflıklarının hikâyesini anlatan bir şairdi de aynı zamanda. Zafer, kader, tesadüf, hiç beklenmeyen kahramanlık, korkaklık, kaçışlar, hasarlı, kusurlu karakterlerle bizleri anlatan romanlar yazdı.
Bu yıl kaybedenler listesinin en tepesine her zamanki gibi yine yoksullar yerleşti. Yoksulların daha ne kadar yoksullaşabileceği ve zengilerin daha ne kadar zenginleşebileceği sorusunu kimse sormaya cesaret edemese de, bu kış 50 milyon Amerikalı'nın açlık riskiyle karşı karşıya olduğu utanarak söylendi. Amerika'nın en büyük 50 şirketinin 45'i Korona'nın başladığı Mart ayından bugüne kadar çok büyük kârlar elde etti. Washington Post'un haberine göre büyük kâr elde etmelerine rağmen bu şirketlerin 27'si yüz bin çalışanı işten çıkardı. Nike'nin CEO'su John Donahoe geçtiğimiz Eylül ayında artan eşitsizlik ve yoksulluğu, "Güçlülerin daha da güçlü olabileceği zamanlardan biri…" cümlesiyle sanki çok sıradan bir gelişmeymiş gibi tarif etmişti.
Henüz sabah olmadı
"Trump da bu yılın kaybedenleri arasında" demek mümkün olsa da, bu cümle önümüzdeki belirsizliği hiçe saymak anlamına geliyor. 2016 seçimlerine göre 12 milyon fazla oyla toplam 75 milyon Amerikalının oyunu almış bir liderin önümüzdeki 4 yıl içinde Amerikan siyasetinde nasıl bir rol oynayacağını kimse tam kestiremiyor. Amerikan demokrasi tarihinde ilk defa çok güçlü bir tabana sahip bir muhalefet lideri siyaset sahnesine çıkıyor. Amerikalılar, güçlü bir muhalefet lideriyle yaşamayı öğrenecekleri bir döneme adım atıyorlar. Cumhuriyetçi Parti üzerindeki gücünün ne ölçüde kalıcı olacağını zaman gösterecek olsa da Trump'ın, 88 milyon Twitter takipçisiyle, mitingleriyle ve büyük bir ihtimalle yeni bir TV kanalının starı olarak siyasetteki varlığını sürdüreceğinden kimse kuşku duymuyor. Bu yüzden seçimlerde yenilmiş olduğunu kabul etmeyerek, taraftarlarını "seçimlerin çalınmış" olduğu sloganı etrafında birleştirme stratejisini uyguluyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları Cumhuriyetçi Parti taraftarlarının yüzde 80'inin seçimlerin çalındığına inandığını gösteriyor. 20 Ocak tarihinde başkanlığı mecburen devredecek olsa da Amerikalıların yarısının Trump'ın beyaz etnik-milliyetçilik söylemini dinlemeye devam edeceği gerçeği halkın diğer yarısını korkutuyor. Siyasetin durağan olmadığını söyleyenler ise Trump 4 sene dayanamaz diyor.
Biden, Demokrat Parti'yi Trump'tan kurtulmak diye tanımladığı ortak bir hedef etrafında birleştirmişti. Şimdi bu ortak hedefe ulaşıldı. Partinin ilerici kanadı ile merkezi arasındaki ayrışma yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Parti içindeki çatlaklar büyüyor. Biden, seçim kampanyasında verdiği sözü tutmak için kabinesine Amerika'nın etnik çeşitliliğini yansıtacak, kadın erkek eşitliğini gözetecek atamalar yapsa da önemli görevler için etrafında sadece eski tüfeklerden oluşan bir kadro kurması ilerici kanadın tepkisine yol açıyor. "Üçüncü bir Obama dönemi gibi... Statükoya geri dönülüyor..." diyenler, aynı yanlışlar yeniden yapılacak diye uyarıyorlar. Biden'ın Başkanlık Ofisindeki kritik görevlere yaptığı atamaların ve bakanlıklara yapacağı atamalarla ilgili açıkladığı adayların yüzde 80'inin özgeçmişinde Obama kelimesinin geçtiği tespit ediliyor. İlerici genç kadronun en önemli temsilcilerinden biri olan Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez, "Biden her hafta yeni adaylar açıklıyor. Bunları görüyoruz. Ancak Biden bu ekiple ne yapacak onu bilmek istiyoruz…" diyor. Bazı Demokrat Partili senatörler Biden'ı "İklim değişikliği konusunda agresif politikalar izlememesi halinde, gösterdiği adayların Senato'da onaylanmasını bizzat biz engelleriz…" diye tehdit ediyor.
Demokratlar 5 Ocak'ta Georgia'da tekrarlanacak iki senatör seçimi öncesinde parti içinden çatlak seslerin çıkmasına engel olmak için çaba gösteriyor. Her iki parti için de ölüm kalım meselesi haline dönüşen bu "tekrar seçimler" neredeyse genel seçimler kadar ilgiyle takip ediliyor. Uzmanlar Demokratların iki senatörlüğün ikisini de kazanmalarını çok uzak bir ihtimal olarak görüyorlar. Bunun ancak çok büyük sayıda siyahinin oy kullanmasıyla mümkün olabileceği bilindiği için gözler Stacey Abrams'a çevriliyor. "Fair Fight Action" (Adil Mücadele Eylem Grubu) adlı sivil insiyatifin kurucusu Stacey Abrams, son iki yıl içinde 800 bin yeni seçmeni kütüklere kayıt ettirerek Georgia'da Biden'ın Başkanlık seçimini kazanmasında en büyük rölü oynamıştı. İkinci bir mucize yaratabilir diye umut ediliyor. Cumhuriyetçi Parti'nin ise siyahilerin, azınlıkların oy kullanmalarını önlemek için çeşitli yollara başvurduklar iddia ediliyor. Seçimleri kazanmak için her iki parti de çok büyük paralar harcıyor. Trump'tan sonra Biden da Georgia'da kampanya çalışmalarına katılıyor.
Hayatlarımızın bir saniye içinde altüst olacağını öğrendiğimiz 2020'yi geride bırakmak için sabırsızlanıyoruz. Dağlarda uzun yürüyüşler yaparken sonsuzluğa dair hayaller kurabileceğimiz yeni yılı bekliyoruz. 2020'nin, acının sonsuz olduğunu gösteren yüzünü tamamen unutmak istiyoruz. En sevdiklerini kaybeden milyonlarca insanın çektiği acıyı bilmeden yeni yılda hiçbir şey olmamış gibi yaşamak istiyoruz. Korkularımızla uzlaşmayacağımız, başlangıcını ya da sonunu bilmediğimiz yeni bir belirsizliği umutla bekliyoruz.