Zahide Can

30 Ağustos 2020

ABD seçimlerinde 'demokrasi ve dürüstlük' mü, 'kanun ve nizam' mı oylanacak?

Aksiyon filmlerindeki kahraman figürlerini seven Amerikalılar gerçek bir televizyon starı olan Trump'ı tekrar seçecek mi?

Biden'ın Kongre'deki temel mesajı Amerikan halkının birliğini yeniden sağlamak suretiyle fırtınaya yakalanmış gemiyi güvenli bir limana ulaştırmak, ülkede huzuru yeniden tesis etmekti. Demokrat Parti Biden'ı mevcut krizlerin üstesinden gelebilecek, ABD'nin "normalleşmesini" sağlayacak ulusal bir "şifacı" gibi takdim etti. Amerika'nın, fırtınada savrulan her gemide olması gerektiği gibi tecrübeli bir kaptana ihtiyacı vardı. Biden bunu temsil ediyordu.

Joe Biden, "Bu seçimlerde karakter, dürüstlük, bilim, demokrasi, şefkat oylanacak" demişken, Başkan Yardımcısı Mike Pence, "Bu seçimlerde kanun ve nizam oylanacak" dedi.

Trump, Cumhuriyetçi Parti Kongresi'ni, siyahi/kahverengi/beyaz, kadın/erkek/, doğma büyüme Amerikalı/göçmen, eğitimli/eğitimsiz, şehirli/taşralı, zengin/yoksul ve din başta olmak üzere toplumda varolan tüm fay hatlarını daha da derinleştirmek üzere kurguladı.

Trump, konuşmalarında "Müjdelerin, umudun, başarının, kahramanların ülkesi, aydınlık AMERİKA, kanun ve nizam, güvenlik, dini özgürlükler, kişisel silah taşıma hakkı" vurgusuyla kendi tabanına seslenirken, halkı Demokratların "sosyalist", "radikal solcu" iktidarına karşı korkutmaya çalıştı.

Trump'ın Kongre'deki konuşmaları kimseyi şaşırtmadı. Trump, 2016 seçim kampanyası ve onu takip eden Başkanlık döneminde tüm Amerikan halkının Başkanı olmak gibi bir arzuya sahip olmadığını göstermişti. Gelecek için de böyle bir arzusunun olmadığını açık seçik ortaya koydu. Bölerek yönetmenin Trump'ın alameti farikası olduğu Kongre'de bir kez daha görüldü.

Geçen hafta yapılan Demokrat Parti Kongresi'nde konuşan Michelle Obama, "Fena halde bölünmüş bir ülkede yaşıyoruz" diyerek Amerikan toplumunun içinde bulunduğu durumu çarpıcı cümlelerle anlatmıştı.

Demokrat Parti Kongresi, çok farklı renk ve yüzlere yer vererek Amerika'nın çok kültürlü ve çoğulcu etnik yapısını bir zenginlik kaynağı olarak takdim etmişti. Cumhuriyetçi Parti Kongresi ise ağırlıklı olarak beyaz, taşra, kasaba ve büyük bir bölümü "geleneksel Amerikan değerlerini" savunan renk ve yüzleri bir araya getirdi. Demokrat Parti Kongresi'nde Hollywood dahil olmak meşhur şahsiyetler göze çarparken, Cumhuriyetçi Parti Kongresi'nde sıradan Amerikalılara söz vermek özellikle tercih edildi.

Demokrat Parti Kongresi, siyahiler için de adaleti vurgulamışken, George Floyd'un öldürülmesi ertesinde polis şiddetini protesto eden bazı gösterilerdeki şiddet ve yağmalamalardan Demokrat Parti yöneticilerini sorumlu tutan Trump, "kanun ve nizam", "güçlü polis", " güçlü ordu" sloganlarını öne çıkardı. İlk gün konuşan Trump'ın büyük oğlu Donald Trump J. gösterileri "Anarşistler sokalarımızı işgal ediyor, Demokrat belediye başkanları, polise sessiz kalmaları için talimat veriyor, çoğu azınlıklara ait olan küçük işyerleri çeteler tarafından kundaklanıyor..." şeklinde tarif etti.

Kongre'de, Portland ve Wisconsin'de (23 Ağustos tarihinde Wisconsin'de arabanın arkasında 3,5 ve 8 yaşlarında çocuğu otururken, arabasına binmek üzere hamle yapan siyahi Jacob Blake'ın polis tarafından arkasından 7 kurşunla vurulması ertesinde) son günlerde şiddete dönüşen gösterilere sık sık atıfta bulunularak, asayiş ve güvenlik için Cumhuriyetçi bir lidere ihtiyaç duyulduğu, Demokratların taşradaki beyaz seçmenlerin hayatları için bir tehdit olduğu teması işlendi.

Trump'ın Kongresi

Cumhuriyetçi Parti Kongresi'nde kötüleşen ekonomi ve Korona nedeniyle bu defa sandıklara gitmeyeceklerinden kuşku duyulan Evanjelistler ve Katoliklere dönük dini mesajlara ağırlık verildi. Trump'ın büyük oğlu " Korona bahanesiyle sizlerin kiliselere gitmenize izin verilmezken, sokaklarda büyük bir kaosa göz yumuluyor…" dedi. Kongre'nin her açılışı bir vaazla başlatıldı. Fox News'un yaptığı son ankette Evanjelistlerin yüzde 28'inin (2016 seçimlerinde Hillary Clinton'a oy veren beyaz Evanjelistlerin oranı yüzde 16) Biden'a oy vereceğini söylemesinin Trump'ı ürküttüğü anlaşıldı. Mike Pompeo'nun arkasına eski Kudüs'ü alan mizansenle yaptığı konuşma Evanjelist ve Yahudi seçmenlere dönük bir hamleydi.

Bir hafta arayla gerçekleştirilmiş olan iki Kongre, toplumu birbirine bağlayan sosyal bağların kopma noktasına gelmiş olduğunu açıkça gösterdi. 

Geçen seçimde 2008 kriziyle gittikçe derinleşen eşitsizlik nedeniyle Demokrat Parti'ye güvenini kaybetmiş olan orta ve düşük gelir grubunu, popülist söylemiyle kendisine çekmeyi başaran Trump, bu seçim kampanyasını da aynı eksen üzerinden sürdüreceğini gösterdi.

Trump 2016 yılında siyasetin dışından geldiğini, kendi çıkarlarını korumaktan başka bir şey yapmayan halktan kopuk olan alışılmış siyasi elitlerden farklı olduğu temasını işleyen bir hikâye anlatmıştı. Bu defa da, Kongre'de "profesyonel politikacılar" karalamasına devam ederek geleneksel siyasi elitlere karşı duyulan tepkiyi canlı tutmaya çalıştı.

Trump'ın ortanca oğlu Eric Trump yaptığı konuşmada, 50 yıla yakın bir zamandır siyaset sahnesindeki Biden'ı müesses nizamın yüzü, Trump'ı ise "sessizlerin sesi", müesses nizamı dönüştürecek "halkın lideri" olarak tarif etti. Eric Trump konuşmasında dev teknoloji şirketlerinin yanısıra Cumhuriyetçi Parti'nin "neocon"larını da hedef tahtasına koydu.

Trump Kongre'de sürekli kaos şovuna devam etmekte kararlı olduğunu da gösterdi. Bu şov Demokrat Parti seçmenini korkuturken, kendi tabanında mevcut sistemi dönüştürecek bir araç olarak kabul görüyor. Kongre'nin her gününü televizyon dizisinin heyecanla beklenen bölümleri gibi hazırlayan Trump'ın, konuşmacıların seçiminden, konuşacakları süreye kadar dizinin tüm bölümlerini hem senarist hem yönetmen olarak bizzat dizayn ettiği konuşuldu. Kongre, Cumhuriyetçi Parti Kongresi'nden ziyade Trump ve Trump'ın ailesine dair bir şov olarak cereyan etti. 

Kongre'nin Demokratlarınkinden farklı olarak sadece sanal olmaması için özel bir çaba harcandı. Maske başta olmak üzere Korona'yı hatırlatacak her şeyden uzak duruldu. Kalabalık gruplarla, tokalaşma sahneleriyle Korona yokmuş gibi alternatif bir realite yaratılmaya çalışıldı. Kongre'lerde liderlerin sadece son gün konuşma yapmaları her iki parti için uzun bir gelenek iken, Trump, hazırladığı 4 bölümlük dizinin başrol oyuncusu olarak her gün her fırsatta sahnede yerini aldı. Dizi, geleneklere aykırı bir biçimde Beyaz Saray'ın bahçesinde 1500 kişilik misafirin maskesiz olarak omuz omuza oturduğu, Trump'ın 70 dakikalık konuşmasıyla son buldu.

Trump'ın posta vasıtasıyla oy kullanmanın seçimlerde hile yapılmasına yol açacağını ısrarla ve sık sık dile getirmesi, seçimleri kaybetse de seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açacağı konusundaki şüpheleri daha da arttırıyordu. Trump bu defa Kongre'de, "Demokratlar seçimleri çalmak için hazırlık yapıyor..." diyerek daha da ileri gitti.

Demokratlar salıncak eyaletleri kazanabilecek mi?

Clinton döneminde ivme kazanan küreselleşmenin nimetlerinden faydalanamayan, üretimin Meksika ve Çin olmak üzere emeğin ucuz olduğu ülkelere kaymasıyla işlerini kaybeden salıncak eyaletlerdeki (orta ve alt gelir grubu, üniversite eğitimi olmayan, ağırlıklı olarak beyaz işçilerden oluşan, eski emek yoğun sanayi üretiminin merkezleri ve tarım sektörünün üsleri olan eyaletler) seçmenlerin bu defa nasıl oy verecekleri hâlâ bilinmiyor.

Bir zamanlar otomobil endüstrisi başta olmak üzere dünyanın en büyük üretim merkezi iken fabrikaların kapanmış olması sonucunda gelirlerini kaybeden ABD'nin kalbi olarak da tarif edilen dahili coğrafyadaki beyaz işçi sınıfı seçmenler 2016 yılında Demokrat Parti'den ümitlerini keserek Trump'a oy vermişti.

Biden'ın, seçimleri kazanabilmesi için salıncak eyaletlerdeki beyazların oylarına ihtiyacı olduğunu bilen Trump Kongre'de ağırlıklı olarak bu tabana hitap etti. (Trump, 2016 yılı seçim sonuçlarını belirleyen salıncak eyaletlerden Pennsylvania'yı 44 bin, Michigan'ı 10 bin ve Wisconsin'i 22 bin 700 gibi farklarla kazanmıştı.)

Bu eyaletlerde 21-23 Ağustos tarihinde yapılan son yoklamalar Biden lehine olan farkın gittikçe daralmakta olduğunu gösteriyor.

Bilim, teknoloji ve küreselleşmiş bilgiye vurgu yapan söylemiyle Demokrat Parti'nin, göçmenlere, küreselleşmeye, elitlere kızgınlık duyan ve tarihin geri çevrilebileceğini ileri süren "Trumpist" söyleme inanmış olan salıncak eyaletlerdeki seçmeni bu defa kazanıp kazanamayacağı belirsizliğini koruyor.

Mevcut adaletsizliğe ve eşitsizliğe son verecek ikna edici bir yol haritası sunmayan kırık dökük reform önerileriyle "normale dönüş"ten başka bir şey sunmayan Biden'ın, seçmenleri yeterince heyecanlandıramayacağından kaygı duyuluyor. Demokrat Parti Kongresinin, işçi sınıfı ve orta sınıfı gözeten özel bir ekonomik plan sunmamış olması da salıncak eyaletlerdeki oylar bu şekilde nasıl kazanılacak sorusunu gündeme taşıyor.

Anketler hâlâ Biden'ı salıncak eyaletlerde önde gösterse de özellikle "gizli" ya da "utangaç" Trump seçmeninin hesaba katılması gerektiği söyleniyor. Son yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalıların yüzde 62'si, mevcut siyasi iklimin düşüncelerini seslendirmeye engel olduğunu söylüyor.

Korona mı, Çin virüsü mü?

Trump'ın başlangıçta Korona'yı "Çin virüsü" olarak adlandırması Asya kökenli Amerikalılara yönelik şiddet olaylarında tırmanmaya neden olmuş ve Trump bir süre "Çin virüsü" demekten vazgeçmişti. Trump şimdi tüm konuşmalarında bol bol "Çin virüsü"nden bahsederken, Çin'in Korona yoluyla Amerika'yı çökertmeye çalıştığını iddia ediyor.

Trump, bazı istihbarat raporlarından Çin'in Biden'ı seçtirmek için çalıştığının anlaşıldığını iddia etti. "Biden'ı ele geçirmiş olan Çin seçimleri kazanması halinde ABD'yi de ele geçirecek…" dedi. Trump, Çin'den Amerika'ya dönecek şirketlere teşvik vereceği ve böylece Amerika'yı yeniden üretim merkezi haline dönüştüreceği gibi gerçekleşmesi imkansız vaadlerde de bulunuyor.

Cumhuriyetçi Parti geri dönülemez uzun ince bir yolda mı?

Uzun bir süredir dipten gelen popülist dalgayı yakalayarak seçimleri kazanmış olan Trump'ın 2020 seçimlerini kaybetse de Cumhuriyetçi Parti üzerinde kalıcı bir etki bırakacağına kesin gözüyle bakılıyor. Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin de ticaret, göçmenler ve dış politika konularında Parti'nin geleneksel politikalarına geri dönüşe izin vermeyeceği ve Parti'yi daha popülist politikalara doğru iteceği iddia ediliyor. Eski Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Başkanı Eric Cantor, "Cumhuriyetçi Parti Donald Trump'ın Partisi oldu" diyor. Trump seçimleri kaybetse de tabanda büyük bir destek kazanmış olan "Önce Amerika" gibi bazı politikaların kolay kolay silinemeyeceğine işaret ediliyor.

Wall Street Journal'dan Gerald F. Seib, "Trumpizm" ile "cin" şişeden çıktı, tekrar şişeye koymak mümkün değil..." diyor. 2020 Cumhuriyetçi Parti Kongresi'nin parti kimliğinin kaybolduğunu, partinin sadece Trump olduğunu ortaya koyan bir şova dönüştüğünü herkes kabul ediyor.

Demokratları "Silah istemiyorlar, petrol, gaz istemiyorlar, hatta Tanrı'yı istemiyorlar..." diyerek eleştiren Trump, Mars'a insan göndereceğini iddia ediyor. Şimdi soru: Aksiyon filmlerindeki kahraman figürlerini seven Amerikalılar gerçek bir televizyon starı olan Trump'ı tekrar seçecek mi? Seçmenler, Mars'a insan göndereceğini söyleyen Trump'a bir kez daha inanacak mı? Amerikalılar Trump ile Mars'a doğru seyahate çıkmayı isteyecek mi?