Yusuf Nazım

01 Mayıs 2019

Yerde kan izleri yoktur!

Çark ağır ağır gıcırdıyor; ilerliyor, hızlanıyor, geriliyor, duruyor. Hatırlı insanların marifetli ellerinde mütemadiyen dönmeye devam ediyor çark

Eynesil.

Karadeniz’in sessiz, sakin bir kıyı kasabası. Ekmeğini fındıktan, çaydan; rızkını taştan, topraktan, gündelik işlerden çıkaran insanların beldesi…

On bir yaşında bir kız çocuğu. Okuldan henüz çıkmıştır. Dersi Türkçe ya da matematik; belki din kültürü de olabilir. Malum, hayat bilgisi öğretilmiyor artık okullarda.

Kız çocuğu, birkaç arkadaşıyla bir markete girmiştir. Ardından, eczanede çalışan annesine uğramış, sonra yola koyulmuştur. Elinde dondurması, evine doğru yürümektedir…

Zaman, kameradan kameraya hızla akmış, bir sokağın ortasında saat 17.15 ‘i bulmuştur bile.

Hava kapalıdır. Nisan serinliğindeki Eynesil evleri akşam ıssızlığındadır.

Gümüşçay Mahallesi, Dedeli Semti, Ören Yolu üzerinde bir apartman. Sanki umarsız, kötü talihine hazırlanmaktadır. 52 Numaralı evin önünde, sırt üstü bir çocuk uzanmaktadır.  

Çocuk yaralıdır! Elinde dondurması yoktur. Yanında, koyu pembe desenli çantası da… Üstünde kereste, saman talaşı; atardamarı parçalanmış, bir ayağı, ha koptu kopacak, bileğinden sallanmaktadır. Üzerinde yara ve bere izleri, çizikler vardır. Yerde kan izleri yoktur!

Biraz ileride, bir sokağın birkaç on metre içerisinde, zemin katında saman ve talaş parçaları, metruk bir evin ıssızlığı sırıtmaktadır.

*  *  *

Çok değil, az önce 16.37 sularında bir çocuk, arkadaşlarıyla bir marketten güle oynayarak çıkmıştır. Neşelidir, gülmektedir, cıvıl cıvıldır. Ecel, sinsice, nerede ve nasıl yanına yaklaşmıştır, bilinmez. Uzandığı yerde bir süre sırtı üstü yatmış, inlemiş, sızlanmış, nefessiz kalmıştır çocuk! Sonra, kaldırıldığı hastanenin acil servisinde hayatı, 11 yaşında apansız sönmüştür.

Savcılık kayıtlarında “düşme ya da intihar” diye geçmiştir olay.

Oysaki 6 ay sonra, Hacettepe Üniversitesi’nin raporu alınacak; muayene bulguları ve adli tıp otopsi incelemesine dayanılarak, “trafik kazasına bağlı çarpma sonucu” olabileceği yazılacaktır.

Adı Rabia Naz’dır.

Giresun’un Eynesil ilçesinde, ömrünün ilk çağında, 11 yaşında bir çocuktur.

Ölüsü, hâlâ yatıyordur evlerinin önünde.

Yerde kan izleri yoktur!

*  *  *

Sonra iddialar, karşı iddialar sıralanacaktır peş peşe.

Babaya göre, bir bürokratın çarptığı çocuğunun, evininin bulunduğu apartmanın önüne, terastan düşme görüntüsü verilmek suretiyle gelişmiştir olay. Yaralı bulunan Rabia, hastanede kan kaybından ölmüştür.

Önce bürokrasi, sonra devletin çarkı harekete geçecektir.

Anne Atika Vatan’a, polisler tarafından kızının intihar ettiği çoktan söylemiştir bile.

Müfettişler gönderilecektir Eynesil’e.

Küçük kızın, yaralı halde üstündeki saman ve odun talaşları, bir anda temizlenmiş olur. Savcılığın ivedilikle yıkımın durdurulması kararından 3 gün sonra, içinde saman ve talaş kalıntıları olan metruk ev yıkılmış, yerinde yeller esmektedir…

Bir de “hatırlı insanları” vardır ilçenin, yanına kolayca yaklaşılamayan…

Malum bir hikâyenin mükerreridir, bir süredir Eynesil’de yaşanan.

Öyle ya, sırtını devlete dayamışsan eğer bu ülkede, ya “iyi çocuklara” çıkabilir adın, ya da “hatırlı insanlara.”

Kazara müfettişler gönderilir, ifadeler alınırsa eğer, bir bakmışsın, belediye bürokratının oğlu “hatırlı insanlardan” çıkabilir. Elden gelse semtine bile uğranılmaz, ifadesi en son alınabilir.

Ola ki müfettişler gider de, kolluk tarafından inceleme yapılırsa, olay yerinde inceleme yapan polislerin hakkında soruşturmalar bile açılabilir.


Olaydan sonra yıkılan metruk bina

*  *  *

Ne de olsa, “iyi çocukları” vardır bu ülkenin. Bir de “iyi çocukları” yakından tanıyan; yeri geldiğinde en yüksek mertebeden onları taltif eden devletlû büyükleri…

Örneğin, bir Mehmet Ağar’ı vardır. Susurluk çetesiyle, faili meçhullerle anılmıştır adı. Söylemeye gerek yoktur, her devrin efendisi, hatırlı bir insandır.

12 Eylül 1980 Darbesi’ni hatırlayalım. Darbeci suç örgütünün elebaşlarından Kenan Evren, hatırlı değil midir? Bakarsanız eğer, Çankaya Köşkü’ndeki bir duvarda, 7.sıradaki yerini hâlâ koruyor olabilir…

Kadir Mısırlıoğlu’nu hiç söylemeyelim. Eli öpenleri çok olsun. Canlı yayınlarda cumhuriyete ve kurucu değerlerine küfretmekle nam yapmıştır. Üstelik en yüksek mevkilerden, en yüksek derecede el üstünde tutularak…

Sedat Peker’i de söylemeden geçmeyelim. O da, hatırlı insan olmayı hak ediyor! Hem de nasıl; bir gün barış isteyen akademisyenlerin kanlarında banyo yaparak, başka bir gün yakaladıklarını ipe çekip ağaçlarda, bayrak direklerinde sallandırarak.

*  *  *


Yeniden cezaevine giren Cumhuriyet Gazetesi eski yazarları

Bir de hatırlı olmayan insanları vardır bu ülkenin.

Örneğin ömrünü cüzzamla mücadeleye adamış, LEPRA’nın kurucusu; ÇYDD’ni kurarak yoksul kız çocuklarını okumasını sağlayan Prof.Dr.Türkan Saylan. Hiç hatırı olamaz, müfettiş sorgusuna bile gerek yoktur onun! Bir tarikat liderinden alınan talimatlar yeter. Bir sabah vakti polis, hasta yatağında bile olsa, erkenden evini basabilir.

Ya da 47 yıllık gazeteci, İlhan Selçuk... Uydurma gerekçelerle hakkında suçlamalar yapıp gözaltına alınabilir. Sabahın 04.30’unda kolluk, 83 yaşındaki yazarın, evinin kapısına dayanabilir.

Ülkenin en saygın halk sağlığı uzmanlarından Prof.Dr.Onur Hamzaoğlu’nun da pek hatırı yoktur. 8 tezin yöneticisi, 16 projede görev almış, 5 bilimsel kuruluşun üyesi; uluslararası alanda 1, ulusal çapta 9 ödül sahibi; 18 kitap yazmış, ulusal/uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış sayısız makalesi olmasının da hiç önemi yoktur! Hatırsızdır! Çünkü o da barış istemiştir. Bir sabah vakti, onun da kapısı çalabilir, tutuklanıp 5,5 ay hapis yatabilir.

TTB Merkez Konsey üyesi 11 hekim de hatırlı insanlardan sayılmazlar. Keza, sayısı binleri bulan “barış akademisyenleri” de öyle. Çünkü barış istemek gibi, büyük bir suç işlemişlerdir! Konsey üyesi saygın hekimlere, sabah operasyonları yapılarak ellerine kelepçe vurulabilir, akademisyenler için eşi benzeri görülmemiş bir cadı avı başlatılabilir.

Cumhuriyet’in yazarları ise hiç hatırlı değillerdir. Çoğu, hayatlarını cemaatlere karşı mücadeleyle geçirmişlerdir; Kadri Gürsel, Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Musa Kart, Güray Öz, Turhan Günay, Önder Çelik ve Hakan Kara… “Cemaate” destek olmak suçundan tutuklanıp yıllarca hapis yatabilirler.

Bir de ülkenin 3.büyük partisinin lideri Selahattin Demirtaş vardır; bir de diğer 9 HDP ‘li, 2 CHP’li vekil… Örneğin bir Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan

Yeter mi? Yetmez tabi; bir de Leyla Birlik, Selma Irmak, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Sırrı Süreyya Önder; bir de CHP li vekiller; Enis Berberoğlu ile Eren Erdem tabii…

Hiçbiri, ama hiçbiri hatırlı insan sayılmaz bunların! Dokunulmazlık da neymiş? Birer birer tıkarak cezaevine, yıllar yılı hapislerde çürütebilirsiniz!

Gültan Kışanak’ı anmadan geçmeyelim. Elbette, 77 seçilmiş belediye başkanıyla birlikte. 12 Eylül darbecilerinin Diyarbakır zindanlarında, bir köpek kulübesinde 6 ay ağırlanmıştır kendisi...

Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanlığına büyük bir oy oranıyla seçilmiş olması onu hatırlı insan yapmaya yetmez! 17 yıl sonra, bu sefer evine baskın yapıp başka bir zindana tıkabilirsiniz.

Kısacası, say say bitmez yani. Adını söylemediklerim ise cabası…

Hep aynı devlet çarkının marifeti, hep aynı çarkın dişlileri arasında adaletin sınanması.

*  *  *

Şimdilerde, ölü bir çocuğun arkasından dönüyor dümen, belki de yine aynı “hatırlı insanların” eliyle sınanıyor çark.

Baba Şaban Vatan. Demirden, çelikten bir zırha bürünmüş devlet çarkının karşısında, bir yıldan çoktur, sadece adalet için çırpınmakta.

Çark ağır ağır gıcırdıyor; ilerliyor, hızlanıyor, geriliyor, duruyor. Hatırlı insanların marifetli ellerinde mütemadiyen dönmeye devam ediyor çark.  

Adı Rabia Naz.

Giresun’un Eynesil ilçesinde 11 yaşında bir çocuktur.

Etrafta, hatırlı insanlar çoktur.

Dedeli Semti, Ören Yolu üzerinde, evlerinin önünde ölüsü hala yatıyor. Yarası, ılgıt ılgıt kanamaya devam ediyordur… 

Yerde kan izleri yoktur!