Siz de gördünüz mü?
Havaya dumanlar püskürüyordu.
Bir yangın ormanından tutuşmuşçasına değildi; bir alev topu gibi yürüyordu caddenin ortasında.
İnsanlar açtı, oruçtu, muhtemelen siz de oruçtunuz!
Çünkü aylardan Ramazan’dı.
Caddenin bir kenarında belediyenin bir tabelası vardı. Üzerinde, Ramazan-ı
Şerifiniz mübarek olsun diye yazıyordu.
Eyüp işsizdi. Muhtemelen açtı, üstelik belki o da oruçtu.
Evli miydi, çocukları var mıydı, onlara okul harçlığı veriyor muydu? Haber metinleri bunları yazmıyordu.
İnsanlar bilmezdi; belediyenin önünde, işsiz bir insan niye cayır cayır yanardı?
* * *
Eyüp Dal.
Eski bir hükümlüydü.
Beş yıldır iş arıyordu.
Az zaman değil beş yıl.
Beş yıldır tüneller kazılıyordu ülkede. Camiler tıklım tıklım dolu beş yıldır; beş yıldır Emevi Camii’nde namaz, beş yılda beş milyon arttı bile nüfusumuz.
Beş yılda beş seçim yaptık mesela; meydanları süsledik, milyonlarla doldurduk alanları.
Beş yılda, nice seferler düzenledik kendi şehirlerimizin üzerine!
Beş yılda yanı başımızda, komşu bir ülkeyi baştan aşağı yıktık, mahvettik!
Beş yılda geçim derdine düştü daha nice canlar. Tıpkı Eyüp gibi, Eyüpler gibi; aşsız, işsiz, çaresiz kaldılar.
* * *
Beş yıldır işsizdi.
Daha nicesinin anasını ağlatmıştı bu toplum.
Beş yılda iş bulamadı Eyüp.
Ne yedi, ne içti, kaç kapıyı çaldı, hangisinde umutla bekledi, kimse bilemedi.
Oysa bahardı.
Aylardan güzel bir aydı, Mayıs’ın on altısıydı.
Beş yıldır çaldığı cümle kapılar, yüzüne kapandı Eyüp’ün, yoruldu Eyüp.
En sonunda, tak etti canına, sıtkı sıyrıldı, yaşamaktan bıktı Eyüp.
Antep’in, Şahinbey beldesinde, şehrin ana caddesinde, üstüne benzin döktü, kendini yaktı Eyüp!
Çok değil, ömrünün baharındaydı.
Dört gün uykuda kaldı; dört günde hiç konuşmadı, gözünü açmadı, ses vermedi.
Dalı kırıldı o baharın.
Dört günde teslim etti canını, bir daha iş aramadı.
Tıpkı Urfa’da “işsizim ve açım” diye bağırıp üzerine benzin döküp yakan genç gibi…
Borcu yüzünden, Karasi Belediye binası önünde intihara kalkan Mustafa gibi…
“Geçinemiyorum” diye meclisin önünde bedenini ateşe veren Sıtkı gibi…
Açlıktan, işsizlikten, yokluktan ve borçtan dalı kırılan daha niceleri gibi.
* * *
İşte yeni bir yıl geldi.
Yeni bir yılla birlikte Ramazan da geldi.
Saraylarda, saltanat sofraları kurulmaya devam etti.
Şadırvanlarda alınan abdest, 63 bin müminle dolan camiler, secdeye varan 63 bin alın; 4,5 ton alem altında kılınan namaz, işlenen 63 bin sevap.
Ve Eyüp’süz yaşayan bir dünya.
Eyüp’süz kılınan namazlar, Eyüp’süz işlenen sevaplar. Bundan böyle Eyüp’ün olmadığı bir dünyada yapılacak pazarlıklar; 2 milyar 400 milyon dolarlık S-400’ler mi olsun, yoksa 11 milyar dolarlık F-35’ler mi?
Ne yardan geçmek adabınca, ne de serden olmak usulünce.
Alsak, hem nereye koyarız ki bu S-400’leri? Katar’a mı yerleştirsek, yoksa Azerbeycan’a mı?
Eyüp’e iş bulamadık ne de olsa.
Ancak, Taksim’e camiyi yaptık bile. Bir de üstüne Çamlıca Camii; övünç kaynağımız. Üstelik ülkenin en büyüğü. 72 metreden bakıyor gökyüzüne kubbesi. Koysan, içine Sultanahmet Camii’nin sığacak gibidir minaresi.
* * *
Eyüp Dal.
Bir defa geldi bu hayata, bir daha gelmeyecek.
Birçok kez iş aradı, birçok kez çaldı kapısını Şahinbey Belediyesi’nin, bir daha çalmayacak.
Bürokratlar, sırça köşklerine, ballı mevkilerine, makam araçlarına gömülmüş yağlı gövdeleriyle artık daha rahat nefes alacaklar.
Eyüp Dal, bir daha önlerine çıkmayacak, yollarını kesmeyecek onların.
İş aramayacak artık o.
* * *
Şimdi Ramazan’dır.
Sakın ola, düşürmeyin dilinizden besmelenizi.
Sahura kalkmayı unutmayın, iftarınızı hac hurmasıyla açın, ihmal etmeyin zekâtınızı, sadaka niyetine verin fitrenizi.
Korkmayın, on bin dolarlık, elli bin dolarlık çantalarınızla inin lüks makam araçlarınızdan.
Çekinmeden çökün; ejder sulu, starex meyveli, zencefilli somon suşi menülü iftar sofralarına.
Eski bir hükümlünün iş arayan hayaleti dolaşmayacak artık gecelerinizde.
Cılız elleri, esans kokulu yakalarınızda, kolalı gömleklerinizde olmayacak bundan böyle.
Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun
Gözünüz aydın!
Eyüp öldü!
Gözünüz aydın!