1 Ağustos 1936, Berlin.
Genç atlet, her iki yana bir ordu disipliniyle yerleşmiş kalabalığın arasından koşarak ilerlemektedir. Elinde taşıdığı meşale, Yunanistan'ın Olimpiya şehrindeki antik Oyunlar'ın yapıldığı yerden diğer koşucular tarafından elden ele taşınmış, en son 2999. atletten ona devredilmiştir.
Atlet, yolun sonuna kadar koşarak gelir, basamakları tırmanarak stadyumun tepesine çıkar ve elindeki meşale ile olimpiyat ateşini tutuşturur. Etrafında devasa büyüklükte gamalı haç flamaları sallanmaktadır.
O anda, bütün olimpiyat stadında yankılanan tanıdık bir ses duyulur:
"Modern çağın On Birinci Olimpiyatını kutlayarak Berlin Olimpiyat Oyunları'nı açtığımı ilan ediyorum."
Konuşmayı yapan Adolf Hitler'dir ve yanında dünyayı kana bulamak üzere hazırlık yapan bütün Nazi komutanları sıralanmıştır…
Genç atlet, olimpiyat ateşini yakarken, hiç kimse Berlin'in arka mahallelerinde Romanların, Yahudilerin ve eşcinsellerin toplandığının farkında değildir.
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer batı "demokrasileri" 1936 yılında Almanların Nazi Olimpiyatları'nın boykot edilmesi talebini reddetmiştir.
11.Yaz Olimpiyatları Berlin'in ev sahipliğinde gamalı haç flamaları altında tamamlanır. ABD ve Avrupa'nın egemenleri, Almanya'daki ırkçılığı masum ve insancıl göstererek faşizmin yükselmesinin önünü açarlar.
Olimpiyat Köyü direktörü, Şef Wolfgang Fuerstner'e gelince... Bir Yahudi olarak vitrindeki yerini almış, görevini lâyıkıyla yapmıştır. Olimpiyatlardan iki gün sonra, diğer Yahudilere uygulanan muameleden o da payına düşeni alır. Askerî görevlerinden uzaklaştırılmasını onuruna yediremeyen Fuerstner intihar eder.
Olimpiyat Ateşi'ni yakmak üzere Berlin'e ulaşan Olimpiyat meşalesi taşıcıyısı koşucuların en sonuncusunu gösteriyor. Berlin, Almanya, 1 Ağustos 1936
Olimpiyatlar ve sahtekârlık
27 Temmuz 2024, Fransa.
33. Yaz Olimpiyat Oyunları'nın açılış gösterilerini izliyorum.
Asırlardır sırtlarına kene gibi yapışıp kanını emdikleri Afrika'nın yoksul ülkelerinin kanolarla, küçük teknelerle geçişini buruk bir gülümsemeyle takip ediyorum. Emecek kanı kalmadığı için onları özgür bırakan eski köle sahibi devletlerin, büyük bir kibir ve şatafatla geçişlerini de…
Sen Nehri'ndeki ritüellerde, efendileri ve köleleri görüyorum.
Sömürgeciler ve sömürgelerin geçişini izliyorum.
Değişen ne, yeni rollerin sahipleri kimler, hangi aklın eseri Gazze'de yaşananlar?
Modern olimpiyatlar tarihinde, 66 yıl boyunca Cezayir'i işgal altında tutan Fransa, bu süre içinde yapılan 15 olimpiyat oyununun tamamına katıldı. ABD'nin Vietnam'ı işgal ettiği 20 yıl içinde bayrağını sallandırdığı 5 olimpiyat oyunlarına ne demeli? Peki ya Filistin? Çağımızın kapanmayan yarası Gazze? BM kararlarına karşılık işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmeyi reddeden, aksine buraları işgal eden İsrail?
Peki ya, işgal süresince yapılan bütün olimpiyatlarda dalgalanan Siyonizmin bayrağı?
Hitler'e olimpiyat açılışı yaptırma şerefini tattıran IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) 21. yüzyılın en büyük soykırımını yapan İşgalci İsrail'i 33.Yaz Olimpiyatları'nda ağırlamakta da beis görmedi.
Buna karşılık, Olimpiyat Komitesi ve arkasındaki güçler, dünyaya kötülük saçan iki şeytan ülkeyi bulmakta hiç zorluk çekmedi. Yaz Olimpiyatlarına katılmayı hak etmeyen iki ülke olarak Rusya ve Belarus'u seçtiler. Biri Ukrayna'yla savaşa girdiği için, diğeri ona destek olduğu için…
Bir yanda olimpiyatlar ve kardeşlik teması, bir yanda eşitlik ve özgürlük mesajları.
Öte yanda, dünyayı kana bulayan, işgaller ve soykırımlarla beslenen, tarihlerini talan ve sömürgecilikle yazan, her daim yüzlerinde özgürlük, demokrasi, eşitlik maskesinin düşürmeyen usta bir sahtekârlık…
Gazze'de son akşam "yemeği"
Olimpiyatların açılış töreni muhteşemdi. Dans gösterileri, zengin mekân kullanımı, sanat ve estetiğin görkemli buluşmasıyla tartışılmaz, görsel bir şölen.
Köklerini Paris Komünü'nden alan mesajlar bütün açılış seremonisinin vazgeçilmezleriydi.
Ancak, duygusal zekânın en parlak uygulamalarının sergilendiği, sanatın ve estetiğin büyüleyici örneklerinin, en göz alıcı kareografiler eşliğinde yer aldığı gösterilerde, sinsi bir kurnazlıkla gölgelenmek istenen bir gerçek vardı.
Sahte bir özgürlük aşkı, ikiyüzlü eşitlik vurgusu, gülünç denecek bir kardeşlik teması.
Hitler'e olimpiyat açılışı yaptıran, dünyanın diğer işgalci ülkelerini görmezden gelen, son yüzyılın en büyük soykırımcı devletini masum gösteren sanatla ve sporla estetize edilmiş bir sahtekârlık bu.
Sadece Afrika'yı, Asya'yı, Amerika'yı değil, doymak bilmez bir iştahla bütün dünyayı kemiren ve ona sahip olma histerisinden bir türlü vazgeçmeyen üstün aklın şarlatanlığı.
* * *
Açılış törenlerinde gözüme çarpan bir de ironi oldu.
Sanat yönetmeni Thomas Jolly'nin müthiş yaratıcılığında açığa çıkan, Leonardo Da Vinci'nin ünlü tablosu Son Akşam Yemeği'ni konu alan sanatsal gösteriydi bu. İsa'nın Kudüs'te Romalı askerlerce yakalanıp çarmıha gerilmesinden önce havarileri ile yediği son akşam yemeğini konu alan tablonun yorumu bana çok ironik geldi.
Umarım ki dünyayı yönetenlerin Orta Doğu ve Filistin'de yarattıkları tablo da, tanrıların cehennemi yeryüzünde yaratmadan önce, Gazze'deki soykırım sofrasında yedikleri son akşam "yemeği" olacaktır.
Son Akşam Yemeği, Leonardo da Vinci
Yusuf Nazım kimdir?Yusuf Nazım (1962) Hanak-Ardahan doğumlu. 1984 yılında Ankara'da, Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Uzun yıllar bilişim sektöründe çalıştı. 1992-1999 yılları arasında Özgür Gündem, Özgür Ülke, Emek, Evrensel, gazeteleriyle; Gerçek ve Evrensel Kültür dergilerinde deneme, öykü ve yazıları yayımladı. 2007 yılında Hayat Televizyonu'nun ilk kurucuları arasında yer aldı. 2010'da bilişim sektöründeki profesyonel çalışmasını sonlandırdı. 2011 yılından itibaren Cumhuriyet, Radikal, Evrensel, Özgür Gündem ve BirGün gazeteleriyle; T24 ve bianet platformlarında yazıları; Evrensel Kültür ve İnsancıl Kültür Sanat dergilerinde öykü ve denemeleri yayımlandı. 2012-13 yıllarında Güneydoğu'da Diyarbakır, Batman ve Van illerinde çekilen Düşümdeki Uçurtma belgesel filminin genel koordinatörlüğünü yaptı. Öykü kitapları Kızak (Evrensel Basım Yayın, 2012) ve Leyla'yı Beklerken (İnkılap Kitabevi, 2017). |