İnsan, esprili olduğu kadar korkunç bir yaratık.
Dünyadaki milyonlarca yıllık evrim sürecinin ortaya çıkardığı, en zeki canlı olmasının bir sonucu olmalı bu.
İster bir olayı yorumlarken kullandığı kelimeler, sözler ve anlam bütünündeki inceliklerden olsun;
İster bir savaş makinesinin dişlilerinde, yeryüzüne ölüm olarak yağarken olsun…
Zeki, esprili ama korkunç…
* * *
9 Ağustos 1945.
İnsan dehasının ürettiği ölüm silahlarından biri olan atom bombasının Japonya’nın Nagazaki kentine atıldığı gün.
İnsanın, kendi dehasının ürünü bir ölüm makinesi ile mizah üretme zekâsının bir araya geldiği örnek.
Evet mizah!
Öğretilmiş bir nefretle, öldürme ve yok etme dürtüsünden espri çıkarabilecek denli insanlıktan uzaklaşan bir eylemsellik.
İster, toprakları işgal edilerek Gazze gibi küçük bir şeride kıstırılmış bir halkın üzerine ölüm yağdıracak bombalara işlenmiş olsun…
İster, sınır ötesinde komşu bir ülkenin insanlarını öldürmek üzere kullanılacak füzelerde olsun…
İsterse de, bir şehrin halkını tümden yok etmeyi planlayacak gözü dönmüş bir canilikte olsun…
Ölümden mizah üretmeyi başarabilecek korkunç bir insan aklı yaratmış bu dünya.
İsrailli çocukların hayali: Ölü bir Filistinli
AFP kameramanından 2006 yılına ait bir fotoğraf.
İsrailli çocukların yüzlerinden mutluluk okunuyor.
Onlar, birazdan Güney Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine ölüm yağdıracak bombaların üzerine mesajlar yazmakla meşguller.
Mesajlardan birinin içeriği şöyle:
"Nazrala whit love. From Israel and Daniele" (Nasrallah’a aşkla. İsrail ve Daniel’den)
Başka bir mesajda ise “Canınız cehenneme” yazıyor…
19 Temmuz 2016’da Information Liberation gazetesi bu haberi, İsrailli çocuklar füzelerini 'Aşkla' imzaladılar başlığıyla verir.
İsrailli yetişkinlerin, Gazze’nin bombalanışını çekirdek çitleyerek izlediğini biliyoruz. Ancak, o vahşet görüntülerini, ağlayan insanları, kanlar içinde kalan bebeleri İsrailli büyükler çocuklarına göstermişler midir, bilmiyoruz.
Ama başka bir şeyi daha biliyoruz.
Bir İsrail televizyonunda, ilkokul çocuklarının Zırhlı Birlikler Karargahı’nı ziyaretleri gösteriliyor.
Çocuklar ölüm makineleri arasına dağılmış, eğleniyorlar. Kimi tankın üzerine çıkmış, kimi miğfer takmış tüfekleri inceliyor, kimi el bombası nasıl atılır, onu öğreniyor…
Muhabirin, "nerede savaşmak istersin?" sorusuna, "Gazze" diye yanıt veriyor çocuk. Bir diğeri ise, asker olunca Lübnan’a savaş açmak istediğini söylüyor.
Son iki soru ile yanıtları ise daha da ürkünç.
"Hayalin ne?" diye soran muhabire, kız çocuğu "ölü bir Filistinli" diye yanıt veriyor.
"Düşman öldürmek nasıl bir duygu?" şeklindeki soruyu ise kız şöyle yanıtlıyor:
"Çok mutlu edici.”
“Şehit Yasin Börü”
Yıl 2016.
Büyük devletlerin Suriye sofrasından lokma kapma savaşı hızla devam etmekte.
Radikal İslamcı savaşçılar, Halep’teki Kürtlerin üzerine füze yağdırıyorlar.
Füzelerin menşei malum. Bir dönem Türkiye dâhil birçok ülkeden silah akıyor bölgeye.
Füzelerin üzerinde yine imzalar var.
Tandık bir isim göze çarpıyor. Bu sefer, 7-8 Ekim 2015 olaylarında Diyarbakır’da öldürülen bir kişinin adına imzalanmış oluyor bombalar:
“Şehit Yasin Börü”
9 Ağustos 1945, sabaha karşı 03.47 suları.
ABD hava kuvvetlerinin B-29 tipi bombardıman uçağı Bockscar, Tinian adasından havalanır.
Taşıdığı yük 'Şişman Adam' lakaplı atom bombasıdır!
Bir buçuk metreye, üç metre boyutlarında beş tonluk bir atom bombası!
Bir ateş topu olarak meydana geldikten milyarlarca yıl sonra soğuyarak havaya, toprağa, suya dönüşen bu yuvarlak yeryüzünde, okyanuslardaki ilk mikroorganizmalardan başlayıp tek hücrelilere, oradan sürüngenler ve memelilere kadar dönüşen doğal yaşam zincirinin son ve mükemmel halkası; insan.
İşte bu kadar gelişmiş, bu kadar uygar bir âdemin ürünü olan atom bombası.
Medeniyetin ulaştığı bu muazzam seviyede, insan dehasının yaratmış olduğu son eserlerden biri, mükemmel bir ölüm makinesi.
Şişman Adam’dan Hirohito’ya ikinci öpücük
Bombanın atılacağı planlanan hedef Kokura olmasına rağmen, hava koşulları nedeniyle uçak Nagazaki’ye yönelir.
Hedef görüldükten 45 saniye sonra, saat 11.02’de bırakılır Şişman Adam.
Süzülür, süzülür, süzülür…
Yerden 2000 metre yüksekte patlamaya programlanmıştır o. Bu benzersiz ölüm makinesi birazdan patlayacak ve insanoğlunun onun içinde depoladığı ölümü, kızılca bir kıyamet gibi aşağıdaki canlı/cansız bütün hayatın üzerine boşaltacaktır.
Patlamanın hesapları maksimum kazanç üzerine kurulmuştur. İnsanların sokaklarda en çok bulunduğu, çocukların çoğunlukla oyun oynadığı, araçların trafikte en çok bulunduğu saat en verimli saattir. İşte bu saat, en çok sayıda insanı bu yaşamdan alıp götürecek, bombanın kentin üzerine bırakılacağı saat olarak planlanmıştır…
İnsan eliyle yaratılmış mükemmel bir ölümdü bu. Modernleşmiş insan aklının ve zekâsının bu dünyaya armağan ettiği en hızlı, en kolay, aynı zamanda en acılı ölüm! Devasa bir cehennem ateşi olarak yeryüzüne inecek; yakacak, eritecek, kavuracak ve yok edecekti.
Hayat, bazen kötü bir şakadan daha ötesiydi.
Patlamadan sonra, ABD uçakları kentin üzerine yüzbinlerce kâğıt parçası atacak bu kâğıtların üzerinde Japonca olarak, atom bombasının etkilerinden nasıl korunulacağı anlatılacaktı.
Büyükler, kahraman, zeki ve kibirli oldukları kadar espriliydiler de. Atom bombasını kullanan uçağın mürettebatı da öyle. On binlerce insanı bir anda yakıp kavuracak, buhar haline getirecek Şişman Adam’ın üzerine “Hirohito’ya ikinci öpücük” yazmışlardı.
Anlaşılıyordu ki, İsrailli çocukların Lübnan’da Nasrallah’a gönderdikleri aşk mesajının bir benzerini, tam 71 yıl önce ABD, bir atom bombası üzerinde, Japon imparatoru Hirohito nezdinde bütün Japon halkına öpücük olarak göndermişti bile.
Birinci öpücükle 140.000 insanın canını almıştı ABD ölüm makinesi. Bir o kadarını da sakat bırakmış, yine de doymamıştı. Şimdi, bu ikinci öpücükle 74.000 insanın daha kanına girecek, sonraki ölümlerle birlikte bu sayı 143.000’e ulaşacaktı.
Savaştı bu…
Çoğu zaman zenginlerin daha iyi yaşadığı, yoksulların ise daha kötü öldüğü bir ölüm oyunundan ibaretti o.
Öyle bir ölüm oyunuydu ki, ölenlerin sayısı çoğaldıkça, geride kalanların umutları giderek azalıyordu.
Değişmeyen tek gerçek ise, bütün savaşların canlılarla başlayıp ölülerle bitmesiydi.
Tüm silahların yok edildiği, bütün savaşların sona erdiği bir dünya dileğiyle.