Yusuf Nazım

10 Haziran 2015

Fotoğraflar ve söyledikleri

Gözü dönmüş bir iktidar gücünün ektiği nefret söylemi dadaşların kentinde sokak sokak boşalacak

Seçimden dört günce.
HDP’nin Erzurum mitingi.
İnsanlar şenlik havasında yürüyorlar.

Barışa, geleceğe, özgürlüğe, inanmışlar.
Bu ülkenin geleceği için umut besliyorlar.
Daha güzel, daha yaşanılası, daha insanca bir dünyanın özlemi içindeler.
Bu düzen değişmeli diyorlar.

Kavga etmekten, savaşmaktan, çözümsüzlükten yorgun düşmüşler.
Ölümler olsun istemiyorlar artık.

Yok sayılmak, yoksun olmak, öteki olarak yaşamaya devam etmek, dışlanmaktan bıkmışlar.
Özlemini duydukları adil, eşit, hakça bir dünya için şanslarını, önlerine koyulan sandıklara atacakları oy pusulalarıyla denemek istiyorlar.
Birazdan miting başlayacak.
Ve onlar, adına demokrasi denilen bu oyuna bir şölen havasında dâhil olacaklar.

Halay çekecekler, slogan atacaklar, öfkelerini, kızgınlıkları dışa vuracaklar; ne istediklerini, niye istediklerini, hasreti oldukları şeyleri, beklentilerini dile getirecekler.
Oysaki bu karnaval havasındaki gösteriden memnun olmayanlar da var.
Dadaşlar kendi Erzurum’un sokaklarında karanlık gölgeler kol geziyor.

Yollar kesilmiş, köşe başları tutulmuş, karanlık ve isli suretler kaplamış dört bir yanı.

Miting alanı yavaş yavaş doluyor.
Dillerde çoktadır ezbere dönmüş kelimeler.
Barış…
Vazgeçilmez olan şeyin adı.
Özgürlük…
Egemen olanı korkuya sürükleyen rüzgar.
Umut…
Giderek çoğalan bir nehir.
Ve o nehire doğru yürüyen insanlar; kadınlar, gençler, yoksullar, dışlanmışlar ve ötekiler…
Her renkten, her dilden, her cinsiyetten.
Farklı görüşlerden, farklı din ve mezheplerden, farklı mesleklerden.
Tek istedikleri şey daha fazla adalet, daha çok eşitlik, daha çok özgürlük.
Oysaki muktedirin dağarcığına sığmayan kavramlar bunlar.
Oysaki kimilerinin hazmedemediği kelimeler.

Bir sokağın görüntüsü.
Beri tarafta kadraja girmemiş bir polis yığınağı.
Emir büyük yerden.
Onlar düzeni ve asayişi koruyup kollamakla görevliler.
Hepsi de kalkanlı, coplu, robokoplu.
Sokağın başında, ön tarafta bir güruh.
Bir kısmı oturmuş, bir kısmı ayaktalar.
Fotoğrafa aksediyor karanlık suretleri.
Ağzı salyalı, sümüklü, küfürlü.
Ellerinde taş!
Ve başka bir sokak ve başka bir fotoğraf.
Sanki birbirinden kopyalanmış bir grup.
Bıçaklı, satırlı, palalı.
Sorsan, yürekleri iman dolu, hepsi kuvvetli Müslüman.
Cüppeli, ayetli, dualı.
Sabırsızlar.
Ateşli ve sabırsız.
Arkalarında kolluk kuvvetleri, TOMA’lar, akrepler.
Tam tekmil hazır bekliyorlar.
Ellerinde bıçaklar ve satırlar da var.
Fırlayıp önüne ilk çıkan Kürt’ün ya da HDP’linin böğrüne saplayarak  bağırsaklarını döktürecek kadar iştahlılar.
En azından öyle görünüyorlar.
Sırtlarını yasladıkları yer mi?
Belli ki sağlam.
Öylesine sağlam ki, taştan, bıçaktan, paladan oluşan silahlarını saklamak gereğini bile duymuyorlar.
Dizginsiz, kural tanımaz bir iktidar hırsının beslediği nefret söylemi yüzlerinde öylece sırıtıyor.
Sırıtıyor ve muktedirin gücünden aldıkları belli olan bir güvenle, orada hazır bekliyorlar.
Bakışlarındaki vahşi öfke, dişlerinde biledikleri düşmanlık öylesine nefret dolu, öylesine hiddetli ki, sanırsın birazdan önlerinden geçecek bir hayvan sürüsüne büyük bir hışımla dalacak, ellerindeki palalar ve kasaturalarla önlerine gelen her şeyi kesip doğrayacaklar…

Düşünüyorum…
Düşünüyorum da bir yerden tanıdık sanki bu tablo.
Bir zamanlar “gençlerimiz güvenlik güçlerine yardım ediyor” diyen politik fikriyatın sahipleri geliyor aklıma.
Görünürde hepsi bayrak ve memleket sevdalısı gençler, delikanlılar.
En az onlar kadar gözü dönmüş ve kararlılar.
Devletlü büyükleri tarafından o yıllarda, sırtları sıvazlanan o çocuklar kadar cesurlar.
Üstelik çok daha yakın bir zamandan da tanıdık geliyor bu resim.
Ay yıldızlı bayrağın önünde, asayişi sağlamakla görevli polislerle birlikte poz veren Hrant’ın katiline nasıl da benziyorlar.
Ve belli ki Madımak’ta 35 aydını diri diri yakacak denli güçlü imana da sahipler.

Sonrası mı?
Sonrası malum.
Göğsü iman dolu kalabalık tez elden harekete geçecek.
Gözü dönmüş bir iktidar gücünün ektiği nefret söylemi dadaşların kentinde sokak sokak boşalacak.
Ateş ve duman, gaz ve zehir, pala ve kasatura bir birine karışacak.
Oradan geçmekte olan bir minibüsü çevirecekler; taşlayıp durduracaklar.  
İçinden, yasal bir mitinge giden sürücüyü indirerek linç edecekler.
Yetmeyecek aracıyla birlikte yakacaklar.  
Böylece, kendilerini düzeni tesis etmek konusunda mesul sayanlar, görevlerini eksiksiz yerine getirmek kusur eylememiş olacaklar.



Sonuç mu?
Sonuç açık!
Bir anda bölünmekten kurtuluverecek ülke.
Süratle özgürleşeceğiz.
Adalet ve eşitlik fışkıracak her yerden.
Asgari ücret yükselecek, insanca yaşayacak bir düzeye geliverecek.
Kölece çalışma koşulları ortadan kalkacak, cümle taşeron işçilerinin.
Koşar adım yaklaşacağız muasır medeniyetler seviyesine ve el ele verip çağ atlayacağız hep birlikte.
Huzur içinde bir memleket bekleyecek bizi.
Sadece birkaç galiz fotoğrafla, onların söyledikleri kalacak geride…