Yusuf Nazım

08 Mart 2025

Ekmek de istediler, gül de

Bugün, ekmek de gül de isteyenlerin hikâyesini anlatacağım. Peşinen söyleyeyim; okurlarımın alışageldiğinin dışında, biraz uzunca bir tarih yazısı olacak bu. Yazıyı, içinde 8 Mart’ın bir de öteki tarihini bulup arşivleyenleriniz bile olacaktır. Kadına yönelik şiddetin, zorbalığın sona erdiği, bayramlarını yalansız, yasaksız ve gönül rahatlığıyla kutlayacakları bir dünya dileğiyle. 

Çok değil iki yüz yıl önce kadınlar ikinci sınıf insan olarak görülür, onların erkeğe itaat etmesi gerektiğine inanılırdı. Oy hakkı ise, sadece mülk sahiplerine aitti. Kadınların meslek edinme, boşanma, seçme ve seçilme hakkı yoktu. Evli olanlar düşük ücret alır, hamile kaldıklarında işten atılabilir, genellikle niteliksiz veya yardımcı işçi olarak düşük ücretle çalıştırılırlardı. Hukuki açında birey sayılmazlardı. Kamuda memur olarak çalışırsalar evlenme izni de olmazdı. Fransa’da bile kadınların çalışması 1965 yılına kadar eşlerinin iznine bağlıydı. İngiltere ve bazı İskandinav ülkeleri dışında, kadınların siyasi haklarından bahsedilemezdi. Kocası izin vermezse üniversite okuyamaz, ehliyet alamaz, pasaport çıkaramaz, hastanede tedavi bile olamazdı.

1830, ilk kadın mücadelesi: Lowell kadın hareketi

1800’lü yıllar sanayi devrimi yıllarıydı. Amerika’daki tekstil sektöründe çalışan, 12-30 yaşları arasındaki kadın işçilere Fabrika Kızları (Mills Girls) denirdi. 1813’de Massachusetts’teki Lowell kasabasında, aynı adla anılan bir tekstil fabrikası kurulur. 1840’larda Lowell fabrikalarında çalışan 8 bin işçinin çoğu 16-35 yaş arası kadınlardan oluşmaktadır. 1860’lara gelindiğinde bu dev şirketin işçi sayısı 122 bine ulaşacaktır.

Fabrikada haftalık çalışma süresi 73 saat olan kadınlar, 05.00-19.00 arası, günde 12 ila 14 saat çalışmaktadır. Fabrika sahasına bitişik, her birinde 26 kadının kaldığı yüzlerce pansiyon inşa edilmiştir. Burada, altışar kişilik odalarda kalmaktadır. Üstelik kira ödemektedirler. Bu pansiyonlarda, gece ondan sonra sokağa çıkma yasağı vardır ve işçilerin pansiyonlardan uzaklara gitme şansı yok gibidir.

80 kadın işçi ile başlarında yönetici 2 erkeğin bulunduğu makine odalarında; korkunç uğultular, aşırı sıcak; yağ, iplik ve yün tozu içinde, ablaları ya da anneleriyle birlikte 10 yaşlarında kız çocukları bile çalışmaktadır. Lowell’in 1848 yılı el kitabında, “kilise ibadetine katılmayan ve ahlaktan yoksun kadınların istihdam edilmeyeceği” yazmaktadır.

Buna karşılık bu devasa işçi havzasındaki zor çalışma koşulları, kütüphaneler, tiyatro çalışmaları, seminerlerle yeni bir işçi sınıfı kültürünün doğmasına sebep olacaktır.

Lowell’deki Fabrika Kızları

1834, Lowell Grevi ve ilk kadın işçi birliği

1834’te Lowell patronları, 1 Mart’tan geçerli olmak üzere ücretlerinde %15’lik indirime zorlarlar. İşçiler önce iş bırakır, ardından grev kararı alırlar. Tecrübesizlik ve örgütsüzlük grevin başarısız olmasına sebep olur. İşçilerin çoğu düşük ücretlerle işbaşı yapmak zorunda kalırlar.

İki yıl sonra Lowell, pansiyon kiralarının arttırılmasına karşı yeni protesto ve grevlere sahne olur. İlk defa olarak bir kadın, oradakilerin şaşkın ve hayran bakışları altında, atölyedeki bir pompanın üzerine çıkar, ateşli bir konuşma yapar. Kadınlar “ekmek” istemektedirler. Bu seferki grev, kira zammının geri alınmasıyla başarıyla sonuçlanır.

1845'te, bir dizi protesto ve grevin ardından, ABD’deki çalışan kadınların ilk örgütlü birliği kurulur: Lowell Kadın İş Reform Örgütü'nü (The Lowell Female Labor Reform Association, LFLRA). Birlik, işçi sınıfının bakış açısıyla Endüstrinin Sesi adlı yayını çıkartır.

Lowell Fabrikası

8 Mart 1857, New York, efsane ve öteki tarih

Türkiye ve dünya sol literatüründe 8 Mart 1857, ABD’de New Yorklu kadın tekstil işçilerinin grevi ve bu grev sırasında, fabrika kapılarının kilitlenerek çok sayıda kadın işçinin öldüğü gün olarak kabul görmüştür. Oysa ABD’deki işçi hareketleri üzerine detaylı bir okuma yapıldığında farklı bilgilerle karşılaşılır.

Bilindiği üzere 1850’li yıllar, tüm ABD’de işçi hareketlerinin yükseldiği yıllardır. Sanayi işçileri olağan üstü zor koşullar altında çalışmaktadır. Çok yaygın olarak, 1857 New York’unda, tekstil sektöründeki bir grup kadın işçinin düşük ücretle ve çalışma koşullarının düzeltilmesine yönelik, protesto gösterilerinde bulunduğundan bahsedilir.

Ne var ki, gerçekte 1857 tarihinde, New York’ta yaşanmış önemli bir grev kaydına rastlanmamaktadır. Yani böyle bir olayın kayıtlı belgesi yoktur!

Bu kabulün esasının, Fransız komünistlerinin 1857’de olduğu iddia olunan greve atıfta bulunarak, 50 yıl sonra 1907’de yapıldığı söylenen mitinge dayandığı görülür. Belgelenmemiş olmasından dolayı, her iki olayın da yaşanmamış olması olasılığı güçlü gözükmektedir.[1] [2]

Bu arada, uluslararası kadın hareketinin önemli figürü Klara Zetkin’in doğum gününün de 1857 yılı olması, konuya spekülatif bir yorum getirilmesine de sebep olmuştur. Bu yorum, 1933 yılında ölen Klara’nın anısına bir saygı anlamında, kadın mücadelesinde bir kilometre taşı olarak bu tarihin seçilmiş olabileceği yönündedir.

Şubat 1912de New Yorkta Lawrence grevcilerinin çocuklarının geçit töreni

1889, Paris, Uluslararası İşçiler Birliği’nin Kuruluş Kongresi

Uluslararası İşçiler Birliği anlamına gelen II. Enternasyonal'e katılan kadın delegelerin, işçi kadınların sorunlarıyla uğraştıkları görülür; Kadın delegelerden biri kongredeki aktif çalışmalarıyla dikkati çekmektedir. Alman Kadın İşçiler Birliği‘nin temsilcisi Klara Zetkin’dir. Klara, 1889 yılında Paris’te yapılan kongreye sunduğu Kadının Kurtuluşu İçin başlıklı raporda, salt kadın hakları savunuculuğu reddedilir ve sınıf mücadelesi temelinde kadınlar mücadeleye çağrılır.

17 Ağustos 1907’de Stuttgart’ta, Birinci Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı toplanır. Konferansta oluşturulan, Uluslararası Sosyalist Kadın Sekretaryasının başına Klara Zetkin geçer. Klara bu görevi 1917 yılına kadar sürdürecektir. Konferans kararlarının tümü, kadının iktisadi ve toplumsal hayatta tam eşitliğini esas alır. Kadınlara ayrımsız oy hakkı da alınan kararlar arasındadır. Konferansta ayrıca, Eşitlik isimli kadın gazetesinin uluslararası sosyalist kadın hareketinin merkez yayın organı olmasına karar verilir. Gazetenin editörlüğüne Klara Zetkin seçilir.[3]

Dünya emekçi kadın hareketi artık yükseliş dönemine girmiştir. 26-27 Ağustos 1910’da, Kopenhag’ta İkinci Uluslararası Kadın Konferansı düzenlenir. Sendikalar, sosyalist partiler ve çalışan kadın kulüplerini temsilen 17 ülkeden 100 kadın delegenin katıldığı konferansta, kadınlara yönelik talepler tarihi önemdedir.  Dikkat çekici talepler arasında; kadın işçilere günde sekiz saatlik çalışma süresi, hamile kadın işçilere doğumdan önce 8 haftalık doğum izni, emziren kadınlara süt izni, 12 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, işsiz kadınlara sosyal güvenlik ve kadınlara oy hakkı da bulunaktadır.

Aynı Konferans’da, tarih belirtilmemek ve ilki bir sonraki yıl düzenlenmek üzere her yıl Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlanması benimsenerek karar altına alınır ve bu günün, uluslararası dayanışma ve mücadele günü olarak her yıl kutlanması için çağrı yapılır. [4]

Alınan bu kararın sonucunda, sadece Almanya, Avusturya, Danimarka ve İsviçre’de 1911 yılının 19 Mart'ında Uluslararası Kadın Günü olarak, 1 milyondan fazla kadının katılımıyla kitlesel kutlamalar yapılır. Konferanstan çok değil, 6 gün sonra ise acı bir olay yaşanacaktır.

25 Mart 1911, New York, Triangle Gömlek Fabrikası Yangını

1900’lü yıllarda Amerikan sanayi işçileri çok ağır çalışma koşullarına sahiptir. New York’taki Triangle Gömlek Fabrikası’nda yangın çıkar. Fabrikadaki yöneticilerin, işçilerin iş zamanlarını zapturapt altına almak amacıyla atölye kapılarını kilitli tutuyor olmaları facianın boyutunu arttırır. Yangında, 123 ü kadın olmak üzere 146 tekstil işçisi ölür. Ölümlerin yarıya yakını fabrika binasını üst katlarından atlayarak düşme sonucu gerçekleşir. [5] Olaya ilişkin olarak, Cornell Üniversitesi’nin referans verilen web sitesinde geniş bir kaynakçaya ulaşılabilir. Ayrıca ABD işçi sınıfı tarihinde önemli bir yer tutan bu olayla ilgili birçok da kitap yayınlanmıştır. [6]

Keza, Birleşmiş Milletler Çalışma Departmanı arşivlerinde de bu olayın geniş bir hikâyesi yer almaktadır. [7]

Bu olaydan 10 ay sonra, yine ABD’de dünya emekçi kadınlarının mücadelesinde derin izler bırakacak başka bir olay yaşanacaktır. Bu, tarihe Ekmek ve Gül Grevi olarak geçecek olan görkemli bir kadın direnişidir.

25 Mart 1911, New York, Triangle Gömlek Fabrikası Yangını

1 Ocak 1912, Ekmek ve Gül: Massachusetts, Lawrence Tekstil İşçileri Grevi

Amerika’nın Massachusetts eyaletinde, kırk farklı ulustan işçilerin çalıştığı dünyanın en büyük tekstil fabrikası olan Lawrence’ta işçiler çok ağır koşullar altında çalışmaktadır. 1 Ocak 1912’de çıkan yeni iş yasasıyla kadın ve çocuk işçilerin haftalık çalışma süreleri 56’dan 54’e düşürülür. Bu küçük yasal iyileştirme onlar için çok değerlidir. [8]

15 gün sonra Polonyalı işçiler, haftalık çalışma saatlerinin düşürülmesi karşılığında, ücretlerinde %3,5 oranında düşüş olduğunu görürler. Büyük bir öfke dalgası fabrikaya yayılır. 11 Ocak 1912 günü Polonyalı işçileri iş bırakarak yürüyüşe geçer. Bir gün sonra aynı ücret düşüşünün, Washington Mill adlı yün şirketi çalışanları da yapıldığı anlaşılır. Lawrence’ın diğer atölyelerinde de aynı durumun olduğu anlaşılır. Lawrence işçileri buralarda da iş bırakır. Grev bir anda bütün Lawrence Fabrikalarına yayılır. İşçiler aralarında komiteler kurarlar. 14 ulusun işçilerinden oluşan 56 kişilik bir ana komite grevin sorumluluğunu üstlenir.

Grev boyunca yayınlanan bütün bildiriler 25 farklı dile çevrilir

Talepleri, eşit işe eşit ücret, haftalık 54 saatlik çalışma, %15 ücret artışı, fazla mesai karşılığında çift ödemedir. Kadın işçiler grevin ana unsurlarıdır. Grev boyunca yayınlanan bütün bildiriler 25 farklı dile çevrilir. Grevci kadın işçilerin ana sloganı, Bread & Rose; yani Ekmek ve Gül’dür. Ekmek, kadınların ekonomik taleplerinin, gül ise daha iyi yaşamı ifade etmektedir. Dolayısıyla bundan böyle kadınlar, ekmek de istemektedirler, gül de. ABD sanayi işçileri tarihinde çok önemli yer tutan grev önemli kazanımlarla sonuçlanır. Ancak, yasal güvenceye bağlanamadığından kazanımlarının birçoğunu sonradan kaybederler. Buna rağmen grev, kadın işçilerinin örgütlenme, mücadele ve direniş tarihinde önemli bir çentik açacaktır.[9]

Şubat 1912de New Yorkta Lawrence grevcilerinin çocuklarının geçit töreni

8 Mart 1917, Petrograd Tekstil İşçilerinin yazdığı tarih

1914’de, 1.Dünya Savaşı sürerken Amerika ve Avrupa kıtasında işçi hareketleri de hız kazanmakta, Rusya’da da bambaşka şeyler olmaktadır. 8 Mart 1917’de (eski takvimle 23 Şubat), Petrogradlı kadın tekstil işçileri, tüm fabrikalarda aynı anda greve çıkarlar. Grevler kente yayılan büyük bir direnişe dönüşür. Tarihe, Şubat Devrimi olarak geçecek ve Rusya’daki Çarlık rejimine karşı başlayacak direnişin ilk ateşidir bu. Grevin arkasından Şubat Devrimi gelişecek, derken 1917 Ekim Devrimi’nin koşularını hazırlayacaktır. 1917 Ekim Devrimiyle kurulan yeni Sovyet devleti, o güne kadar kazanılmış bütün kadın haklarını koruyup ilerletmeyi amaç edinir. 8 Mart 1917’deki Petrogradlı kadın işçilerinin direnişine bir saygı olarak 8 Mart, Emekçi Kadınlar Günü olarak 1922 yılından itibaren resmileştirilir. [10]

Böylece emekçi kadın tarih sahnesine, ekmeğin yanına gülü de ekleyerek, bütün haklarıyla birlikte yeniden çıkmış olur. Bu tarihten sonra, başta sosyalist ülkelerde olmak üzere tüm dünyada 8 Mart Emekçi Kadınların Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü olarak kutlanmaya devam eder.

16 Aralık 1977; kadının emeğinden ayrıldığı yıl

Bundan tam 56 yıl sonra, 16 Aralık 1977’de ise Birleşmiş Milletler 8 Martı “emekçi” sıfatından özenle ayıracak "Dünya Kadınlar Günü" olarak ilan edecektir.

Kavramların içini boşaltmak çoğu zaman egemen sınıfların işine yarar. 1911 yılında New Yorklu kadın işçiler ekmek de talep etmişlerdi, gül de… Oysaki çağımızın modern kapitalist sınıfı, Birleşmiş Milletler’ in bu kararıyla, kadınların sadece gül ile yetinmesini arzu eder gibidir.

O tarihten bu yana bir çekişme yaşanır; bir yanda kadını emek mücadelesinden ayırmak isteyen egemenlerin 8 Mart gününü, kadınların sadece gül ile yetinecekleri bir anlama hapsetme çabası; öte yanda emekçi kadınların onu, gerçek tarihsel anlamıyla yorumlayarak kadınların uluslararası dayanışma ve mücadele günü olarak kutlaması…

Türkiye’de 8 Mart’ın tarihi: Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova

8 Mart’ın Türkiye’de ilk kutlaması iki komünist kadının girişimleriyle olur. Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova adlı iki kız kardeştir bunlar. Türkiye Komünist Partisi üyesi olan kardeşlerin öncülüğünde Ankara yakınlarındaki bir bağ evinde TKP’li kadınların genel toplantısı yapılır. Burada açıklanan Şerif Manatov ‘un bildirisiyle 8 Mart 1921 günü, Uluslararası Kadınlar Bayramı olarak kutlanır. [11]

Sonraki yıllarda kutlamalar düzensizdir. Yeni Cumhuriyet ilericileri, aydınları, komünistleri olduğu gibi kadın hareketini de baskılamakta gecikmez. Ancak 1975 yılından itibaren, daha yaygın ve yığınsal kutlamalar yapılmaya başlar. 1975’de İlerici Kadınlar Derneği kurulur. İKD, kadın mücadelesini işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak görür. Üye sayısı on beş bine yakındır. 33 şubesi, 35 temsilciliği vardır. Yayın organı Kadınların Sesi ise otuz beş bin tiraja ulaşır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl süreyle kutlamalar yapılamaz. 1984 yılından sonradır ki Emekçi Kadınlar Günü yeniden kutlanmaya başlar. Sonraki yıllarda 8 Mart, çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" veya “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya devam eder.

Adına ister Emekçi Kadınlar Günü, isterse de Kadınlar Günü diyelim, 8 Mart kadınların uluslararası dayanışma ve mücadele günü olarak doğmuştur, bu şekilde anlaşılmaya da devam edecektir. Tüm dünyada ücret eşitsizliği, kadın emeği sömürüsü, erkek egemen kurallar, cinsiyet ayrımcılığı, kadın cinayetleri ve şiddet, düşük ücret, analık hak gaspı, mobbing gibi uygulamalara karşı kadınların mücadelesi devam etmektedir. Ülkemizde iktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak suretiyle bunu daha da katmerleştirmiş, cezasızlığı adeta kural haline getirmiştir.

Bu güne kadar ki tarihsel mücadelelerinde kadınlar, ekmek de istediler, gül de. Bugünden sonra da istemeye devam edecekler.


[1] Liliane Kandel and Françoise Picq, "Le Mythe des origines à propos de la journée internationale des femmes." La Revue d'En Face, No. 12 (Fall 1982) 67-80

[2] Temma Kaplan On the socialist origins of International Women’s Day Feminist Studies 11, No. 1 (1985), pp. 163-171.

[3] Alexandra Kollontai: Selected Articles and Speeches, Progress Publishers, 1984

[4] Alexandra Kollontai: Selected Articles and Speeches, Progress Publishers, 1984 (https://www.marxists.org/archive/kollonta/1907/is-conferences.htm#n12)

[5] Cornell University, Web site, https://trianglefire.ilr.cornell.edu/

[6] - The Triangle Shirtwaist Factory Fire: The History and Legacy of New York City's Deadliest Industrial Disaster Paperback – October 1, 2014

  - Triangle: The Fire That Changed America Paperback – August 16, 2004

  - The Triangle Shirtwaist Factory Fire: Core Events of an Industrial Disaster (What Went Wrong?) Paperback – January 1, 2014

[7] https://www.osha.gov/oas/trianglefactoryfire.html

[8] Harvard Üniversitesi, http://ocp.hul.harvard.edu/ww/lawrencestrike.html

[9] Kitap: The Great Lawrence Textile Strike/New Scholarship on the Bread & Rose Strike

[10] - https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1921/mar/04.htm

   - The Universty of Chicago, https://iwd.uchicago.edu/page/international-womens-day-history#1909 The First National Woman's Day in the US

[11] Türkiye’de Sol Akımlar-I (1908-1925) Belgeler 2 (1991). sayfa 513, İstanbul: BDS Yayınları.