Yusuf Nazım

30 Ekim 2019

Bir kez daha egemenlik kayıtsız şartsız Türklerindir!

Yüzde 17,6 ile seçimleri kaybetmiş bir partinin iradesi bir kez daha galip geldi, Cizre'de bir kez daha demokrasi kazandı!

Kayyımla uyandık güne.

İlk kez Cumhuriyet’i kutlarken kayyım atadık bir şehre.

Manşetler öyle söylüyordu:

“Cizre’ye kayyım atandı!”

Milletin iradesinin tecelli ettiği 31 Mart 2019 seçimlerinden beri on üçüncü kayyım oldu bu.

Bir kez daha anladık.

Galiba, meali başka şeydi o ünlü sözün:

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!”

Sahi milletin mi?

Milletinse, ne kadarı milletin, ya da milletin hangi parçasının?

Örneğin Ankara’daki, İstanbul’daki, İzmir’deki milletin mi egemenlik?

Peki ya Güneydoğu’daki 13 şehir?

Örneğin Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da egemenlik kimindi?

Bu illerdeki belediye seçimlerini %31’le, %38’le, %33’le kaybetmiş bir partinin mi? Yoksa %63, %56, %60 oyla iradesi tecelli etmiş Diyarbakır, Mardin, Van halkının mı?

Sahi egemenlik kimdeydi?

Örneğin Cizre… Cizre bu ülkenin toprağı değil miydi?

Cizreliler yurttaş değil miydi; askerlik yapmıyor, vergi vermiyor muydu?

Seçimlerde onların kullandığı oylar, geçerli sayılmıyor muydu?

Sayılıyorsa, ne kadarı geçerli sayılıyordu?

Cizreliler, bu Cumhuriyetin bir parçası değiller miydi yoksa?

Eğer ki Cizreliler milletin bir parçasıysa, o halde milletin iradesine kayyım atanmış demekti.

Yok eğer, bu doğru değilse ve buna rağmen Cizre’ye kayyım atanıyorsa, o halde Cizreliler milletten sayılmazdı!

Sahi, Cizreliler kimdi?

Cizreliler şaşırmış olmalıydı.

Nasıl oluyordu da,%17,63’le seçimleri kaybetmiş bir partinin iradesi, %77 ile tecelli etmiş milletin iradesine hükmediyordu…

*  *  *

Nedense aklıma geldi.

Önceki gün Ahmet Kaya’nın doğum günüydü.

Geçtiğimiz yıl T24’te “Et tırnaktan ayrılınca” başlıklı yazıyı kaleme almıştım.  

Adeta “Türk” ün birlik ve beraberlik günüydü o gün! Belki de “birileri” öyle anlamıştı…

“Birileri…”

Bazıları öyle derdi.

Derdi ama o “birileri” genellikle egemen olan bir zihniyeti, perde arkasında açık, gizli bir resmiyeti, velhasıl kısaca çoğunluğu temsil eder; fırsatını bulduğunda ötekini linç ederdi!

O gün, Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesinde de öyle olmuştu.

Ödül töreninde “Cumhuriyet” e sıkı sıkıya bağlı bir grup, “Türk’ün gücünü” göstermek üzere birbirine kenetlenmiş, “Kürt” sözcüğüne tahammülsüzlüğün destanını yazmışlardı...

Sevgili Ahmet Kaya, kendisine ödül vermek üzere davet edildiği gecede, Kürtçe bir klip yapmak istediğini söylediğinde, histerik çığlıklarla kendinden geçmiş, salonu dolduran kalabalık güruh tarafından küfürler, hakaretler eşliğinde, çatal bıçak yağmuru altında linç edilmek istenmişti…

*  *  *

Kimi zaman sözcüklerin kaderiydi bu.

Daha doğrusu kimi sözcüklerin, kimi coğrafyalardaki kaderiydi bu.

Örneğin, “Ermeni” ise “affedersiniz” eklenirdi sıfatlarına. Yasalarda “Gayrimüslim” olarak geçer, “dönme” diye damgalanır, manşetlerde “karaborsacı Yahudi” ye çıkardı isimleri…

Kürt’se eğer, karda, kışta, dağların yamaçlarında “kart” a, “kırt” a çıkardı adları…

Dedim ya, sözcüklerin coğrafyadaki kaderiydi bu.

Kötüsü, insanların kaderi de sözcüklerin kaderine benzer, giderek bir toplumun kaderine dönüşürdü kimi zaman...

*  *  *

Dün 29 Ekim 2019, Cumhuriyet Bayramı’ydı.

%77 ile tecelli etmiş Cizre’nin iradesine kayyım atandı.

%17,6 ile seçimleri kaybetmiş bir partinin iradesi bir kez daha galip geldi, bir kez daha demokrasi kazandı!

Ülke olarak bir kez daha inandık, sıkıca bağlandık demokrasiye!

Bir kez daha;

“ateşi ve ihaneti gördük”
“Murat nehri, Canik dağları ve Fırat, Yeşilırmak, Kızılırmak, Gültepe, Tilbeşar Ovasında İngiliz’e karşı
şapkası horoz tüylü İtalyana,
mavi üniformalı Fransız” (*) a karşı cumhuriyeti andık.

Ve ezcümle inandık! İnandık, kuşku yoktu, egemenlik kayıtsız şartsız milletindi.

Bunun 21. Yüzyılın Türkiye’sindeki; üstelik Cumhuriyet Bayramı’ndaki Cizre’deki meali ise;

Egemenlik kayıtsız şartsız Türklerindi!


(*) Kuvayi Milliye Destanı, Nazım Hikmet