Yusuf Nazım

Yusuf Nazım

23 Mart 2025

Açların ayak sesleri

Belli ki duyulan, sadece bir belediye başkanına yapılan adaletsizlik için yükselen bir ses değildi. Yıllar yılı yok sayılmış, ötekileştirilmiş, lokmaları küçülmüş, hor görülmüş, haksızlığa uğramışların sesi bu

“Açım” dedi, “aç!”

İşte beni vuran bu sözdü.

Kırçıl sakalları akça pak, uzun beyaz saçları ıslaktı. Az önce, kalabalığı dağıtmak için TOMA’ların sıktığı soğuk sudan nasibini almış olmalıydı. Çökmüş avurtlarından ancak tahmin edilen dişlerinin yokluğu, konuşurken ortaya çıkmıştı. Öfkeyle bağırıyordu:

“Açım aç! 40 yıl bu ülkeye hizmet ettim, bu iktidar beni aç bıraktı.”

Ağzını sonuna kadar açtı, çökmüş avurtlarının içinden damaklarını gösterdi:

“Bakın, dedi, dişlerimi yaptıramıyorum! Bizi hayvanlar gibi sokakta açlığa terk ettiler. Karnımı doyurmak için Kent Lokantaları’nda saatlerce kuyruk bekliyorum. Bizi açlıktan kurtaran adamı hapse atıyorlar!”

Yüreğimin duvarları titredi.

Kamera birden sarsıldı, uzaklaştı. Kadrajda, üzerlerine püsküren suya aldırmadan duran kalabalığın görüntüsü kaydı.

* * *

21 Mart günü, İstanbul Saraçhane Parkı’nda toplanan kalabalığa dair videoları izlerken rastlamıştım ona. Her taraftan protesto haberleri geliyordu. Merakla sosyal medyayı taradım.

Dünyanın nüfus olarak 5. büyük şehrinin belediye başkanı gözaltına alınmış, başkanlarına yapılan bu hoyratlığa itiraz eden İstanbullular Saraçoğlu’na akın etmişti. Yaptığı tek dönem belediye başkanlığı döneminde Ekrem İmamoğlu, iktidarın açlığa, yokluğa, yoksunluğa mahkûm ettiği İstanbullular için 100’den fazla kreşi hizmete sunmuş, bütün ilçelere yaydığı Hak Ekmek Büfeleriyle muhtaçlara ucuz ekmek sağlamış, açtığı Kent Lokantalar’ıyla bir nebze olsun açların karnını doyurmaya çalışmıştı. Bu politikalarıyla halka yakın durmuş, kısa sürede umut olmuş, dört kez girdiği seçimlerden, oyunu daha çok arttırarak zaferle çıkmıştı.

İşte şimdi, İstanbul için umut olmuş başkanları gözaltındaydı. Saraçoğlu’nu dolduran on binlerin itirazı bunaydı. İstanbul adeta ayağa kalkmıştı. Sadece İstanbul mu? Sosyal medyadan kalabalıklar akıyordu:

Ankara ve İzmir de ayaktaydı; Edirne, Antalya, Adana, Kocaeli, Antalya ve Eskişehir de öyle. Anadolu’nun her tarafından görüntüler düşüyordu önüme. Soğuğa, karanlığa, yasaklara aldırmadan sokaklara dökülmüşler:

Sinop’tan, Aydın’dan, Hopa’dan, Hatay’dan, Muğla’dan; yetmiyor Çorum’dan, Amasya’dan, Sakarya ve Malatya’dan yükseliyordu sesler. Kimi yaşlı, kimi genç, kimi çocuk yaşta; kimi köleliğe mahkûm işçi, kimi açlığın sınırında işsiz, kimi öğrenci, kimi çiftçi perişan.

Baktıkça yeni görüntüler akıyor bilgisayarımdan. Yıllardır muhafazakârlığa kale olmuş şehirlerden geliyordu görüntüler; Yozgat’tan, Rize’den, Fındıklı’dan, Kastamonu’dan, Bolu’dan devam ediyor; Konya’dan, Bursa’dan, Urfa’dan ve Niğde’den sürüyordu.

Gösteriler devam ederken başka bir haber geçti haber ajanslarından:

Hoyratlık sınır tanımıyordu. Dünyanın en büyüğü; İstanbul Barosu yönetimi iktidar yargısı tarafından görevden alınmıştı!

Kalabalıklar işte bu hoyratlığa karşı sokaklara akın ediyordu. Onlara bu sefer üniversiteler de katılıyor, İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, Hacettepe, Bilkent’in öğrencileri de itirazın sesi oluyordu.

Korkuysa alıp başını gidiyor; kentlerde gösteriler yasaklanıyor, sokaklar tutuluyor, duraklar kapatılıyordu.

Şehirler ise susmak bilmiyordu.

Yıllar yılı hak yemek sıradan hale gelmiş, adaletin hükmü kalmamış ülkenin yurttaşları sokaklardaydı. Emekliler geçinemiyordu artık, asgari ücretliler de öyle; öğretmenler atanmıyor, öğrenciler barınamıyor, sofralarda lokmalar küçüldükçe küçülüyordu.

Sesler şehir şehir, kasaba kasaba, sokak sokak giderek büyümekteydi.

Şaibeli seçimlerle iktidarları gasp edilmiş, kayyumlarla belediyelerine el konulmuş, hayatları örselenmiş, sevinçleri köreltilmiş, varlıkları yok sayılmış, gelecekleri çalınmış olanların kentleri çalkalayan sesiydi bu.

Belli ki bu duyulan, sadece bir belediye başkanına yapılan adaletsizlik için yükselen bir ses değildi. Sadece bir partinin üyelerinin bir araya getiren bir itiraz da değil.

Yıllar yılı yok sayılmış, ötekileştirilmiş, lokmaları küçülmüş, hor görülmüş, haksızlığa uğramışların sesi bu.

Barınamayanların, geçinemeyenlerin, et alamayanların, süt içemeyenlerin sesi.

Açların ayak sesleri bu.