Yılmaz Murat Bilican

26 Ocak 2019

Yılmaz Özdil’in “kutsal” kitabı ya da dana derileri nasıl işlenir?

Bu Yılmaz Özdil’in, maddi ve manevi olarak kendi kendini kutsadığı bir kitap, Atatürk işin ticari aracı sadece

Sovyet yönetmen Mikhail Romm’un yönettiği 1965 yapımı “Sıradan Faşizm”(Obyknovennyy Fashizm) adlı belgesel film, Almanya’da Nazizm’in 1930’larda başlayan yükselişini ve 2.Dünya Savaşı sonundaki çöküşünü anlatır.

Hitler’in özel film arşivi, SS subaylarının çektiği özel filmler ve birçok ülkenin devlet arşivlerinden sağlanan orijinal görüntülerin yeniden kurgulanmasıyla oluşturulan belgeselin ikinci bölümü, “Kavgam ya da dana derileri nasıl işlenir?” başlığını taşır. Bu bölümde Romm, Nazizm döneminde yapılmış ve Adolf Hitler’in Kavgam adlı kitabının özel bir baskısının hazırlanışını anlatan belgeselden aldığı görüntüleri kullanır.

Filmden alıntılayalım:

“Kavgam adlı kitabının kendine özgü, emsalsiz bir örneği yapılmıştı, faşizmin kutsal kitabının bir örneği.
Bu kitabı yapmak için en iyi cins Alman danalarını seçtiler. Derilerini soyup tabakladılar.
18.yy a ait tezgâhlarda eski yöntemlerle işlediler.
10. kuşağa kadar derici olan ustalar bu dana derilerinden çok sağlam parşömenler yaptılar. Ressamlardan oluşan bir ekip özel mürekkepler ve özel kalemler kullanarak birçok toplantıda tartışılan ve kararlaştırılan puntolarla kitabı elde yazdılar.
Madencilerden kurulu bir ekipse, eski bir demir maden ocağına inip elleriyle filiz elde ettiler.
Bu filiz özel bir maden fırınında eritildi ve bu dökme demirden çelik elde edildi.
Bu çelikten yapılan paslanmaz ve zor eriyen levhayla kitabın kapağı yapıldı.
Kitap bozulmadan, solmadan 1000 yıl yaşasın diye saklanmak üzere özel yaptırılan lahite yerleştirilerek bir anıt mezara gömüldü.
Çünkü Adolf Hitler’in 3. Reich’ı 1000 yıl yaşayacaktı. “

Yılmaz Özdil’in Mustafa Kemal kitabı için yapılan özel baskıyı anlattığı yazıyı okurken bu film aklıma geldi. Özdil, Sözcü gazetesindeki yazısında, 1881 adet üretilip internet üzerinden 2.500 liraya satılan ve aynı gün tükenen bu kitabını anlatıyor:

“Cildinde ve kutusunda Shantung-S cilt bezi kullanıldı, Japonya’da sırf bu proje için özel olarak üretildi. İsveç’ten Munken Pure kâğıt getirildi.
Almanya’dan Gmund Color glatt kâğıt getirildi.
Sırf bu proje için özel olarak renklendirilmiş deri kullanıldı.
Tamamı elde ciltlendi.
Hat sanatıyla 1’den 1881’e kadar numaralandırıldı.
Kitap 20.5x28 ölçülerinde.
1.8 kilogram ağırlığında.
Özel muhafaza kutusu var…
Tasarımı Türkiye’de bu konuda en yetkin isimlerden olan Joelle İmamoğlu tarafından gerçekleştirildi…
Mustafa Kemal’in atik kişiliğine vurguda bulunabilmek için, Arjantinli Maximiliano Sproviero tarafından tasarlanmış özel bir yazı kullanıldı…”

Bu bir prestij kitabı, Mustafa Kemal’i yüceltmek adına yapılmış, mütevazi yazarımız bu nedenle kitap kapağına adını bile yazdırmamış. Doğrudur, saygın siyasetçiler, sanatçılar için onların anısına koleksiyon değeri olan yüzlerce kitap yapılmıştır bu güne kadar. Fakat kitabın kâğıdının dana derisi ya da Munken Pure olması, cildinin neden yapıldığı, hangi puntoların kullanıldığı kadar, en az onun kadar, içeriği de önemli. Yazarın 10 yılımı verdim dediği kitap, ortaöğretim ders kitaplarında anlatılan karga kovalayan Mustafa Kemal hayat hikâyelerinin biraz daha zenginleştirilmiş hali. Atatürk’le ilgili yeni bir şey mi söylüyor, hayır. Özel bir araştırma mı yapılmış, hayır. Hangi kaynak ve referanslarla yazılmış, hangi belgelere dayanıyor, hiç.

Ama yazar kendi dışında, bin bir emekle yapılan başka Atatürk araştırmalarına, belgesellerine kara çalmayı ihmal etmiyor. “İnsan Atatürk” diye bize sunulan şeyler aslında hep Atatürk düşmanlığına hizmet etmiş, Atatürk’ü, seven, kızan, üzülen, içen, dinsiz, kalpsiz, megaloman bir insan olarak, kusurlu olarak göstermiş ve böylece de Atatürk’ün insani yönlerini tanımaya çalışan gençleri zehirlemişmiş. Yılmaz Özdil’in kitabındaki Atatürk ise, en mükemmel, kusursuz bir insan; en asker, en cesur, en vefalı, en şık, en dindar, en akıllı, en merhametli.

Yıllar önce okuduğum ne yazık ki çizerini şimdi hatırlayamadığım bir karikatür vardı. Berber, tıraşı bitirmiş, müşterisine arkadan enseyi göstermek için ayna yerine bir Atatürk fotoğrafı gösteriyordu. Müşteri Atatürk’ü görünce “yine yamuk kestin di mi” diyordu berbere. Yılmaz Özdil de karikatürdeki berber misali bize Atatürk fotoğrafı gösteriyor, “sıkıysa laf edin” diyor adeta, bir anda ”yandaş, Atatürk düşmanı, İkinci Cumhuriyetçi, paragöz” ilan ederim sizi. Oysa neresinden bakarsanız bakın, bu kitabın Atatürk’ün prestijiyle bir ilgisi yok. Bu Yılmaz Özdil’in, maddi ve manevi olarak kendi kendini kutsadığı bir kitap, Atatürk işin ticari aracı sadece.

Bu kadar kaynaksız, referanssız, toplama bir kitap yazılınca, başka kitaplar neden yazılmasın diye düşünmeden edemiyor insan.
Bana kalırsa şimdi sıra Recep Tayyip Erdoğan kitabında.
Neden olmasın?
Eli kalem tutan, ticari zekâya sahip başka yazarımız yok mu?
Neden “milli ve yerli” bir Recep Tayyip Erdoğan kitabı yazılmasın?
İsveç’e, Almanya’ya gitmeye gerek yok, bizde dana bol. Dana derilerinden özel parşömenler yapılsın. Sayfalar hat sanatıyla tek tek elde yazılsın.
Kapağında Erdoğan’ın yeşil zemin üzerine el yazısıyla atılmış imzası olsun.
İşin içinde sihirli sayılar da olmalı tabi, malzemeleri ben şimdiden vereyim isterseniz.

Tam 1453 sayfa olsun.
2023 yılında, 2023 adet basılsın.
15 Temmuz adı verilen özel puntolar kullanılsın.
2023 yılının recep ayının 15. gününde, sabah ezanıyla birlikte AK Parti’nin web sayfasından satışa sunulsun.
Fiyatı satışın yapıldığı günün döviz kurundan hesaplanacak şekilde, 1071 dolar karşılığı TL olsun.
Bakın her şey hazır, kitabı dolduracak malzeme bol. Satış garanti.
Tekrar soralım o zaman:
Yok mu, Yılmaz Özdil gibi başka bir yazar?
Yok mu, “Kuvay-i Milliyeci” Kırmızı Kedi yayınevi gibi, hatta ondan daha vatansever başka bir yayınevi?