Yılmaz Murat Bilican

30 Ocak 2015

Ortaöğretimde değerler eğitimi üstüne (1)

Değerler eğitimi dendiğinde de konu üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasında, “Bazı sıkıntılar var, bunları ana okulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz” dediği, 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlarda en önemli başlıklar, tam da bu sözlere uygun olarak, değerler eğitiminin ana sınıfından başlayarak verilmesi ve zorunlu din derslerinin ilkokul 1. Sınıfa indirilmesi şeklinde oldu. Şuranın hemen sonrasında, MEB ve Hizmet Vakfı’nın ortaklaşa hazırladıkları “Değerler Eğitimi Kitapçığı” 81 ilin valiliklerine gönderildi. Değerler eğitimi, aslında yeni bir konu değil, ama son alınan şura kararları ve sonrasında yayınlanan bu kitapçıkla, farklı bir boyut kazanarak yeniden karşımıza gelmiş bulunmakta. 

Bu yazımda önce, “değer” “değer yargısı” “değer eğitimi” kavramlarını tartışmak niyetindeyim. Daha sonra bu eğitimin neden bütün dünyada gündeme geldiğini ve bir ihtiyaç olarak neden altının çizildiği üzerinde duracağım. İkinci yazımda ise, önce bu konuda ülkemizde ne zaman çalışmalar başladı, neler yapıldı, şimdi neler hedefleniyor sorularına, sonrasında da “Değerler Eğitimi” gerekiyor mu? Olacaksa eğer, nasıl olmalı? Sorularına kendimce cevaplar arayacağım.

Şimdi, değer, bir nesneye, varlığa, veya duruma bizim tarafımızdan yüklenmiş olan şeydir.  Yani, değer, olguya ait bir özellik değildir, olgusal olana bizim tarafımızdan yüklenendir.  Olgusal olan, her türden insani değerlendirmenin dışında var olan gerçekliktir. Değer, estetik, ahlaksal ya da dinsel olabilir hatta ekonomik de olabilir. Dikkat edilirse hepsinin ortak özelliği, bizim tarafımızdan yüklenilmiş bir şeyden söz ediyor olmamızdır. Şimdi aşağıdaki önermelere bakalım.
Dünya yuvarlaktır.
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
Su 100 derecede kaynar.
Dünya samanyolunun en güzel gezegenidir.
Ankara’lılar çok misafirperverdirler.
Su içmek sağlığa çok yararlıdır.

İlk üç önerme ile sonrakiler arasındaki fark, olgusal önermelerle, değer önermeleri arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Dikkat ederseniz ilk üç önerme, bizim yargılarımız dışında, ölçülebilir ve herkes tarafından gözlenebilir olaylardır. Fakat sonraki önermelere dile getirilen yargıların değer içerdiklerini görürüz, bunlar, hem ölçülemez hem de kişiden kişiye değişebilecek yargılardır. Dünya, samanyolunun en güzel gezegeni midir? Kime göre? Ya da Ankara’lılar bana çok misafirperver davranmışlardır, fakat geçen ay Ankara’ya giden kuzenim aynı duyguları taşımamaktadır.

Bizler yaşadığımız çevrede olup bitenlere tepki verirken, onları bazen bir olgu olarak araştırma konusu yaparız ama çoğu zaman da olgular hakkında değer yargıları üretiriz. Bazen bu yargılarımız olgusal olanın önüne geçer, hatta onu görünmez kılar. Birer insani etkinlik alanı olan, estetik, dinsel ve ahlaksal alanlar, temelde bizim değerler alanlarımızı oluştururlar. Değer önermeleri bir anlamda doğrulanması mümkün olmayan önermelerdir. Herkes için kabul edilebilir değillerdir. Çoğu zaman belirsiz veya gizil anlamlar da taşırlar. Bu nedenle, kullanılmaya da son derece uygun önermelerdir. Yine örnekler üzerinden gidelim:
“Başörtülü bacılarımıza saldıran gezi zekalılar, teröristtir.”
“Gezi olaylarından, haziran ayı boyunca ortalığı yakıp yıkan vandallar suçludur.”
“Otoriteye başkaldıran gençler, özgürlüğümüzdür.”
“Şehrine, parkına, ağacına sahip çıkan gençler, herkese örnektir.”
“Gezi olaylarındaki ölümlerden, bir kaç ağacı bahane ederek ortalığı ateşe veren eylemciler sorumludur.”
“Gezi olaylarındaki ölümlerden, polis sorumludur.”
“Gezi olaylarındaki ölümlerden, Erdoğan sorumludur.”

Bu önermelerin her biri değer içeren önermelerdir ve bazıları bize göre doğru, bazıları ise kesinlikle yanlıştır. Hangisinin daha doğru olduğu, kişisel olarak o olguya yüklenen anlama göre değişmekte  ve asla yüzde yüz doğrulanma şansı da taşımamaktadır.

Değer önermeleri, genellikle ahlaki bir bağ içeren “iyi” ve “gerekli” gibi bağlantıları da taşırlar. Bu önermeler için de aynı belirsizlikler söz konusudur. Örneğin, “Türk eğitim sisteminin temel amacı “iyi” yurttaşlar yetiştirmektir. Bunun için din dersinin zorunlu olması gerekir.“ dediğinizde, burada “iyi” yurttaş olmak ne demektir, neye göre “iyi yurttaş” tanımı yapılacaktır?

Değer önermeleri, olgusal kaynaklı önermelermiş gibi dile getirildiğinde ise büyük sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Değer yargısı içeren önermeler bazen de gizli ahlaki içerikleri de beraberlerinde taşırlar ki bu yargıları genellikle ideolojik, dinsel ön yargılar tarafından belirlenirler. Örneğin:
“Liberaller bulutların üzerinde yaşarlar.”
“Kürtaj cinayettir.”
“Annelik en yüksek kariyerdir.”
“Eşcinsellik doğaya aykırıdır.”
“Askerlik kutsal bir görevdir.”
önermelerinde olduğu gibi.

Peki, “Herkesin üzerinde uzlaştığı evrensel değerler yok mudur?” Bu soruya karşılık şunu söyleyebiliriz: İnsan değer üreten bir varlıktır, bu değerler belli zamanlarda, toplumsal, giderek evrensel değerler olarak kabul edilebilirler. Üzerlerinde belli zamanlarda geniş bir uzlaşım sağlanabilir, fakat bir değerin, tek bir değerin genel geçer olması diye bir şey yoktur. Bu nedenle de, insanlık değerler alanında hep çatışmalar yaşamıştır, yaşamaktadır. Evrensel değer olarak kabul edilmiş değerler bile gerek kaynağı, gerek uygulaması, gerekse de kapsayıcılığı bakımından her zaman tartışmaya açıktır. Sonuç olarak değerler alanı, son derece ideolojik olarak kullanıma açık, kaygan bir alandır. Değerler eğitimi dendiğinde de konu üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir. Sonraki yazıda düşünmeye buradan devam edeceğiz...

@ymbymb