20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden Walter Benjamin modern dünyanın yaşadığı krizin temel nedeni olarak “hikâye anlatıcılığının” yok olmasını gösterir. Bu yüzyılda 1. ve 2. Dünya Savaşlarının yol açtığı kitlesel yıkımlar, modern bireyin içine düştüğü derin bunalım, bütün bunlar bir bakıma geçmişle olan bağların koparılmış olmasına bağlanır. O’na göre, birincil suçlu da ilerlemeci ve rasyonel amaçlar atfedilmiş tarih anlayışıdır. Benjamin krizden kurtulmamız için bizi yeniden hikâye anlatıcılığına çağırır; bizi “hatırlamaya” götürecek, geçmişle olan bağımızı kurmamızı sağlayacak hikâye anlatıcılığı yeniden canlandırılmalıdır.
Hikâye anlatıcılığı, yaşananların, yaşananlardan elde edilen deneyimlerin başkalarına aktarılmasıdır. Deneyimin başkasına aktarılması basit bir süreç değildir, aktarıcının deneyimi, aktarma eylemi gerçekleştiğinde, aynı zamanda dinleyenin deneyimi haline dönüşmektedir. Bu bir tür etkileşim, anlatılanın yeniden yaşanılması, hikâyenin yeniden ve yeniden, her defasında başka aktörler tarafından yaşanılması demektir. Dolayısıyla, deneyimin ortaklaştırılması, bir tür ortak dünyanın inşası anlamına da gelmektedir. Aktarılan şey yaşanılandır, yaşanılabilecek olandır. Basit ve yaşamsaldır. Anlatılan böylece hem geçmiş hem şimdi, hem gelecektir. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü, bir sürekliliktir.
20. yüzyılı geride bırakalı epey oldu, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de yarıyı geçtik. İçinde bulunduğumuz yüzyılda modern bireyin sıkıntıları artık geride kaldı mı? Bu yüzyılın insanını hangi özellikleriyle ifade edebiliriz? Bireyin ötesinde tanımlamalar yapmak istersek neler söyleyebiliriz?
Belki bu sorulara yanıt vermek için henüz erken bir zamandayız. Bana kalırsa günümüz insanı için temel bir görünümü öne çıkarmak çok zor, daha çok iki yönlü bir görünüm var sanki. Bir yandan daha aktif, daha heyecanlı, yüzü daha çok başkalarına, sokağa dönük, hızla kitleselleşebilen ve sokağa dökülebilen insanlar (Küresel çevre ve kapitalizm karşıtı eylemler, Gezi eylemleri vb) öte yanda ise, hızla dağılan, birden kenara çekilen, suskunlaşan, ona buna öfkeyle söz söyleyip kendisi parmağını oynatmayan insanlar. Çağın post-modern ruhuna uygun bir belirsizlik, bir gel git hali sanki…Her ne olursa olsun, Benjamin’in dedikleri, henüz tam olarak belli belirlemeler yapamadığımız günümüz gerçekliği için de anlamını sürdürüyor.
Bütün bunları anlatmamın nedeni, İzmir’de, Ali Kemal Ertem'in küratörlüğünü yaptığı Cansu Çakar, Michael E. Young ve Thomas Keogh'un katkıda bulundukları, ACTOPOLIS | Eylem Sanatı İzmir, tarafından hayata geçirilen bir sanat ve sosyal eylem projesi. Projenin adı "Uçan halı Gezisi". Projenin küratörlüğünü üslenen Ali Kemal Ertem’in verdiği bilgilere göre, Uçan Halı Gezisi, İzmir’in 5 ayrı noktasında, bit pazarından alınmış bir halı üzerinde gerçekleştirilmekte olan bir sanat eylemi. Proje kapsamında şimdiye kadar, Kadifekale, Kemer, Saat Kulesi ve Susuz Dede’de önceden belirlenmiş, o bölgenin ruhunu yansıtacağı düşünülen kişilerin anlattıkları hikâyeler toplanıp kaydedildi. Cumartesi günü ise eylemin kitlesel ayağı gerçekleştirilecek. Etkinliğin web sayfaları ve sosyal medya hesaplarından yapılan çağrıda, cumartesi günü herkesten, eski bir kilimini ya da bir örtüsünü, matını bir de hikâyesini alıp kordona gelmesi isteniyor.
Etkinlik sayfasında ise projenin amacı şöyle belirlenmiş: “Uçan Halı Turu” projesi, bir dizi hikâye anlatımı eyleminden oluşacak ve daha sonra bu hikâyeler, sanatçı Cansu Çakar’ın bu hikâyelerde anlatılan olayları çevreleyen mekânsal/politik durumları anlattığı illüstrasyonları için ilham verecek ve mihenk taşını oluşturacaklar. Bitpazarından satın alınan bir halı hikâye mahalline yerleştirilecek. Hatırlama ve yeniden anlatma için bir bağlam işlevi görecek. Kendi geçmişi de belirsiz olan bu halı, insanların ustalıkla işledikleri, özen gösterdikleri ve nihayetinde içine kendi kişisel tarihçelerini yerleştirdikleri hikâyeleri beraberinde taşıyacak. Yer örtüsünü değiştirmek, aslında, belirli bir yere ait insanların kişisel tarihçelerinin doğasında olan mekânsal politikaları dönüştüren bir sınır ihlali de olacak.”
Cumartesi günü kitlesel bir şekilde gerçekleştirilmesi beklenen projede insanlardan kente dair, kentle ilişkilendirdikleri deneyimlerini, kentle ilgili anılarını anlatmaları istenecek. İnsanlar kendi hikâyelerini anlattıkça büyük olasılıkla katılımcılar arasında bir etkileşim de olacak ve “hatırlama” edimi, belki de, paylaşımla birlikte hikayelerin dönüşüme uğramasını da sağlayacak. Kordon böylece herkesin hikâyesini başkalarıyla paylaşmak için üzerine yaydığı, kendileri de her ilmiğinde başka hikâyeler taşıyan kilimlerle, halılarla kaplanacak.
Anlatılan hikâyeler kaydedilecek ve “sanatçı Cansu Çakar’ın bu hikâyelerde anlatılan olayları çevreleyen mekânsal/politik durumları anlattığı illüstrasyonları için ilham verecek ve mihenk taşını oluşturacaklar.” 15.11.2017 Çarşamba günü saat 18:00'de İzmir Mimarlik Merkezi'inde hem 5 ayrı bölgeden toplanan hikayeler seyircisiyle paylaşılacak hem de Cansu Çakar’ın illüstrasyonları sergilenecek.
Sözü daha çok uzatmayalım.
Sevgili İzmir’liler, Cumartesi günü saat 17.00’de Kordon’da İskele çevresine, bu heyecanlı ve son derece yaratıcı proje için kiliminiz, halınız, örtünüz, matınızla (hangisi olursa artık)birlikte bekleniyorsunuz. Tabi yanınıza bu kentle, kentlilikle ilgili, bu kentte geçen ama illaki size dokunan bir hikâyenizi de getirmeyi unutmayın.
Haydi sanat için “action” !…
Etkinlik davet sayfası için buraya,
ACtopolıs web sayfası için buraya tıklayınız.