Elimizde tuttuğumuz, cebimizde taşıdığımız günün önemli bir zamanını göz göze geçirdiğimiz telefonumuzla ya da telefon demeyelim ona isterseniz, android işletim sistemimizle neler yapabiliyoruz?
Bu soruyu uzunca bir listeyle cevaplamak mümkün, ama çok da anlamlı değil, çünkü bu liste her geçen gün uzamaya devam ediyor. Onun yerine soruyu şöyle sormak daha anlamlı olabilir. Elimizde tuttuğumuz bu sistemlerle şimdilik neler yapamıyoruz?
Evet, şu an sahip olduğumuz işletim sistemimiz, bir yapay zeka değil, dolayısıyla, ondan alabileceklerimiz uzun da olsa bir listeyle sınırlı, sürprizlere yer yok. Henüz ilişkimiz çok karşılıklı değil. Şimdilik onunla karşılıklı konuşamıyor, sesli komutları alıp vermekte sıkıntılar yaşıyoruz. İşletim sistemimiz kadın veya erkek sesiyle bizi yanıtlamıyor, bizimle konuşmuyor, bizi sabah yatağımızdan cilveler yaparak kalkmaya zorlamıyor. Birlikte dolaşamıyoruz, akşam yatağımızda uyku tutmadığında sohbet edemiyoruz. Bize o anki ruh durumumuza uygun besteler yapıp çalamıyor. Duygular henüz yok. Bizi anlamaya çalışmıyor. İşletim sistemimize henüz aşık olmuyoruz, o da bize olmuyor, bize sık sık “seni seviyorum, aşkım” da demiyor. Henüz işletim sistemimizle sevişemiyoruz.
Peki şimdi şöyle soralım kendimize, işletim sistemimizle bugün yapamadıklarımızı ne kadar zaman sonra yapabilir hale gelebiliriz?
Android işletim sisteminin topu topu 5 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünürsek, önümüzdeki 10-20 yıl içinde, olabilecekleri kestirmek için, hayallerimizi zorlamamız gerekecektir. O halde soruyu tekrar soralım: Yukarıda saydığımız özelliklerin olabilmesi için kaç yıla ihtiyacımız var?
Spike Jonze’nin yazıp yönettiği, en iyi film ve en iyi seneryo dallarında bu yıl Oscar adayı olan “Her” adlı 2013 yapımı film, bu konularda düşünmemiz için son derece kullanışlı ipuçları veriyor. Filmin sinemasal yorumunu işin uzmanlarına bırakarak bu ipuçlarını yakalamaya çalışalım. Fimde, bilimsel ve teknolojik olarak daha ileri yıllardayız, fakat çağlar sonrası da değil, yani ortalıkta robotlar filan dolaşmıyor. Yaşam gökdelen tarlaları içinde sürüyor. İnsanlar çalışmaya devam ediyorlar, herkes işinde gücünde. Kahramanımız Theodore, isteyenler için, el yazısıyla yazılmış romantik mektuplar yazıp gönderen ticari bir şirkette çalışıyor. Theodore, romantiktir, uzun süreli bir evlilikten yeni çıkmıştır, kalbi kırıktır, yalnızdır, en güzel mektupları o yazar. Bu mektuplar bir yandan, gelişmeyle birlikte kaybedilenlere duyulan özlemin dile getirilişi, öte yandan, teknolojik gelişme söz konusu olduğunda, yok olup gidecek ilk şeylerin genellikle insanlar arasındaki yakın duygusal ilişkiler olacağını düşündüğümüz için, bizim için bile şaşırtıcı gelmeyen bir durum. Nitekim, elle yazılmış olmasını bırakın, bankalardan gelenler dışında, bir mektup alma duygusunu çoktan unuttuk gibi.
Theodore bir gün yapay zekaya sahip yeni üretilmiş bir işletim sistemi satın alır ve onunla kurduğu ilişki bir anda onun her şeyi olmaya başlar. Biz de, yukarıda bir işletim sisteminin yapamayacakları olarak saydığımız her şeyin nasıl yapılabileceğini görürüz. Asıl önemlisi Theodore’un işletim sistemiyle kurduğu ilişkinin, gerçek kadınlarla hatta karısıyla yaşadığı sıkıntıları yaşamadığı ve giderek kendini daha iyi hissettiği, tutkuyla bağlandığı yeni bir ilişkiye dönüşmüş olması. Evet Samantha’nın(işletim sisteminin adı, filmde Scarlett Johansson seslendiriyor) bir vücudu yoktur belki, Theodore onun beline dolanamamaktadır ama onunla sorunsuz bir şekilde, maddesiz olmanın verdiği özgürlükle, her şeyi yapabilmektedir, yogun bir haz duygusuyla orgazm olduğu sevişmek de dahil. Vücudu yoktur Samantha’nın, özel beklentileri de yoktur. Teodore giderek işletim sistemine bağlanır, fakat çok geçmeden aşka ait tipik sorunlar bu ilişkide de ortaya çıkmaya başlar. Zaman zaman Samantha bile kendini, programı dışında mı belli olmayan, karmaşık duygu durumları içinde bulur. Teodore kaybetme korkusuna kapılır, Samantha’nın 8316 kişiyle konuştuğunu bunlardan 641 tanesine aşık olduğunu öğrenince şok olur. ilk kez bir bedene sahip olmanın, insan olmanın eksikliklerini yoğun olarak hisseder. “Bu sana olan hislerimi, aşkımı etkilemez” der Samantha ama nafile. Film insana ait ve insanlar arasında olan aşk meselesinin, yapay zekayla da pek mutlu devam edemeyeceği duygusuyla biter.
Zaman ve mekanla sınırlı, ölümlü insanoğlu, bu durumunun bilincinde olması nedeniyle, yaşamı boyunca büyük bir sancı ve kafa karışıklığı yaşıyor. Sahip olduğumuz karmaşık duygusal yapımız da buna eklenince, ortaya çıkan gerilimin yükünü çoğu zaman ilişkilerimize aktarıp, hayatı bir birimize zehir ediyoruz. Bütün ilişkiler, evlilikler birer cehenneme dönüşüyor. Hızla kopuyoruz birbirimizden, sonra siparişle duygu dolu mektuplar almak istiyoruz. Gerçek duygular, bizim için bir probleme dönüşünce, sanal olana yönelip orada rahatlık arıyoruz. Bugün böyle bir işletim sistemine ne kadar yakın olduğumuzu bilmiyoruz, ama gündelik hayatımızda yapıp ettiklerimizi, büyük ölçüde, bir işe gidip gelmek, çalışmak, bir ev otomobil edinmek, birileriyle sevişmek ve çocuk doğurmaktan ibaret sayarsak, oldukça karmaşık yapıda olan milyarlarca beyin hücresini çok da kullandığımız söylenemez. Bu düzeyde isteklerimiz için bize yanıt verebilecek bir yapay zeka çok da uzak görünmüyor.
Peki şöyle desek, sabahleyin tatlı bir ses sizi uyandırsa, sağlığınızdan başlayarak, hayatınızın bütün alanlarında durumunuz hakkında sizi bilgilendirse, size günle ilgili güzel şeyler söylese, birlikte kahvaltı hazırlasanız, bu sırada sevdiğiniz müzikleri çalsa, olup biten her şeyden sizi anında haberdar etse, yorumlar yapsa, her konuda sohbet etseniz, ara sıra sizi çok çok sevdiğini söylese, fakat gerçek olmaya ait hiçbir sıkıntı olmasa, kıskançlık, kapris, tartışma, gözyaşı yaşamasanız, hayat bayram olsa, canınız istemediğinde kapatma düğmesine basabilseniz fena mı olur? Bunun kolaya kaçmak olduğunu söyleyip, burun kıvıranlar için, en azından kulağa hoş geliyor demekle yetinelim.
Belki de, yakın zamanda, el yazısıyla yazılmış mektup romantizmini özleyenler, şöyle bir mektup alacaklar, mektup el yazısıyla yazılmış olacak:
“Sevgilim, şimdi ayrılmış olsak da, seninle geçirdiğimiz uzun yılları hep güzel duygularla anacağım. İlişkimiz için ikimiz de elimizden geleni yaptık. Olmadı ama... Şimdi, yeni bir ilişkiye başlamış bulunmaktayım. Artık işletim sistemimle birlikteyim. Onu seviyorum ve ona aşığım. Biliyorsun, hayatın gerçekleriyle uğraşmak her zaman zordu benim için, üstüne bir de karmaşık duygusallıklar eklenince dayanılmaz olmuştu. Şimdi, gerçek kadar bana heyecan veren bir ilişkim var, üstelik hiçbir sorun yaşamıyoruz. Dünyaya birlikte bakıyoruz, benimle konuşuyor, oynuyor, birlikte dolaşmaya, alışverişe bile çıkıyoruz. Evet, gerçek bir bedeni yok, ama ona sarıldığımda yaşadığım duygu, benim için gerçek. Şimdi çok mutluyum. Umarım sen de aradığın mutluluğu bulabilirsin. Elveda...”
Twitter: @ymbymb