“Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.”
Aslında, insanlık için, her zaman en eski, en temel, en insani, en masum ve en acil istek olan barış isteği, yaşadığımız günlerde yine öne çıkmaya başladı. Ne yazık ki insanlık olarak, adına ‘ilerleme’ dediğimiz, her türlü bilimsel, teknik gelişmeye karşın , yaşadığımız yerkürede, bu temel durumu, barış durumunu, kalıcı bir şekilde güvenceye alabilmiş değiliz. Bu durum için çeşitli evrimsel, psikolojik, ontolojik açıklamalar yapmak, savaşın nedenleri üzerinde durmak, sınıfsal tahliller yapmek elbette mümkün. Ama ben bugün bunların hiç birinin içimizi soğutmaya, vicdanımızı rahatlamaya yetmeyeceğini düşünüyorum.
Bilimsel ve teknik olarak o kadar geliştik ki, çocuk ölülerini, cinayetleri, insanlık acılarını anında canlı olarak izliyoruz, internette en çok onları tıklıyoruz. Aslında bir dehşetin içine çekiliyoruz, başkalarının acılarını izleyerek, kendimize bir dehşeti tekrar takrar yaşatıyoruz. İçten içe, “Oh orada yatan ben değilim, bak ben iyiyim, sıyırdım bu durumdan’ diyerek, yaşıyoruz dehşeti.
1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşıyor.
Bilindiği gibi bizim ‘Barış Günü’müz, dünyadakinden farklı bir günde. Dünya 21 Eylül’de kutluyor, biz 1 Eylül’de. Olsun. Yıllardan beri savaşın içinde yaşayan bizler, topraklarımızdaki savaşı, barış umuduyla söndürmeye çalışırken, yeniden, bu sefer, etrafımızdaki savaşın içine çekilme tehlikesini yaşıyoruz. Bu nedenle ister 1 Eylül olsun, ister 21, bizim için özel bir gün ‘Dünya Barış Günü’, çünkü hasretiz biz barışa.
30 yıldır kendi topraklarımızda adı konulmamış savaşı bitirmek için nasıl canla başla çalışmak, barışın sesini yükseltmek, barış umudunu beslemek, desteklemek, büyütmek gerekiyorsa, bugün Suriye’de süren savaş ve olası bir dış müdahale için de aynı şekilde davranmak gerekiyor. Halkına karşı katliam yapmaktan geri durmayan bir diktatöre karşı olduğumuz gibi, ona muhalif olan ama kendisi de, kürtlere, farklı dinsel gruplara karşı katliam yapanlara da karşı olmalıyız. Suriye’de yaşanan savaşa, demokratik, barışçı bir çözüm aramak yerine, durumdan kendisine pay çıkarmaya çalışan dış müdahalecilere de karşı olmalıyız. Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale daha çok kan, daha çok kaos anlamına gelecektir. Savaş çığırtkanlığının yükseldiği bu günlerde Suriye için, demokratik seçeneği güçlendirecek şey, tarafların bir an önce sialhları susturup barışı konuşmaları olacaktır.
İnsanlığın en masum isteklerinden olan barış, ne yazık ki, aynı zamanda en ütopik istemi, fakat böyle olması, binlerce yıldır dile getirilen bu istemi geriletmedi. Dünyada savaş denilen illet yok edilinceye kadar da sürecek barış isteği. Bu yıl 1 Eylül’deTürkiye’nin bir çok yerinde çok anlamlı eylemler yapılacak. Hepimiz, savaşa kızıp, savaş görüntülerini televizyondan, bilgisayarlarımızdan izlemek yerine, bu yıl barış için sokağa çıkıp, yanımızdakinin elini tutabiliriz.
Bu yıl, Gezi Parkı direnişi sonrasında kurulan park forumlarından yapılan ortak çağrıda, "Herkesi; barış ve huzur içinde bir arada yaşadığımız, şiddet, zulüm ve baskının olmadığı özgür bir dünya için el ele vermeye çağırıyoruz. Bizlere dayatılan hiçbir ayrımcılığı kabul etmiyor, mahallemizden başlayarak tüm Türkiye 'de, sağımızda solumuzda kim varsa, inancına, diline, ırkına ve cinsiyetine bakmadan elini tutuyoruz.” deniliyor. "Taksim'den Dikmen'e, Rojava'dan Halep'e, Adeviye'den Tahrir'e, Gazze'den Doğu Türkistan'a, bütün dünyaya ilham vermek ve umut olmak amacıyla oluşturulacak insan zinciri"nin parklardan sokaklara, Eminönü’nden Sarıyer’e, Kadıköy’den Kartal’a, İstanbul’dan tüm Türkiye’ye uzanması hedefleniyor.”
Evet, şu anda kalıcı bir barışın sağlanması ütopik görünebilir, bunu hemen başaramayabiliriz ama sokağa çıkıp komşumuzun, kardeşimizin, arkadaşımızın elini sımsıkı tutabilir ve savaşlarda ölmek istemediğimizi, barış istediğimizi haykırabiliriz.
Bunu yaptığımızda, savaşsız bir dünya bizim için her zamankinden daha yakın olacaktır.
“Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.”
Şiir: Yannis Ritsos, Çev. Ataol Behramoğlu