Yıldız Tar

09 Ekim 2022

Üç kişilik bir yalnızlık: Dünyada Son Akşamüstü

Son dileği anneannesinin elinden biber dolması yemek olanla; sevilip sevilmediğinden bir türlü emin olamamış olanın ölümü bir midir?

"Sana iki kereden fazla 'seni seviyorum' dersem love-bombing sayılır mı?"

Bu cümleleri duyana kadar fazlasıyla soyut, sembollerin içerisinde anlamlar bulmaya çalışacağımı sandığım bir oyundu Dünyada Son Akşamüstü. Ama ölmelerine yarım saatten az kalmışken, bir aşığın diğerine kurduğu bu cümle oyunun ilk ters köşesi oldu. Ve toplam 30 dakikalık bir oyun, üç ömrün şeceresini seyirciyle buluşturarak az zamanda küçük ama çok bizden, çok içeriden bir hikâyeyi anlattı.

Zeynep Su Topal'ın yazıp yönettiği Dünyada Son Akşamüstü bu yazıdan tam bir hafta önce, bir Pazar akşamı ilk kez Ankaralı seyirciyle buluştu. Farabi Sahnesi'nin ev sahipliğini yaptığı oyun, çok değil birkaç yıl öncesine kadar yasaklı olan bir festival, Kuirfest kapsamında gösterildi.

Pembe Hayat Kuirfest, bu yıl "Yasaksa Yasak" diyerek yuvasında, Ankara'daydı. Genç yaşta aramızdan ayrılan Zeliş Deniz'in anısına, Sema Semih'e verilen ödülün töreni, Gezi tutuklusu Çiğdem Mater, İran'da katledilen Jîna Mahsa Amini, Mahsa Amini protestolarında öldürülen Hadis Najafi ve zorbalıkla mücadele ederken aramızdan ayrılan Zirve Soylu'ya selamla başlayan festival, Dünyada Son Akşamüstü oyunuyla Ankara'ya veda etti.

Fotoğraf: Deniz Sarıbal

Üç gün boyunca şehre film getiren Kuirfest'in bu seneki sürprizi işte bu oyun oldu. Bulut Sezer, Tanya Arısoy ve Zeynep Su Topal'ın oynadığı Dünyada Son Akşamüstü'nde, hayata birlikte veda etmek isteyen üç kişiyi izledik. Seyirciyi üç kişilik bir ilişkinin ve üç kişilik bir yalnızlığın son yirmi dakikasına tanık eden oyun, dağınık bir yatakta başlıyor ve başladığı yerde bitiyor.

Karakterlerin birbiriyle konuşmalarından kim olduklarını anlamaya çalışıyor ama her seferinde anladığımız yanıldığımıza yetmemiş halde oyunun içinde kayboluyoruz. Kimdirler? Aralarında ne oldu? Üç aşık mı, üç arkadaş mı, üç dost mu, hısım mı, akraba mı derken bunların hepsi olduğunu fark ettiğimiz üç kişinin neden ve nasıl hayatlarını sonlandırmaya karar verdiklerini anlamıyoruz. Oyun, sadece ipuçları paylaşıyor.

Yazının başındaki soruyu soran karakterin, her sabah uyandığında kendisini böyle didik etmek istemediğini söylemesi ipin bir ucuyken; bir diğer karakterin en son yapmak istediği şeyin anneannesinin elinden biber dolması yemek istemesi diğer ucu. Sevildiğini duymak için ölüme yatan diğer karakterin, sevildiği ama kendi istediği gibi sevilmediğini fark ederek aydınlanması ise ipin sonuncu ucu.

Ölüme giden üç insan, birbirleriyle kapanmamış defterleri ve akıllarda o meşhur soru: Ölüm, herkesi eşitler mi?

Eşitlemediğini seziyoruz oyunda. Son dileği anneannesinin elinden biber dolması yemek olanla; sevilip sevilmediğinden bir türlü emin olamamış olanın ölümü bir midir? Değildir elbet ama bu birlikte ölmelerine de engel değildir.

Bu kadar trajik bir hikâyeyi anlatan oyun bir yandan da hem karakterleriyle hem de o karakterlerin içinde yaşadığı atmosferle dalga geçmeyi ihmal etmiyor. Kendini didik didik etme, her anını sorgulama ve kendinden ördüğü etten duvarı aşamama her karakteri hem trajik hem de komik bir yalnızlığa sürüklüyor. Bu haliyle oyundaki son akşamüstü, fiziksel bir ölümden çok; kendi olmaya sabitlenmiş bir didik didik etme eyleminin insanı nasıl kendilikten çıkardığını gösteriyor. Etten duvarlarıyla kendinden menkul hayatların temas edemeyişinin hüzünlü şarkısına dönüşüyor oyun.

Umbrella Academy'nin Viktor'unu seslendirmesiyle çok daha geniş bir kitlenin tanıdığı oyuncu Bulut Sezer, bu oyundaki rolüyle maharetini konuşturuyor. Mimikleri ve ses geçişleriyle oyunu alıp götürüyor ve her gülümsemesinde yalnızlığın hüznünü seyirciye geçirmeyi başarıyor.

Dünyada Son Akşamüstü bir yandan da James Joyce'un Dublinliler'ine nazire yaparcasına 2022 İstanbullularını anlatıyor. Karaköy, Galata, Taksim fonunda şehir hikâyeleri bir araya geliyor ama Joyce'un Dublinliler'inden farklı olarak bu hikâyeler bir türlü kolektif bir anlatıya dönüşemiyor. Dünyada Son Akşamüstü'nün İstanbulluları suyu çekilmiş bir adalar yumağı gibi birbirine bağlanamıyor. Güncel tabirle herkes kendi kafasını yaşıyor…

Kendisi de bir tür yalnızlığı aşma hikâyesi olan Kuirfest'in yasakları aşıp Ankara'da seyirciyle buluşma serüveni sonlandı. Şimdi sıra İstanbul'da. Festival 14-16 Ekim'de İstanbullu seyirciyle buluşacak. Lale Mansur'dan Nükhet Duru'ya, Popo Fan'dan Kami Sid'e birçok sinemacı ve sanatçı 11. Pembe Hayat KuirFest'te eskimeyen hikâyeler anlatacak.

 Yıldız Tar kimdir?

Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.

Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. 

Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor. 

T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.