Yıldırım Güngör

12 Kasım 2009

REHBER Mİ ? KILAVUZ MU ?

Bir doğa rehberinin çok geniş bir doğa bilgisi ve kültürel birikiminin olması gerekiyor

 

Kaçkar dağları. Yıl 1994. Doktora çalışmamın Çeymakçur yayla bölümündeyim. Büyük bir kayanın dibine bıraktığım kaya örneklerini bulmaya çalışıyorum ama koordinatları haritaya işlememe rağmen zorlanıyorum. Çünkü buraların meşhur öğleden sonra sisi görüş mesafesini nerdeyse sıfıra indirmiş durumda. Biraz daha uğraşarak kayayı bulmayı başarıyorum. Örnekleri neşeyle çantama yerleştirirken uzaklardan gelen belli belirsiz bir sese dikkat kesildim. Sisi iyi bilenler sesleri yuttuğunu ve fazla uzağa götürmediğini bilirler. Eğer bir ses duyduysam sesin sahibi çok uzakta olamaz. Durdum ve nefesimi tutarak yeni bir ses gelmesini bekledim. Çok değil birkaç dakika sonra ses tekrar geldi. Yardım istiyordu. Sesin geldiğini düşündüğüm yere doğru ilerlemeye başladım. Ses daha duyulur hale gelince ben de bağırarak sesime doğru gelmesini söyledim. Kısa bir süre birbirimize yarım metre kala karşılaştık. Beni görünce endişeyle sordu:

İyi ki yönünü bilmiyormuş da kullanmamış pusulayı. Çünkü eğer bölgeyi iyi bilmiyorsanız ve yanınızda harita da yoksa pusula yaşamınızı kaybetmenize bile yol açabilir. Çünkü pusula tek başına dağda sadece yönünüzü gösterir yolunuzu değil. Artık GPS lerle iş daha da kolaylaştı ama onu da doğru kullanmak şartıyla.

Delikanlıyı yanıma alarak siste hızla aşağı inip çadırımı kurduğum düzlüğe geldik. Hemen sıcak bir çorba yaptım. Ardından da bir çay içirdikten sonra patikaya soktum ve “ Patikadan çıkmadan gidersen yarım saat için de yaylaya varırsın. Zaten patika çok büyük. Kaybetmene imkan yok. Eğer bu patikayı da kaybetmeyi başarırsan yapacak bir şey yok” dedikten sonra gönderdim.

Tam bir yıl sonra bir çay bahçesinde doktoram için beni Altıparmakların kuzeyindeki yaylalara götürecek MTA’nın arabasını beklerken birinin sürekli olarak bana baktığını gördüm.Kısa bir süre sonra yerinden kalktı ve yanıma geldi.

İki hafta önce yaptığımız yürüyüşe katılan Esin - Erman Örmen çiftinin attığı aşağıdaki mailden sonra nedense 15 yıl geriye giderek bu traji komik olayı anımsadım. Bir yıl önce dağda birinin kurtardığı bir insana bir turizm şirketi tur verebiliyordu. Mailin bir kısmı şöyleydi.

“Belki çok sıkı bir doğa yürüyüşçüsü değiliz ama yılda 2-3 kez de olsa bu tarz etkinliklere katılmaya çalışıyor ve stresli şehir hayatımızdan biraz da olsa uzaklaşmaya çalışıyoruz. Ancak bugüne kadar yaptığımız gezilerde, sadece şehir hayatından uzaklaştığımızı anladık. Aslında bize manevi anlamda hiçbir şey vermemiş. Atlas'ın düzenlemiş olduğu gezinin başladığı andan bittiği ana kadar gerek sizlerden gerekte diğer katılımcı arkadaşlardan sürekli bir şeyler öğrendik. Sizler gibi değerli insanlarla birlikte olduğumuz ve sizleri tanıdığımız için çok ama çok mutluyuz”.

Bu mailden sonra düşünmeye başladım. Ne yazık ki doğa turu yapan şirketlerin büyük çoğunluğunun rehber olarak çalıştırdığı gençlerin büyük bir kısmı, aslında sadece yolu bilen birer kılavuzdan ibaret. Ne bulundukları rotanın biyolojik çeşitliliğinden, jeolojik – jeomorfolojik özelliklerinden ne de bölgenin kültürel çeşitliliğinden haberleri vardı. Bu turlara katılan okurlarımız da bana hak vereceklerdir. Biraz dağcılık bilgisi ve tur rotasını bilmek doğa turlarında rehberlik yapmaya yetiyor da artıyor bile. Böyle olunca da tura katılanlar sürekli koşturmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Oysa bunların yaptığını zaten civar yaylalardaki gençler de yapıyor. Onlar da turistleri yürüyüşe götürüyor, zirvelere çıkarıyorlar. Yani yolu iyi biliyorlar. Özetle onlar rehber değil kılavuzlar. Tıpkı bir çok tur rehberinin olduğu gibi.

Oysa bir doğa rehberinin çok geniş bir doğa bilgisi ve kültürel birikiminin olması gerekiyor. Rotası boyunca gördüğü her şeyi anlatmak ve sorular da yanıt vermek zorunda hissetmeli kendini. İyi bir dağcılık ve ilk yardım bilgisinin yanı sıra psikolojisinin de sağlam olması gerekiyor. Çünkü doğa turlarında sabır olmazsa olmaz bir kuraldır. Ne olursa olsun içi kan ağlasa da yüzü hep gülmelidir. Eğer tur böyle bir rehbere sahip değilse tura katılanların tek yaptığı şey dağlarda koşturmaktan ibaret olur. Bu nedenle tur şirketlerinin ya bu tür rehberlerle çalışmaları ya da rehberlerini kurslar açarak eğitmeleri gerekiyor. Böylece verdikleri hizmetin kalitesini artırmanın yanı sıra doğa severlerin de katıldıkları turdan büyük zevk almalarını sağlayabilirler.