Önündeki küçük su engelinde durakladı, kana kana su içti. Buralarda su buldun mu içeceksin. Bir daha ne zaman uygun bir firsat ele geçer bilinmez. Su kaynakları gittikçe azalmaya başladı çünkü. Suyun başında birkaç dakika durarak dinlendikten sonra telaşla su içtiği birikintinin etrafından dolaşarak en başarılı avlarını yaptığı tarlanın kenarına geldi. Biraz sabır ve gayretle bir veya daha fazla tarla faresi yakalayabilirdi. Henüz yavruladığı yüz metre öteden bile belli oluyordu Ama memeler boştu ve bir an önce dolması gerekiyordu.. Birkaç günlük tam beş yavru yuvada onu bekliyordu. Yuvaya da yuva denirse tabi. Bölgedeki tüm barınma yerleri avcılar tarafından bilindiği için bir saman yığınının altında saklıyordu yavrularını. Yavrular sürekli olarak emmek istiyorlardı ve onlara besin sağlamak için normalden daha fazla avlanması gerekiyordu. Toprağın altında hereket edecek olan tarla farelerinin sesini dinlemek için donup kaldı. Bu mevsimde en kolay av onlardı çünkü. Çok uğraşmasına gerek kalmadı. Hava güzel olduğu için güneşlenen ferelerden birini gözüne kestirdi ve yaklaşmaya başladı. Ava kilitlendikten sonra başarısız olması kaçınılmazdı. Ani bir hamleyle fareyi kaptı. Bir saat içinde birkaç fare daha avlayarak karnını iyice doyurdu. Dönüşe geçti. Yediği besinler yavrularının yanına gidinceye kadar süte dönüşecek ve beş minik yavrunun da karnı doyacaktı. Aniden bir patlama sesi duydu, sarsıldı ve acı bir çığlık attı. Vucudundan oluk oluk kan akıyordu. Belli belirsiz de olsa birkaç insanın sesini duydu. Yaralı olmasına rağmen can havliyle fırladı. Yavrularını görmek onları son bir kez beslemek istiyordu.
Kan kaybediyordu. Halsizleşmeye başlamıştı. Önce yalpalayarak da olsa koşuyordu.. Sonra sürünmeye başladı. İnatla süründü ve en sonunda yavrularını sakladığı saman yığınının yanına geldi. Son bir gayretle seslendi yavrularına. Onlar da seslendiler. Süründü… Süründü… Son kalan enerjisi ile saman yığınının altına girmeyi başardı. Yavrularının yanına ulaştı ve can verdi.
Yavrular hiçbir şeyin farkında değillerdi. Karınlarını doyurmak için ölü annelerinin memelerine saldırdılar. Birkaç gün boyunca da annelerinin bulunduğu yerden kalkıp kendileri için ava gitmesini beklediler boş yere. Yeryüzünün sözde en uygar canlısı bir kurşunla altı canlının yaşamına son vermek üzereydi. Samanların altında onları bulan birkaç insan olmasaydı muhtemelen bu da olacaktı. Tıpkı annesi acımasızca öldürülen bir çok yavru gibi onlar da ne olduğunu anlamadan annelerinin boş yere kalkmasını bekleyerek açlıktan öleceklerdi.
Üstteki yazı benim kurgum ama olay ne yazık ki gerçek. Ceyhan’da bir saman yığınının altında ölmüş annelerinin başında bekleyen beş küçük tilki yavrusu bulundu. Çoktan ölmüş olan annelerinin başında bekliyorlardı çeresizce. Olayın nedeni de bulundu: Bilinçsiz avlanma. Ben bir canlının keyif için başka bir canlının yaşamına son vermesinin neresinde bilinç var anlayamıyorum. Bir canlının ondan haberi bile olmayan başka bir canlıyı birkaç yüz metre uzaktan ateş ederek, sırf zevk için öldürmesinin neresinde bilinç var acaba. Bir bilinç varsa o da sadece ilkel içgüdülerle kan dökme bilinci bence. Atalarımız avlanıyordu ama bir çoğu avcı iken av da oluyordu. Çünkü koşullar eşitti ve hem avlanmak hem de av olmamak için mücadele etmeleri gerekiyordu. Yani diğer canlılar gibi yaşamak için öldürüyordu. Tıpkı şimdi sayıları ancak yüzlerle ifade edilebilen aslanlar, kaplanlar, çitalar ve kurtlar gibi. Bu mücadeleden galip çıkarak Yeryuvarı üzerinde uygarlık filizlerini atan torunları ise sadece zevk için öldürüyor. Yeryuvarı üzerinde keyif için kan akıtan başka bir canlı var mı acaba ? Benim bildiğim yok. Karnı tok olduğu zaman burnunun dibine kadar gelen bir antilop yuvrusuna dönüp bakmıyor bile aslan.. “Buraya kadar gelmişken şu hayvanı öldüreyim” diye de düşünmüyor. Çünkü o zevk için değil yaşamak için öldürüyor. Tıpkı onbinlerce yıl önce atalarımızın yaptığı gibi.
Adına bir de utanmadan spor denen avcılık ve avcılar sayesinde yaban yaşamı günbe gün azalıyor. Dürbünlü tüfeklerle canlıları hızla yok ediyoruz. Tıpkı ormanları, akarsularımızı yok ettiğimiz gibi. Önce işgal ediyor yaşam alanlarından kovuyoruz onları, sonra da acımasızca katlediyoruz. Resmen soykırım uyguluyoruz canlılara. Bir avcı çıkıp da bana hayvanların neden öldürdüğünü mantıklı nedenlerle anlatırsa da çok sevineceğim.
Avcı yalanları meşhurdur bilirsiniz. En meşhuru ise “ Bilinçli avlanma doğal yaşamı dengede tutar” veya “ İyi bir avcı iyi bir doğa korumacıdır” benzeri bir söylemdir. Ne yapıyorsunuz yani aslanlar gibi sürünün en zayıf olanına mı saldırıyorsunuz. Ayrıca hangi dengeden söz ediyorsunuz. Öldüre öldüre doğada hayvan mı bıraktınız. Doğayı nasıl koruduğunuzu bana anlatırsanız çok sevineceğin. Yaklaşık 30 yıldır hem hobim hem de mesleğim gereği doğayla iç içeyim. İlk zamanlar her doğaya gidişimde birkaç yabani hayvan görürdüm. Oysa son 10 yıldır gördüklerim eskiden bir yılda gördüklerim kadar bile değil. Neden ? Çünkü acımasızca yok ediyoruz onları. Sonra da adına bilinçli veya bilinçiz bir kulp takarak sıyrılıyoruz işin içinden.
Birkaç yıl önce Kayseri’de siyanürlü yemlerle zehirlenen tilkileri öldürenler şimdi nerede acaba. Sırf tilkinin postu için kışın yol kenarına zehirli kıymalar koyarak sadece tilkilerin değil yüzlerce hayvanın da ölmesine neden olanların kulakları çekilmiş ve muhtemelen “ Bir işi yapıyosanız adam gibi yapın” diye uyarılarak bırakılmışlardır. Belli birkaç yüz lira da para cezası vermiş ama onu da almamışlardır.
Hayvanlara attığınız her kurşun çocuklarınızın geleceğine de atılıyor bunu bilesiniz. Doğal yaşama vurduğunuz her darbe çok yakın gelecekte ailenizin de kapsını çalacaktır emin olun. Biliyorum ki sizde o vahşi kan dökme duygusu oldukça öldürmeye devam edeceksiniz. Siz ilkellere bir şey ifade etmeyecek ama yine de söylüyorum. Öldürmeyin, kıymayın bu zavallı hayvanlara. Doğada onların da en az bizim kadar yaşama hakkı var. Doğa’nın bu gerçek sahiplerine litfen zarar vermeyin… Lütfen öldürmeyin ……. Lütfen