Yıldırım Güngör

01 Nisan 2012

KUZEY EGE

Bahar yavaş yavaş da olsa yüzünü göstermeye başladı

Bahar yavaş yavaş da olsa yüzünü göstermeye başladı. Ballıbalar sarı ve beyaz papatyalar, orkideler. Anemonlar ve gelincikler tüm doğayı kışın o kasvetli siyah beyaz renginden kurtarmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. Birkaç gündür doğanın renklerindeki müthiş değişikliğe şahit oluyoruz. İşte bu günlerde iki ya da üç gününüzü Kuzey Egeye ayırmanızı öneriyorum. Özellikle Geyikli – Ezine arasındaki coğrafya ilkbaharın ilk günlerinde kıpkırmızı kesiliyor. Bu muhteşem ilkbahar renklerinin arasında kalmış antik kentler bu haftaki gezi konumuz

 

Günü iyi değerlendirmek için yola erken çıkmak lazım. İstanbul- Çanakkale arası 350 kilometre. Çanakkale’de yapacağınız kahvaltı’dan sonra ilk hedefiniz Truva olsun. İzmir yoluna sapın,  yaklaşık 30 kilometre sonra Truva tabelasını görecek ve kısa bir süre sonra Hisarlık Köyü’ndeki Truva’ya varacaksınız. Kuruluşu İ.Ö. 3000 yılına kadar uzanan antik kenti önemli yapan, Homeros’un İlyada destanının konusu olan ama varlığı net olarak ispatlanamamış Truva Savaşı. Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’in, Sparta kralı Menelaos’ un karısı Helen’i kaçırması,  savaşın ana nedeni olarak görülür. Oysa asıl neden Truvalıların zenginliği’dir. Yunan adalarındaki krallıklardan toplanan binlerce gemi Truva’yı 10 yıl kuşatır ama kenti ele geçiremezler. En sonunda Tahta at hilesiyle içeri giren Odiseus’un başlarında bulunduğu Aka savaşçıları kapıyı açar ve Truva’yı yakar, yıkarlar.  Kentin kalıntıları arasında dolaşmanızı bitirdikten sonra ovaya hâkim bir yükseltiye çıkarak aşağılardaki Kara Menderes ovasına bakın. O dönemde çok sıradan sayılacak bir kuşatmayı muhteşem bir destan haline getiren Homeros’u düşünün, ya da güzel Helen veya Paris’i. Varlıkları yoklukları tartışılsa bile bir Homeros’un bu kahramanlar da belki bir zamanlar sizin durduğunuz yerden bakıyorlardı ovaya. Belki de Akillehu’us aşağılarda bir yerde, teke tek mücadelede öldürdüğü Hektor’u savaş arabasıyla sürüklerken kaderlerine isyan ediyorlardı, tam da sizin bulunduğunuz noktada.

 

Bu olağanüstü öyküler kentinde geçireceğiniz 2-3 saat sonrasında aracınızla Hisarlıktepe’yi arkanızda bıraktığınızda,  Truva’nın en suçsuz karakteri olmasına rağmen tüm savaşın yükünü neredeyse tek başına yüklenen Hektor’un kaderine üzülecek, savaşın çıkmasına neden olan Paris ve Helen’e de kızacaksınız biraz.

 

Budan sonraki hedefiniz Geyikli. “Eyvah Eyvah” filmiyle epey gündeme gelen Geyikli’ya varmadan yeni adı Uluköy olan Kestanbol’a sapın. Zeytin bahçeleri arasından geçen yol kısa süre sonra Alexandria Troas’a getirecek sizi. Yemyeşil zeytin ağaçları ile kıpkırmızı gelincik tarlaları içinde muhteşem bir renk cümbüşü oluşturuyor.  Yol kentin içinden geçiyor. Bu nedenle aracınızı iyice kenara almanızda fayda var. Adının Truva’yı andırdığına bakmayın, uzaktan yakından ilgisi bile yok. Kent İ.Ö 310 yılında Antigoneia adıyla kurulmuş. Kentin büyük bir çoğunluğu ne yazık ki toprak altında henüz. Sizin gezeceğiniz Hadrianus döneminde yapılmış olan görkemli bir hamamın kalıntıları sadece. Kemerlerin altından geçerken dikkat edin. Zamanla aşınan çimento,  özellikle kemerli yapılardaki taşları tutamayacak hale gelmiş. Kentin birkaç kilometre ilerisindeki Kestanbol kaplıcası yüzlerce yıldır aynı yerde insanlara şifa dağıtıyor. Zamanınız varsa küçük bir kaplıca keyfi de yapabilirsiniz. Kestanbol köyündeki kahvelerden birinde bir çay molası verin ve Koçali Köyü’nü sorun. Köyün çok yakınında,  kaynaklarda henüz çok fazla yer almayan, uzmanlarınca bilinmesine rağmen daha çok benim yazılarımla gün ışığına çıkan 3 adet granit ocağı var. Bu ocaklardan en büyüğünün içinde çapları 160 cm, uzunlukları ise 10 metre civarında olan yedi adet sütün yatıyor. Sütunlar o kadar kusursuz ki sanki dün topraktan çıkarılmış ve modern makinelerle parlatılmış izlenimi veriyorlar. Ocak aynasında granitlerin nasıl çıkarıldığının izleri hâlâ duruyor. Keski izleri o kadar taze ki sanki işçiler yemek molası vermişler de biraz sonra geri dönecekler gibi hissediyor insan. Taş ustaları bu kadar büyük boyutta graniti tek parça çıkarmak için oldukça uğraşmış olmalılar. Günümüz teknolojisinde bile böylesine kusursuz mühendislik çalışması yapmak o kadar kolay değil. Burada 1-2 saat zaman geçirebilirsiniz.

 

Eğer zamanınızı iyi kullanmışsanız,  akşamüzeri romantizmi için önereceğim yere doğru yönelebilirsiniz. Doğunuzda kalan Çığrı Dağı’na nasıl gideceğinizi sorun. Yarım saat geçmeden Ezine yoluna çıkacaksınız. Yokuşun bittiği yerde sağda bir çeşme göreceksiniz. Bu günkü son aktiviteniz burada olacak. Araçtan inerek Neanderea tabelasını takip edin. Güneşi burada batıracağız.  Çok değil 15 dakika sonra, günümüzden tam 2800 yıl önce Çığrı Dağı’nın zirvesine kurulmuş olan antik kentin giriş kapısına varacaksınız. Surları neredeyse tamamen ayakta olan kent tamamen toprağa gömülü durumda. İlk dikkatinizi çekecek olan kentin muhteşem manzarası olacak. Bozcaada, akşam saatlerinde Ege Denizi içinde karanlık bir siluet olarak görünüyor. Mevsim ne olursa olsun bu saatlerde burada üşürsünüz. Bu nedenle sıkı giyinmekte fayda var. Ege’den esen rüzgâr, Çığrı Dağı’nın zirvesini çevreleyen Neandrea antik kentinin granit blokları arasına girerek yaklaşık 2800 yıldır süren uğraşına devam ediyor. Rüzgârın kaldırdığı toz zerrecikleri, surları aşarak antik kentin zamana direnemeyerek harabe haline gelmiş yapılarının üzerini biraz daha örtüyor. Antik kente sessizlik ve sakinlik hâkim, zaman sanki 2800 yıl önce durmuş gibi. Surlar da olmasa, buralarda bir zamanlar yaşam olduğuna inanmak zor. Her şey zaman değirmeni içinde nasıl da öğütülmüş. Geriye kalan, antik kentin su kaynakları. Çeşmeler az da olsa su akıtmaya devam ediyorlar. Böylesine büyük bir kentin burada kurulmasının en büyük sebebi de bu olsa gerek. Güneşi batırdıktan sonra tekrar arabanıza dönün. Akşam Assos’ta konaklayacaksınız. Ayvacık’tan Behramkale yoluna saptıktan 17 kilometre sonra Assos’a varacaksınız. Yol çok virajlı. Yorgun olduğunuz için daha dikkatli olmanızda fayda var.  Burada konaklamak için çok fazla seçenek var. Önceden rezervasyon yaptırırsanız akşam karanlığında otel aramak zorunda kalmazsınız. Assos Midilli adasından gelen Methymnalılar ve Aioliler tarafından kurulmuş. Kentin en önemli yapısı İ.Ö 600 yılında yapılan Athena tapınağı. Akropolün içindeki tapınak zaman karşı direnişini tüm görkemiyle inatla sürdürüyor. Sabah kahvaltısından sonra Assos kentinde tarihin derinliklerinde yapacağınız birkaç saatlik zaman yolculuğundan sonra rotanızı Zeus atlarına çevirin. Muhteşem bir manzarası olan Zeus atları Adatepe köyünün Edremit körfezine bakan kayalıkları üzerinde bulunuyor. Atlar dışında eski rum evlerinin bulunduğu Adatepe de gezilmesi gereken bir yer. Assos’a 23 kilometre uzakta bulunan Smintheion bu keşif gezinizin son durağı olacak. Gülpınar’ın kuzeyindeki bir vadinin içinde yer alan kent İyon düzeninde yapılmış ve içinde 14 sütunlu bir tapınak var. Tapınağın sütunlar üzerinde İlyada destanından alınmış, Truva savaşını anlatan süslemeler bulunuyor. Burada geçireceğiniz birkaç saat sonrasında gününüz sona erecek.   
Kaynak: Hilal Türk http://www.hilalturk.com/showthread.php?t=50936

Kuzey Ege’de Yeşil ve kırmızı ile harmanlanmış bir coğrafyada yapacağınız bir hafta sonu etkinliği çok yakınınızda bile keşfedilmeyi bekleyen birçok tarihi ve doğal değerin olduğunu gösterecek ve dönüş yolculuğunuzda yeni keşifler için yeni programlar yapmanıza neden olacak.