Atlas dergisinin 200. sayısı için düzenlediğimiz okur yürüyüşleri devam ediyor. Bu yürüyüşü sadece bir kez için düşünmüştük ama okurlardan gelen istek üzerine 3 ayda bir yürüyüş yapmaya karar verdik. Outdoor giyim firması Colombia da sponsor olunca yürüyüşleri Türkiye’ye yaymaya karar verdik. Ballıkayalar ve Kartepe’den sonra üçüncü yürüyüşümüzü Geçen hafta sonu Antalyalı okurlarımızla birlikte yaptık. Temmuz’da Bursa, Eylül’de de Çamlıhemşin’de birlikte olacağız okurlarımızla. Daha sonra ise gelen tekliflere göre yeni hedefler koyacağız önümüze.
Fotogaleri
Bozburun Dağının eteklerinde kozan köyünün sınırları içinde başladı yürüyüşümüz. Bahar geleli epey olmuş buralara. Sapsarı çiçeklerle kaplı doğadan gelen kokular hepimizi mest ediyor. Rehberliğimizi Toroslar Doğa Sporları Kulübü (TODOSK) üyeleri yapıyor. Tüm ekipten İsmail Ülker ve Serap Akyol sorumlu. Hedefimiz Uçan 1 şelalesi.
nce çiçek tarlaları bitiyor, sonra da derenin kenarından giden patika. Derken ormana giriyoruz ve patika dikleşmeye başlıyor. O kadar kalabalığız ki yürüyüşçüler uzaktan büyük bir tırtıla benziyorlar. Yarım saatlik bir inişten sonra vardığımız yolda biraz daha ilerleyip daha tekrar ormana giriyoruz. Ağaçların arasından belli belirsiz bir şelale görünüyor. Herkes bu doğal anıtı görmek için sabırsızlanıyor. Ama şelale hemen yüzünü göstermiyor. Ağaçların arasında öylesine iyi saklanmış ki bilmeyen birinin bulması çok zor. Doğada en güzel, en ulaşılmaz yerdedir. Bu güzelliği görmek için emek sarf etmek gerekir. Yorulur, bazen isyan eder insan ama hedefine vardı mı yaşadığı duygular her şeyi unutturur. En sonunda şelaleyi görüyor ve kenarına kadar iniyoruz. Şelalenin soğuk suyu müthiş bir serinlik veriyor etrafına. Çok zamanımız yok ve buraya inecek 160 civarında insan olduğu için yerimizi arkadan gelenlere veriyoruz.
Bir gün önce de buradaydım. Diğer yürüyüşlerde olduğu gibi bu yürüyüşte de bir gün önceden etabı yürüdüm. Parkuru yürümeden Pednelisos antik kentini ziyaret edeyim dedim. Etmez olaydım. Kentin en önemli eseri olan kabarama heykelin bulunduğu kaide dinamitlendikten sonra dibi kazılmıştı. Kabartmanın ayakları zar zor kurtulmuş şimdilik. Bir dahaki sefere muhtemelen o da yok edilecek.
Antalya ve civarında birçok yürüyüş parkuru var ve bu yürüyüş için hangisini seçeceğime biraz zor karar verdim. Çünkü bölgeyi hiç bilmiyorum. En sonunda üçüncü atlas Okur yürüyüşünü Antalya’nın Serik ilçesine bağlı Kozan ve Akçapınar köyleri arasında bulunan Uçan 1 ve Uçan 2 şelaleleri arasında yapmaya karar verdim. Bu kararı vermemde Antalya’daki dostlarımız İsmail Ülker ve Serap Akyol etkin oldular. Rehberliği de onlar yaptı zaten. İsmail Bey sivil savunma uzmanı. Boş zamanlarında sürekli yeni parkurlar keşfediyor. Bölgede bilmediği, yürümediği bir yer yok gibi. Bir doğa kâşifi. Boş zamanlarını yeni yerler keşfetmek için harcıyor. İyi de yapıyor. Serap hanım ise fizik tedavi uzmanı. Sizi tedavi etmesi için mesleğine gerek yok. Güler yüzü ve pozitif enerjisi bile tedavi etmeye yeter insanı. Her ikisi de yaşama sürekli pozitif bakan, yüzleri sürekli gülen iki doğa aşığı. Onların önerisi ile bu etaba karar verdik. İyi ki de vermişiz. Bir gün önce üç kafadar buluşarak bu rotayı yürüdük. Çok iyi bildiğim bir rota bile olsa son durumunu görmek müthiş yarar sağlıyor. Ne yazık ki bu ülkede topografya bir gün içinde bile ciddi tahribatlara uğrayabiliyor. Alakır Vadisi bunun en acı örneği. Koskoca bir vadi ve vadiden yararlanan insanlar gereksiz bir kazanç hırsının kurbanı oldular.
Uçan 1 şelalesi yaklaşık 85 metreden dökülen bir doğa harikası. Şelalenin önünde muhteşem bir de gölet oluşmuş. Şelalenin her iki yanındaki patikalardan dikkatli bir şekilde gölete kadar inilebiliyor. Uçan 1'den Uçan 2'ye orman içinde yaklaşık üç kilometrelik bir yürüyüşle ulaşılabiliyor. Uçan 2 Şelalesinin yüksekliği de 60 metre civarında. Şelalenin dibindeki gölet yürüyüş yapanlar için mükemmel bir dinlenme alanı. Burada yapacağınız yarım saatlik bir yüzme keyfi tüm yorgunluğu alıyor ve etabın geri dönüşünde vücudun daha zinde olmasını sağlıyor.
Şelalenin muhteşem görüntüsü henüz belleklerden çıkmadan vurduk kendimizi yollara. Bir süre yürüdüğümüz orman yolunu terk ederek bir patikadan ormana daldık tekrar. Gökyüzü zor görünüyor desem yalan olmaz. Biraz yürüdükten sonra 15 dakikalık bir mola kendimize getiriyor bizi. Tekrar yola çıktıktan yarım saat sonra sıcaklığın etkisiyle de iyice yorulan yürüyüşçüler bir anda yeni bir sürprizle karşı karşıya kalıyorlar. Uçan 2 Şelalesi ve öndeki gölet bir anda ortamı serinletiyor. Ayakkabısını çıkaran ayağını suya sokuyor. Katılımcılar, dinlenme tesisinin masalarına oturarak şelale manzarası eşliğinde yemeklerini yerken dinleniyorlar da.
Bununla yetinmeyenler de oluyor tabi. Önce Atlas ekibi atlıyor suya. Derken kısa sürede gölette 10 kişi yüzmeye başlıyor. Dağlardan gelen buz gibi suların içinde sanki yaz ortasındaymışlar gibi rahatça yüzüyorlar. Yüzme keyfi çok fazla sürmüyor. Daha yürüyecek epey yolumuz var. Yarım saat demiştik ama molamız neredeyse bir saati buldu. Bir orman yoluna girerek yavaş yavaş yükselmeye başlıyoruz. Yorgun bedenler fire vermeye başlıyor. Hafif molalarla kısa süre yavaş bir tempoda akşam saat 17: 00 gibi Pednelisos restorana varıyoruz tekrar. Restoran dediysem de buraya özel bir doğa merkezi gibi. Böyle bir yerde vahadan farkı yok. Sağda solda kazlar, ördekler, sülünler, tavuklar dolaşıyor. Lokanta’dan çok bir rehabilitasyon merkezine benziyor. Sahibi Süleyman Gül öğretmen emeklisi. Emekli olduktan sonra köyüne dönerek burayı açmış. Güler yüzü ve entelektüel birikimi ile kısa sürede yurtdışında da tanınan bir yer olmasını sağlamış burasının. Vardığımda sucukları ızgaraya atmış ilk partiyi dağıtmıştı bile. Araçlar Bozburun dağlarının eteklerindeki bu masal dünyasında çıkmış olağanüstü yeri terk ederken acaba Antalya’da bir yürüyüş daha mı yapsak diye düşünmeye başlamıştım.