Yıldırım Güngör

28 Ekim 2009

150 kişi ile kanyon geçişi

Yürüyüş güzergâhımız Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı köyü sınırları içinde kalan Ballıkayalar kanyonuydu.



Bu hafta sonu hayatımın en keyifli yürüyüşlerinden birini yaptım. Atlas Dergisi’nin 200 sayısını “Doğada okurlarla birlikte kutlayalım” önerim birden ciddiye bindi ve organizasyon da doğal olarak üzerime kaldı. Yürüyüş güzergâhımız Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı köyü sınırları içinde kalan Ballıkayalar kanyonuydu. Aslında biraz zor bir rotaydı ama okurlarımız bizim fotoğraf çekerten neler yaşadığımızı da görsünler istedim. Yapılan başvurular arasından ilk 100 kişiyi belirledikten sonra 24 Ekim cumartesi düştük yollara. Ben biraz pimpirikli olduğum için bir gün önceden parkuru yürüdüm. Daha doğrusu bir kısmını yürüdüm. İyi ki de yürümüşüm. Çünkü rotamız üzerindeki bir çok meyve bahçesi ve tarla sanayi’ye kurban verilmiş. Bu yüzden etabı ikiye bölmek zorunda kaldım. Yaklaşık 150 kişi olan olan grubumuz önce Sarıbayır tepede fosil aradı. Tepenin zirvesine yakın bir yerde yaptığımız yarışma sonucunda en iyi fosil bulanları alkışladıktan sonra herkes fosilleri doğaya geri bıraktık. Geri dönüp tekrar arabalara binerek demirciler köyüne gittik. Rize’den gelen konuklarımızın muhteşem tulum ziyafetinden sonra düştük yollara.



Bu etaptaki makiler sanayileşmeden henüz nasibini(!) almamış, Ama sağda soldaki tek tük tesis kısa zamanda bu alanın da sanayileşmeye kurban gideceğinin göstergesi. Fundalıkların arasında bir ortaya çıkan bir kaybolan yolumsu patika, bizi en sonunda Ballıkayalar kanyonunun arka girişine çıkardı. Tepede tüm katılımcıları toplayarak ben vadinin oluşumu, Atlas doğa editörü Güven Eken de bölgenin biyolojik çeşitliliği hakkında bilgi verdi.



Üzerinde bulunduğumuz tepenin yamaçlarından yavaş yavaş inerek vadiye doğru ilerlemeye başladık. Çayırlıklar, meyve bahçelerine dönüştü ve yumuşak topoğrafya aniden yerini kanyonun sert duvarlarına bıraktı. Bu ana kadar oldukça kolay olan yürüyüşün bu kısmı epey hırpalayacaktı. İstanbul Üniversitesi Doğal Afetler Arama – Kurtarma ekibi (İSÜDAK) üyeleri hemen gerekli sistemleri kurarak okurlarımızın hiç zorlanamadan ilk etaptan geçmelerini sağladı. Herkes pür dikkat kesilmiş bir öndekinin hareketlerini görmeye çalışıyordu. O kadar fazlaydık ki uzun bir kuyruk oluşmuştu kanyonun içinde Hava da sıcak olunca güneşlenenler bile oldu. Sonraki etap kanyonun düz ama en tehlikeli etabıydı. Kayalar üzerlerindeki yosunlar nedeniyle çok kayganlaşmıştı. Bizi en çok zorlayan yer de bu 150 metre uzunluğundaki bu etap oldu. Neyse ki bu etabı sorunsuz geçtik.



Vadinin geçişi en zor olan noktası ikinci şelale ile biraz ilerisindeki kayalık kesimdi. Yaklaşık 1 saatlik bir zaman diliminde ve İSÜDAK üyelerini güven veren geçiş sistemleri sayesinde bu etabı da kazasız belasız atlatmayı başardık.

Bu etaptan sonra 15- 20 dakika içinde vadini girişine varmayı başardık. Vadi yaklaşık 15 yıl önce tabiat parkı ilan edilmişti. Ne yalan söyleyeyim eski sade halini çok özlüyorum. Bir zamanlar çadırlarımızı kurduğumuz düzlükte şimdi iki ahşap bina yükseliyor. Ballıkayalar kanyonu Marmara bölgesinin en çok ziyaret edilen yeri diyebilirim. Yarım saat sonra Kayra’nın şarapları ve Polonez’in sucukları ekibin tüm yorgunluğunu almıştı. Hava karardığında tüm katılımcılar bir dahaki yürüyüşün ne zaman olacağını tartışmaya başlamışlardı.


Atlas okurlarıyla bir günlüğüne de olsa beraber olduk, birlikte eğlendik, birlikte yorulduk. Gördük ki her bir okurumuz bir atlas fotoğrafçısı kadar fotoğrafçı, bir atlas yazarı kadar yazar. Atlasın diğer dergilerden farkı da bu olsa gerek. Böyle nitelikli okura dergi beğendirmek için sürekli iyi bir şeyler üretmek gerekiyor. Okurlarımızı gördükten sonra bu uğraşılarımızın boşa gitmediğini anlamak da beni ayrıca mutlu etti.