Yavuz Baydar

01 Mart 2014

Geri vitese tak, gazla gitsin Orta Asya'ya doğru

Türkiye'nin AKP egemenliğindeki 12 yıllık değişim/dönüşüm serüveni, binbir türlü iniş ve çıkıştan sonra artık kendi kendini imha hedefli bir parodiye dönüşmüş durumdadır.

Bu saatten sonra ne desek, ne yazsak boş.

Duygu böyle.

Türkiye'nin AKP egemenliğindeki 12 yıllık değişim/dönüşüm serüveni, binbir türlü iniş ve çıkıştan sonra artık kendi kendini imha hedefli bir parodiye dönüşmüş durumdadır.

Bu hedefe doğru adım adım yürürken etrafında ne varsa yanında sürüklemeye kararlı, herkesi ahlak-dışı, akıl-dışı davranışlara iteleyen, en aklı başında görünen kişileri bile serseme çevirmiş bir yönetici var karşımızda.

Yönetir gibi yaptıkça daha da yönetemez hale gelen, 12 yıldır her türlü hayali yaşatarak kurtulmayı umduğumuz malum 'cezasızlık kültürü'nü üzerimize yeniden zorla yapıştırmaya çalışan, adeta 'size halk olarak sadece bu müstehaktır' demeye getiren bir başbakan.

Rüyalar kabusa dönüştü bile.

Daha doğrusu, yönetme iddiasındaki yönetici, kendi kabuslarını bizim kabusumuz haline getirmek derdinde, hızla yol alıyor. Biz, bu kabusu benimseriz, sahipleniriz diye umarak.

Pisliklerin buzdağı ucunu görür gibi olduğumuz anlardan bu yana hızlandırılmış bir korku filmindeyiz.

Kabinenin, meclisin, bürokrasinin, sadakati aklın önüne çıkarmış kitlelerin tek kişinin emellerinin hizmetine bağlandığı, benzeri yaşanmamış bir dönem bu.

Yeni bir anayasa beklerken, 'memleketimizin en önemli meselesi nedir?' sorusuna, tepeden tırnağa 'adalet, adalet, adalet' diye cevap veren insanların beklentilerine adında tam da 'adalet' olan bir partinin lideri tarafından açıkça nanik yapılacağını da görmek varmış.

Başbakanlık söyleminin başyargıçlık söylemiyle birleştiği günler geldi çattı artık.

Bugünkü tahliyelerin gerekçesini okuyunca, insanlarda tiksintiden başka bir duygu kalmıyorsa anlarım.

Ben sadece utandım.

'Adalet yerini buldu' demiş.

Adaletin 'bulduğu yer' neresi acaba?

Milyonlarca dolar, milyarlarca euro.

TL havuzları.

Ve, bütün bunların buharlaşabileceğine, toplumun vicdanından silinebileceğine, gerçeğin geri gelmeyeceğine inanabilmek.

Bunları görmeyen medyaya da...

Hala 'trauma'yı aşamayıp, başbakanın davranış sebeplerini bariz hataları dışında herşeyde bulmak için gününü gecesine katanlara da yazıklar olsun.

Onların hesabını, 'madem HSYK'yı bozuk fabrika ayarlarına geri çekecektiniz, neden ortalığı velveleye verip bizi referandumlara yığdınız?' diyen yüzde 58'in vicdanlı vatandaşları şimdiden sorup duruyor, merak etmesinler.  

İhsan Dağı'nın yazdığı gibi: 

'Bir rüyamız vardı. Türkiye demokrasi, herkes özgür olacaktı. İnsanlar kimliklerinden dolayı dışlanmayacaklar, fikirlerinden dolayı ceza almayacaklardı. Başörtülü de, Kürt de, Alevi de kendini evinde hissedecek, devlet katında ayrımcılığa tabi tutulmayacaktı. Devletin ‘ötekisi', iç düşmanı olmayacaktı.

Halk adam yerine konulacak, ona ‘göbeğini kaşıyan adam' muamelesi yapılmayacaktı. Devletin halk için, ona hizmet için var olduğu unutulmayacaktı. Türkiye dünyadan kopmayacak, AB'ye, küreselleşen dünyaya entegre olacaktı. Dört yanımızda bize yıllarca öğretilenin aksine düşman değil dost, birlikte iş yapabileceğimiz partnerler arayacaktık.'

'...Otoriterliğin, yoksulluğun kaynaklarını bertaraf etmek üzere içe kapanmayacak, dışa açılacaktık.'

'Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü esas olacaktı. ‘Bize göre demokrasi' değil evrensel birinci derece bir demokrasi kuracaktık. Ülkede kimse dokunulmaz olmayacaktı. Evrensel insan hakları Türkiye hukukunun da üzerinde yer alacak, devlet değil insan dokunulmaz kılınacaktı. Dindarlar demokrat olacak, sekülerler de dindarlarla yaşamayı öğrenecekti. Devletin zorbalığını yakın zamanda gören İslamcılar başkalarının özgürlüklerini de savunacaklardı. Her birimiz diğerimizin özgürlüğünü savunacaktık. Aslolan devlet değil, halk ve onun özgürlükleri olacaktı.'

'Türkiye, sürekli olağanüstü hal dönemlerini geride bırakıp normalleşecekti. Basın özgür olacak, fikirler piyasasında herkes serbestçe rekabet edecek, devlet şeffaflaşacak, yolsuzluklar gizlenmeyecekti. Devlet özel hayata karışmayacaktı. İnsanların başörtüsü, kıyafeti, inançları devletin müdahalesinden vareste kalacaktı. Devlet ‘had'dini bilecek, bireylerin tercihlerine, dünya görüşlerine, yaşam biçimine düzenleyici gücünü kullanarak karışmayacaktı. Kafasına göre nesiller yetiştirmeye kalkışmayacaktı.'

Bir liberal olarak bu vizyona destek verdim... Otoriter laiklik, devletçi Kemalizm ve vesayetçi militarizme karşı muhafazakâr-liberal değerler ittifakının demokratik ve özgür bir ülke inşa edebileceği ihtimalini sevdim...'

Yanılmışım; siyaseten özgürlükçü gördüğüm insanlar hızla otoriterleşti son yıllarda. Dahası geri dönüşü olmayan bir yapı, bir rejim inşa ediliyor. Yargısı, medyası, MİT'i ile asgari özgürlüklerimizi koruyacak, garanti altına alacak mekanizmalar otoritenin tahakkümü altına alınıyor. Bizi, bireyleri, yurttaşları, onların haklarını ve özgürlüklerini otoritenin ihlallerine karşı kim koruyacak?'

'Şimdi devlet otoritesi öylesine tahkim ediliyor ki, yarın bunlara itiraz edecek mecralar bile kalmayacak. Farklı düşünmenin, muhalif olmanın, itiraz etmenin cezalandırıldığı bir döneme doğru yol alıyoruz. Bugün görüyorum ki “bu defa olacak” dediğimiz ‘ham bir hayal'miş.'

'Türkiye, kritik bir dönemeçte. Artık özgürlüklerden vazgeçtim, toplumsal barışımız bile tehlikede. Türkiye, ciddi toplumsal fay hatları üzerinde oturan bir ülke. Kürtler, Aleviler, dindarlar, laikler, farklı cemaat ve tarikatlar, sosyal sınıfları bir arada tutacak tek siyasal zemin demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler rejimi. Bu zemini imha edenler memleketi derin bir iç kargaşaya sürüklüyor. Bu kargaşadan hemen çıkmazsak bambaşka bir Türkiye'ye uyanacağız'.

'İktidarın tepesinde, yakınında çevresinde hâlâ sağduyu sahibi insanların olduğunu düşünüyor, umuyorum. Bu süreci durdurmak onların ellerinde. Farklı kimlikten, düşünceden, inançtan, sınıftan Türkiye insanı yeniden o ortak ‘rüya'yı görmezse gemi batacak...' (Zaman, 28 Şubat) 

Dağı'nın endişelerinin altı her geçen gün daha kalın çizgiyle çizilmelidir. Çizilmesi gerektiğini, gelmesini bekşediğimiz daha vahim adımlardan anlaşılacaktır. 

Türkiye sırtını Batı'ya dönüp, iştahla Orta Asya'ya bakıyor artık. 

Kuvvetlerin tek elde, 'birlik ve beraberlik' içinde olduğu, tornası aynı insanların sürü gibi yaşatıldığı bir vizyona bakılıyor dört gözle. 

Unutulmasın, o tarafa doğru ilerlemek için otobüsü sadece geri vitese takmak gerekir. 

Neyse ki halk o otobüsün içinde topluca önlere doğru, seçimlere doğru ilerliyor. 

Kararı o verecek.