Yalçın Doğan

20 Haziran 2017

Yürümek...

En önemlisi, CHP eski milletvekili Umut Oran’ın girişimiyle Sosyalist Enternasyonal’den gelen destek

-“Yan yana yürümeyelim diye, dar yapıldı bu kaldırımlar”. (Charles Bukowski, Ekmek Arası, s.73).

-“Birlikte yürürken, gözümüzde bütün dünya değişirdi, bir masal aleminde yaşardık”. (Cengiz Aytmatov, Toprak Ana, s.39).

-“Yürümek... İlk yakınlık... Daha önemli yakınlıklara atlamanın ilk adımı... Birlikte düzenlenebilecek nice şey var”.(Sevgi Soysal, Yürümek, s.124).

-“Yürümek... Tükenişine seyirci kalmamak için yürümek...”. (Sevgi Soysal, a.g.k., s.139).

Sevgi Soysal’ın ödül kazanan romanı “Yürümek” (1970) şunu anlatıyor:

... Bireyselliğin dar kalıplarından kendini kurtarıp, insanca duyarlıklara sahip çıkmak için... Yürümek...”

Ya da:

... Bir kuşağın kendisinin ve çevresindeki ilişkilerin bilincine vararak, bunları değiştirmek üzere, geliştirdiği iç hesaplaşma amacıyla... Yürümek”.

“Yürümek” sıradan bir iş değil. Sıradan gibi görünüyor ancak, derin felsefi anlam içeriyor. Aynı zamanda pratik bir amaç hedefliyor.

Mao ve Gandhi

“Pratik amacın” iki ünlü örneği var.

Hindistan’da Gandhi’nin 1930 yılında yaptığı “Tuz Yürüyüşü”. İngilizler Hindistan’da tuz tekeli yasası çıkarınca, bu yasaya karşı Gandhi “Tuz Yürüyüşünü” başlatıyor.

388 kilometrelik yürüyüşün sonunda Hint Halkı kendi iradesiyle tuz çıkartıyor ve yasa kırılıyor, tuz tekeli çöküyor.

Çin’in komünist lideri Mao 1934 Ekim - 1935 Ekim arasında on bin kilometre yürüyor. Bir yıl süren “Uzun Yürüyüş”sonunda Mao Çin’de düzeni değiştiriyor.

Yürümek... O kadar sıradan bir olay değil.

"Adalet" yürüyüşü

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a kadar “Adalet Yürüyüşü” ister istemez tarihteki bu örnekleri akla getiriyor. AKP iktidarı belki bu örnekleri bildiği ya da birileri onlara fısıldadığı için Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünden bu ölçüde rahatsız.

Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a yürüyor ama, pek çok ilde benzer etkinlikler başlıyor. Ona destek anlamında.

Ankara - İstanbul arasında ise, il ve ilçelerde yürüyüşe katılımlar gerçekleşiyor. Yol üstündeki il ve ilçeler yürüyüşün parçasına dönüşüyor.

Sadece yurt içinde değil, yurt dışından da destek geliyor. Bunlar içinde en önemlisi CHP eski milletvekili Umut Oran’ın girişimiyle Sosyalist Enternasyonal’den gelen destek. Öyle ki, lafta kalmıyor, Sosyalist Enternasyonal Genel sekreteri Luis Ayala yürüyüşe bizzat katılmak üzere Türkiye’ye geliyor.

Ortaya yurt içinde ve dışında “adalet için dayanışma ruhu” çıkıyor.

AKP bu dayanışma ruhundan da rahatsız.

Savcıları, yargıçları göreve çağıracak ölçüde.

Oysa, Kılıçdaroğlu ve insanlar ne yapıyor?

Yürüyor...

Çimenler mi eziliyor? Hayır.

Camlar mı kırılıyor? Hayır.

Herhangi bir yasa ihlal mi ediliyor? Hayır.

Hakaret mi var? Hayır.

Tehdit mi var? Hayır.

Ama, AKP yine de ürküyor.

Birkaç soru

AKP bu kadar ürktüğüne göre, yürüyüşün herhangi bir aşamasında müdahale etmeye kalkar mı?

Kalkarsa, hangi gerekçeyle müdahale eder?

Müdahalenin sonuçları ne olur?
“Adalet” adına süren bir yürüyüşe müdahale etmek, Türkiye’de “adaletin askıda bulunduğunu” bir kez daha kanıtlamaz mı?

Çok daha temel bir soru elbette şu:

Adalet yürüyüşünden bu ölçüde ürkmek, Türkiye’de adaletin olmadığının AKP tarafından kabulü anlamına gelmiyor mu?”

Bu ölçüde ürkmek, AKP’ye oy vermiş olanların artık her şeyin farkına varacakları kaygısını da beraberinde mi getiriyor?

İstanbul'a gelince

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne her kesimden ve her coğrafyadan destek geliyor. Bazen fiilen yürüyüşe katılarak, bazen bulundukları il ve ilçelerde belli alanlarda toplanarak.

Yaklaşık yirmi gün sonra Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a varması bekleniyor.

İstanbul’a geldiğinde ne olacak?

Muhtemelen bir kaç yüz bin kişinin, belki yarım milyona yakın insanın onu karşılaması mümkün.

Karşılamanın Maltepe Cezaevi önünde bir mitinge dönüşecek hal alması mümkün.

Yine de, merak edilen soru şu:

Kılıçdaroğlu İstanbul’a ulaşıyor, tamam. Her şey belli düzen içinde sona eriyor, tamam. Kimsenin burnu kanamıyor, tamam.

Büyük çoğunluk Türkiye’de adaletin olmadığının farkına varıyor, tamam. AKP’ye oy verenlerin bir bölümü buna dahil, tamam.

Peki, ondan sonra öngörülen bir strateji var mı?

Varsa, o ne?

Bu şu anda meçhul.

Sevgi’nin, birebir tanıdığım ve dostluğunu paylaştığım arkadaşları arasında yer aldığım için Sevgi diyorum, aramızdan çok erken ayrılıyor, Sevgi Soysal’ın ruhu şad olsun:

... Bir kuşağın kendisinin ve çevresindeki ilişkilerin bilincine vararak, bunları değiştirmek üzere, geliştirdiği iç hesaplaşma amacıyla... Yürümek”.

Yürüyüşe devam...