Yalçın Doğan

25 Haziran 2016

Türkiye korkusu İngiltere’yi (Avrupa’yı) perişan etti

Elin ülkesinde referandum var, orasını bile karıştırmakta mahir hale gelen bir ülke burası

İngiltere’deki referandumda AB’den çıkmak isteyenler bütün kampanyayı “Türkiye tehlikesi” üzerine oturtuyor. Tam bir “Türkiye odaklı” kampanya.

Sadece yukarıdaki sloganlar değil, aynı zamanda örneğin, dünyanın en etkili kurumlarından BBC’de yayınlanan dört dakikalık film, tamamen bu tezi işliyor.

Aşırı sağcı “Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi” tarafından hazırlanan ve BBC’de yayınlanan film, Türkiye’nin AB’ye girmekte olduğu tezini ele alarak, bundan İngiltere’nin göreceği zararları anlatıyor.

Zarar sadece “ekonomik boyutlu” değil. Onun ötesinde, filmde Türkiye kaynaklı müthiş bir İslam karşıtlığı işleniyor. Artan imam hatip okulları, türbanlı kadınların hızla artmakta oluşu, Türkiye’de rayından çıkmış demokrasi ve hukuk devletinin İngiltere’ye vereceği zararlar, tam “korku filmi.”

Ve bu tez tutuyor, ilk kez bir üye AB’den çıkıyor.
 

Erdoğan-Cameron 
 

İngiltere’nin AB referandumu Türkiye odaklı hale gelince, AB’de kalma taraftarları da, aynı odakta ve bu kez ters yöndeki tezlerle ortaya çıkıyor.

İngiltere Başbakanı Cameron bu nedenle “Türkiye AB’ye ancak 3000 yılında girer” demek zorunda kalıyor.

İngiltere Maliye Bakanı “Türkiye’nin AB’ye üye olacağına inanan tek bir uzman yok Avrupa’da” diyor.

Bu ince politikanın farkına varamayan Tayyip Erdoğan Cameron’a çatıyor, “Bizimle başka türlü konuşuyor” diyerek. Oysa, adam ülkesini AB’de tutmaya çabalıyor. AB’den çıkarsa, ülkesinin başına neler gelebileceği kabusunu yaşıyor.

Şimdi o kabus dönemi başlıyor.

AB’nin temeli Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg’un katılımıyla Avrupa Kömür ve Çelik Birliği olarak 1951’de atılıyor. Sonra genişleme ve siyasallaşma süreci başlıyor. İngiltere AB’ye, o zamanki adıyla, Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmak istediğinde, iki kez Fransız vetosu ile karşılaşıyor, nihayet 1973’te üye oluyor.
 

Dover ve Cebelitarık
 

İngiltere’deki referandumda, oylamanın niteliğini göstermesi açısından ilgi çekici iki yer var. Dover ve Cebelitarık.

Dover İngiltere’nin güneyinde liman kenti. İngiltere’yi kıta Avrupa’sına bağlayan tünelin İngiltere kapısı.

Binlerce sığınmacının aylardır İngiltere’ye giriş yapmak için beklediği yer. Dover halkının korkulu rüyası, sığınmacılar.

Dover’de halk “AB’den çıkma” yönünde oy kullanıyor.

Sığınmacılar ile Türkiye arasında bağlantı kurarak.

Diğer örnek, Cebelitarık. İngiltere’nin Avrupa’daki tek sömürgesi. İspanya’nın güneyinde, Akdeniz kıyısındaki Cebelitarık yüzde 96 oranında “AB’de kalma” yönünde oy kullanıyor. Çünkü, ne sığınmacı korkusu var, ne Türkiye. 6 kilometre karelik alanda 35 bin insanın yaşadığı bir kasaba.
 

City of London
 

İngiltere’nin finans merkezi, aynı zamanda Avrupa’nın finans merkezi Londra’da (City of London) halkın yüzde 75’i “AB’de kalalım” oyu kullanıyor. Bu olağanüstü önemli ve çok tipik.

City of London küçük bir alan.

“ABD’nin 500 büyük şirketinin dörte üçünün ve tüm büyük bankaların burada şubesi bulunmaktadır.

Bu minik alanda uluslararası hisse ticaretinin yüzde 51.1’i, uluslararası vadeli işlemlerin yüzde 45’i, uluslararası Euro tahvil değişimlerinin yüzde 70’i, uluslararası döviz ticaretinin yüzde 35’i ve uluslararası ihraç edilmiş menkul kıymetlerin halkı satışının yüzde 55’i gerçekleşir.

Dünyanın günlük faiz oranını burası belirler.

Burası küresel off shore finans merkezidir. Cayman adaları gibi, İngiltere tarafından kontrol edilen on dört deniz aşırı bölge bu iş için kullanılır.

(...) Burada gizlilik içinde vergi kaçırılır kara para aklanır ve varlıklar için depolama yapılır”. (Soner Yalçın, Galat-ı Meşhur, s.26-27).

Bu özellikler nedeniyle, AB’den çıkmanın öncülüğünü yapanlar, referandum sonucunu “tekellere ve uluslarası bankalara karşı bir zafer”  olarak ilan ediyor.

Dünya kapitalizmi ve ticareti ve borsaları için bu kadar önemli bir bölge, sayılan özelliklerini AB’ye borçlu.

Şimdi AB’den çıkınca, ne olacak?

Dünya kapitalizmini bekleyen temel soru bu. Doların fırlaması, poundun 1986’tan bu yana, yani otuz yıldır en düşük değere inmesi AB’den çıkışın henüz ilk faturası.

İlk büyük çatlama, patlamanın kendisini ekonomide göstereceği tahminleri hızla çoğalıyor.

Bunun bir de siyasal faturası olacağı kesin.
 

Demokrasi güvencesi 
 

AB’den çıkma düşüncesinde olanlar, referandum sonucunu her ne kadar “bağımsızlık günü” ilan etseler de, iş o kadar kolay değil.

Referandum sonrasında ağır eleştirelerden biri de, Alman Başbakanı Merkel’e dönük. Sığınmacı politikası nedeniyle. Ve orada yine Türkiye. Merkel’e “Türkiye ile tek başına sığınmacı politikası” yürüttüğü için.

Siyasi açıdan Avrupa’da bir kaygı var.

AB’yi demokrasinin güvencesi olarak görenler, AB’nin çözülme sürecine girmesi haline, bu güvencenin ortadan kalkacağına inanıyor.

Avrupa’nın daha muhafazakar, demokratik değerlere daha az önem veren bir duruma düşebileceğini tahmin ediyor.

Referandum sonrası ayağa ilk kalkan Hollandalı muhafazakarlar. Onlar benzer bir ayrılığın Hollanda’da yaşanacağı görüşünde.
 

Türkiye'ye etkisi olumsuz
 

İngiltere’nin AB’den ayrılması, Avrupa’da bin türlü ekonomik ve siyasal sorunu beraberinde getirirken, daha önemlisi, pratik hayatı büyük ölçüde etkileyecek. Avrupa kendi derdine düşecek.

Bu Türkiye’yi,

  1. Ekonomik açıdan,
     
  2. Siyasi açıdan olumsuz etkiler.
     

Avrupa’nın ekonomik sıkıntılarından Türkiye’nin etkilenmemesi düşünülemez. Dolar kuru, petrol, ham madde ve ara malı, yatırım malları ilk etkilenecek ürünler arasında.

Siyasi olarak ise, Türkiye’deki demokratik çöküş, AB’nin ne kadar gündeminde kalır, orası ayrı.

Bizim için asıl hayati nokta şu:

Türkiye’nin DNA’sını bozan, hukuk devletine ve demokratik düzene çomak sokan AKP iktidarı, şimdi de İngiltere’yi ve AB’yi karıştırıyor.

Elin ülkesinde referandum var, orasını bile karıştırmakta mahir hale gelen bir ülke burası.