Yalçın Doğan

14 Haziran 2019

Trump ve Rashomon etkisi

Her gün bu kadar yalan söyleyen ve yalan söylediğini bilen bir lider aynaya baktığında ne hisseder?..

"Bu bir elma, bazıları size bunun ‘muz’ olduğunu söylemeye çalışabilir, tekrar tekrar ‘muz’ diye haykırabilir, büyük harflerle ‘MUZ’ diye yazabilir, hatta bunun bir ‘muz’ olduğuna inanmaya başlayabilirsiniz, ama değil, bu bir elma”.

Bu bir reklam filmi. “Propagandanın gücünü’ gösteren bir reklam. Söyleye söyleye, sizi “elmanın muz olduğuna” inandırmaya çalışan bir örnek.

Siyasette ve ülke yönetimlerinde tarihin her döneminde, her ülkede çok sık rastlanan beyin yıkama yöntemi.

Yalan söyleme, gerçekleri saptırma, gerçekleri saklama üzerine kurulu klasik yöntem.

Günde 5.9 yalan

Günümüzdeki gerçekleri saptırma ve yalan söyleme şampiyonlarının başında Amerikan Başkanı Trump geliyor.

Tespit Amerika’nın en saygın gazetelerinden Washington Post’a ait:

“Başkan Trump öylesine büyük bir hızla ve aralıksız yalan söylüyor ki, görevde bulunduğu ilk iki yıl içinde topluma söylediği yanlış ve yanıltıcı bilgilerin sayısı 2.140’ı geçmiş durumda. Bu, günde ortalama 5.9 yalan anlamına geliyor”. (Michiko Kakutani, Hakikatin Ölümü, s.15).

Bir kaç ay önce Türkçeye çevrilen Kakutani’nin kitabı Trump dönemindeki yalanlarla “gerçeğin nasıl öldüğünü ve bu ölümün Amerikan toplumu ile birlikte dünyaya nasıl zarar verdiğini” anlatıyor.

Kakutani Yale Üniversitesinde İngiliz Edebiyatı okuyor, ardından New York Times gazetesinde edebiyat eleştirileriyle tanınıyor. Edebiyat eleştiri dalında Pulitzer Ödülü kazanıyor.

Yazdığı kitap Trump örneğinden yola çıkarak, ülkeleri yöneten liderlerin söyledikleri yalanlarla, “sahte haberlerle gerçeği nasıl çarpıttıklarını” gözler önüne seriyor.

Düşünün, bir lider her gün ortalama 5.9 yalan söylüyor.

Neredeyse, doğru konuşmuyor!..

Kurosawa’nın filmi

Trump’ın adı ne zaman geçse, entelektüel çevrelerde akla ünlü İspanyol ressamı Goya’nın bir tablosu geliyor:

“Hakikatin Ölümü”.

Tabloda Hakikat Tanrıçası Veritas’ın ölümü resmediliyor.

Trump da, her gün gerçekleri öldürüyor.

Gerçeğin ölümü üzerine çeşitlemelerde akla ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın 1950’lerde çektiği “Rashomon” filmi geliyor.

Daha sonra sosyal bilimlere “Rashomon Etkisi” olarak geçecek filmde çarpıcı olan şu.

Ortada bir cinayet var. Cinayetin de dört tanığı var.

Dört tanık cinayeti kendilerine göre anlatıyor ve hiç birinin anlatımı diğerlerinin anlatımına uygun düşmüyor.

Gerçek öyle çarpıtılıyor ki, katilin kim olduğu anlaşılamıyor.

Trump da, Amerika’ya ve dünyaya öyle yalan söylüyor ki, gerçek ne, tahmin etmek güçleşiyor.

Tam sadakat

Böyle bir ortamda, bir ankete göre, dünyada Amerika’ya güven tüm zamanların en düşük noktasına geriliyor, yüzde 30’a.

Peki, bu kadar yalan söyleyen bir kişiyi halk nasıl seçiyor?..

Çok basit.

Göçmenlerin yüzde 68’i oylarını Trump için kullanıyor. (M.Kakutani, a.g.k.,s.25).

Seçim ötesinde, Trump görevde iken, söylediği yalanlar ne oluyor?..

Halkı yalanlarına inandırıyor.

Nasıl?..

Çok ilginç:

“Cumhuriyetçi Parti onun yalanlarını haklı çıkartacak mazeretler üretiyor. Bu destekçiler için ahlak, malili güvenlik, mali sorumluluk daha sonra geliyor, önce Trump’a destek”. (A.g.k., s. 42).

Kim bunlar?..

Troller!.. (A.g.k., s.109).

Nazi döneminden yakından bilinen, “lidere tam sadakat” kuralının günümüzdeki uygulaması.

Hitler vari bir uygulama:

“Lider ne derse doğrudur, yaşanan bir olay için lider, hiç olmadı, derse, o olay olmamıştır!..

Ya da tersi, olmayan bir olay için, oldu derse, o olay olmuştur!..” (A.,g.,k., s.45).

Tam bir propaganda fırtınası.

Nasıl ayakta duruyor?

Her gün bu kadar yalan söyleyen ve yalan söylediğini bilen bir lider aynaya baktığında ne hisseder?..

Kolayı var!..

“Bir internet kanalının haberine göre, Trump’a günde iki kez kendisiyle ilgili olumlu haberler içeren bir dosya sunuluyor. Bu dosyada sadece onu takdir eden tweetler, yalakalık yapan TV programlarının dökümü, övgü dolu haberler ve güçlü göründüğü fotoğraf kareleri yer alıyor”. (M. Kakutani, a.g.k., s.26).

İyi hikâye, kendi pişirmese de, adamları yeteri kadar pişiriyor.

Ve dosyaları görünce, Trump ortaya çıkıyor, fütursuzca:

“Fikri önemli olan benim”.

Aldığı propaganda desteği sayesinde, rakiplerine pervasızca “Sahtekar Hillary” ya da “Deli Bernie” diye sık sık hakaret etmekte kendini serbest hissediyor.

Göbbels bu işin dehası

Tarihte yalan ve propaganda denildiği zaman, akla öncelikle kim geliyor:

Göbbels!.. Hitler’in Propaganda Bakanı ve en yakın ekibinden biri...

Almanya dünyaya savaş açıyor, Göbbels boş durmuyor:

“Führer’in çağrısı bizim için kutsal emirdir. Bütün dünya bize karşı komplo kurdu ama, onlara nasıl güçlü olduğumuzu göstereceğiz”. (Antony Beevor, Berlin’in Düşüşü, s.72).

“Führer”, yani Hitler.

Göbbels dur durak bilmiyor, en kötü durumda bile, Hitler’i korumaya devam ediyor. Savaşın artık Almanya için bir felaketle sonuçlanmaya doğru gittiği günlerde, 1945 Mart ayında en kritik mevzilerden biri olan Regamen Köprüsü elden çıktığında:

“Hitler ve Göbbels’in bu felaket karşısında gösterdiği tek tepki vardı, suçu başkalarına yıkmak”. (A.Beevor, a.g.k., s.178).

Trump’a dikkat

Bizde bir deyim vardır ya, “tek ayak üstünde kırk yalan atar” diye...

Türkiye’nin karşısında işte böyle bir Amerikan Başkanı var.

Her an, her şey yapabilir. Diplomasinin Anglo Sakson deyimindeki gibi, “unpredictable”, yani ne yapacağı hiç belli olmayan, öngörülemeyen biri.

S - 400’ler, F - 35’ler, ambargo, “müttefik ve dost” derken, Türkiye’nin ayağını denk alması iyi olur.

Baksanıza, kendi ülkesinde bile, gelmiş geçmiş ABD Başkanları arasında bu kadar eleştirilen, bu ölçüde güvenilmeyen ve her gün kendisiyle açık açık alay edilen bir Başkan ilk kez sahneye çıkıyor.

Onun lehinde tek bir olgu var:

Amerika’da ekonomi iyi gidiyor.

Ötesi, sadece yalan!..