Yalçın Doğan

21 Nisan 2021

Ruhsar Pekcan Hanımefendi, bu örnekler size ne anlatıyor?..

Açıklamada, piyasa fiyatlarının altında denmesine rağmen, yine de kendi bakanlığına satış yapması siyasal etikle bağdaşıyor mu?

Ali Cenani Bey... Ticaret Bakanı...

Sadece Ticaret Bakanı değil, aynı zamanda "Kurtuluş Savaşı'na katılmış, Güney cephesinin örgütlenmesinde rol almış" ünlü Cumhuriyetçilerden biri.

1928... Başbakan İsmet İnönü...

Un ve bazı gıda ürünlerinin fiyatları yükseliyor, o artışı önlemek üzere Ticaret Bakanlığı'na 500 bin lira veriliyor.

Ancak, bu paranın harcanmasında Bakan Ali Cenani Beyin "yolsuzluk yaptığı" iddiaları sonucunda Başbakan İnönü şahsen olayın üzerine gidiyor, Ali Cenani Beyin dokunulmazlığı kaldırılıyor, Yüce Divan'da yargılanıyor, bir ay hapse, 170 bin lira da tazminat ödemeye mahkûm ediliyor.

"Kurtuluş Savaşı'na katılmış olması, yolsuzluk iddialarının araştırılmasını önlemiyor."

Ve de Başbakan İnönü'nün savaş sırasında arkadaşlarından biri!..

Türkiye Cumhuriyeti'nde, 1923 - 2002 arasında hangi hükümet olursa olsun, "yolsuzluk iddiası" denildiğinde, akan sular duruyor.

O da ticaret bakanı

1964... CHP - AP koalisyonu... Başbakan yine İsmet İnönü...

"Ticaret Bakanı Mehmet Baydur."

İngiltere'de bir firmaya 52 bin 500 ton arpa ihraç ediliyor. İhracat sırasında, fiyatla bağlantılı yolsuzluk iddiaları ortaya atılıyor.

Mehmet Baydur istifa ediyor. İstifası yeterli görülmüyor, Yüce Divan'da yargılanıyor.

Ve beraat ediyor. Ancak, görevine dönmüyor.

"Yavuz - havuz olayı"

1927... Bizim ünlü zırhlımız, Almanların bize verdiği "Yavuz savaş gemisinin" onarılması söz konusu.

Bahriye Bakanı İhsan Bey...

Yavuz'un onarımında yolsuzluk iddiasıyla görevinden alınıyor. Soruşturma açılmasını isteyen ve o önergeyi veren "bizzat Başbakan İsmet İnönü".

Önemli bir özellik ve yöneticilik sorumluluğu:

"İsmet Paşa hiçbir zaman yolsuzluk iddialarını görmezlikten gelmek ya da üstünü örtmekten yana değil, tersine, hep üzerine gidiyor."

Yüce Divan'da Bahriye Vekili İhsan Bey görevi kötüye kullanmaktan dolayı iki yıl hapse mahkûm ediliyor.

Balkan savaşı gazisi

Mahmut Muhtar Katırcıoğlu Paşa...

Balkan Savaşında 3. Ordu Komutanı, savaşa fiilen katılıyor ve yaralanıyor, yani "Gazi".

1910 ve 1912 yıllarında iki kez Bahriye Nazırı, sonra Berlin Büyükelçisi.

Bir İngiliz firmasına yaptığı ödeme nedeniyle "Hazineyi zarara uğratmak" iddiasıyla 1929'da Yüce Divan'a gönderiliyor. İngiliz firmasına ödenen 22 bin Türk Altınının yüzde 5 indirimle, Mahmut Muhtar Paşa'dan tahsil edilmesine karar veriliyor.

"Yolsuzluk iddiaları, bir zamanlar bu ülkede savaş kahramanlığı ya da Gazilik bile tanımıyor!.. Yolsuzluğu yapan kim ise, o cezalandırılıyor, hem de Başbakanların girişimiyle."

Sonra başbakan bile oldu

1943... Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü...

Kahve ithalatında yolsuzluk yapıldığı iddiaları üzerine Bakan Ürgüplü:

"Adımın karıştığı yolsuzluk iddiasıyla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Bu heyetin selametle çalışması için benim Bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir, aksi halde komisyonu etkilerim."

Ürgüplü Yüce Divan'da yargılanıyor ve aklanıyor. Bu siyasi ahlak tavrı hukuk fakültelerinde halen örnek olarak okutuluyor.

Suat Hayri Ürgüplü 1965'te sekiz ay süreyle "tarafsız ve güvenilir bir kişi" olarak Başbakanlık yapıyor.

Babası için ilan

Biraz daha günümüze doğru...

1992... SHP'li Devlet Bakanı Güler İleri...

Babası vefat ediyor, Güler Hanım Bakanlığın bütçesinden gazetelere ölüm ilanı veriyor. Güler Hanım yanlış yapıyor.

Bu ortaya çıkınca, daha fazla uzatmıyor ve Bakanlıktan istifa ediyor.

Bir kritik telefon

5 Ocak 2015... Ünlü 17 - 25 yolsuzluk iddiaları soruşturmasında karar günü...

Meclis'te dönemin dört Bakanı Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar'la ilgili yolsuzluk iddialarını soruşturmakla komisyonun son toplantısı. Bu dört Bakanın Yüce Divan'a gönderilmesi için kararın verileceği toplantı.

Karar için tam oylamaya geçileceği sırada... Ve komisyonda belki de, dört Bakanın Yüce Divan'a gönderilmesi eğilimi ağır basarken...

Komisyon Başkanı AKP'li Hakkı Köylü'ye bir telefon geliyor. Kimden geldiği belli değil. Köylü dışarıya çıkıyor, biraz sonra hayli gergin, komisyona dönüyor ve...

"Dört Bakanın Yüce Divan'a gönderilmesi reddediliyor!.." 

Bir başbakan 19 bakan

AKP iktidarı boyunca, Meclis'te değişik zamanlarda muhalefet yolsuzluk iddialarını gündeme getiriyor ama, hiç bir iddia soruşturulmuyor.

Buna karşılık, geçmişte Yüce Divanda bir Başbakan ve 19 Bakan yargılanıyor. Başbakan Mesut Yılmaz aklanıyor, Bakanlardan çoğu ceza alıyor, aklananlar da var.

Huzurlarınızda Ruhsar Pekcan

Bütün bu örneklerden sonra...

Günümüzde çarpıcı bir iddia var:

"Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın, kendi şirketinden başında bulunduğu Bakanlığa 9 milyon liralık dezenfektan sattığı" öne sürülüyor.

Sattı mı, satmadı mı?.. İddia doğru mu, değil mi?.. Sattı ise, bu siyasal etikle bağdaşıyor mu?.. Sattı ise, Bakanlıktan istifa etmeyi düşünüyor mu?.. Satmadı ise, neden bir açıklama yapmıyor?..

Sayın Bakan Ruhsar Pekcan Hanımefendiye bu sorular bir kaç gündür soruluyor, "Karar" Gazetesi olayı manşetine taşıyor, CHP milletvekili Ali Öztunç iddiayı Meclis'e getiriyor.

"Ama, Sayın Bakan Ruhsar Pekcan Hanımefendi bu sorular karşısında, bu satırların yazıldığı dün öğleden sonra saatlerine kadar sessizliğini koruyor!..

Benzer biçimde Pekcan Hanımefendiyi Bakanlık koltuğuna getiren ve her konuda mutlaka tepki gösteren Tayyip Erdoğan da, şimdi sessiz!.."

Bir zamlanlar en sorumlu konumda oturan İsmet Paşa ve bugün Tayyip Erdoğan...

Yolsuzluk iddiaları karşısındaki tavırlarında ne gibi farklılık var, onu da siz bulun!..

Ticaret Bakanlığından açıklama

Ticaret Bakanlığı iddialara ilişkin olarak yaptığı açıklamada, Nanoksia Biyoteknoloji şirketinden 507 bin 880 liralık ürün alındığını doğrularken, "Piyasa fiyatlarından oldukça aşağıda, usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirildi" dedi. 

Bakan'ın kendisinden ise hâlâ ses yok.

Açıklamada, piyasa fiyatlarının altında denmesine rağmen, yine de kendi bakanlığına satış yapması siyasal etikle bağdaşıyor mu?

* * *

Türkiye artık dünya rekortmeni!..

"Şahsım" diyor ya, "Korona salgınında mücadelede en başarılı ülkelerden biri biziz" diye...

23 Mart'ta 26.182 vak'a sayısı ve 138 vefat var, 19 Nisan'da ikiye katlanıyor, vak'a sayısı 55.149 ki, bir ara 62 bini geçiyor, vefat sayısı 341'e yükseliyor.

Kısa sürede bu korkunç artış karşısında doktorlar TV'lerde feryat ediyor, hastanelerde doluluk oranı artık yüzde yüzlere dayanıyor.

Artışı dikkate alan İngiltere, Almanya ve Rusya Türkiye'ye turist göndermeyi yasaklıyor.

"Nüfusuna oranla, Türkiye dünyada vak'a sayısı açısından artık ilk sırada yer alıyor."

Buna rağmen, ne "Şahsım", ne de bir başka sorumlu nasıl bir önlemler dizisi alınacağı konusunda ağzını açmıyor!..

İnsanlar ölüyor, vak'a sayısı tırmanıyor ve bunlar bu ülkeyi yönettiklerini sanıyor!..


*Bu yazı yayına girdikten sonra gece yarısı kabinede yapılan revizyonla Ruhsar Pekcan Ticaret Bakanlığı'ndan alındı; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da ikiye bölündü.