Yalçın Doğan

26 Mayıs 2021

Soylu'nun demagojileri karşısında suskun gazeteciler

Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz adına üzgünüm

Yok çocukken gazete almaya gitmek, yok sigortacılık yapmak, yok bilmem hangi tarihte şu partide ilçe başkanı olmak, yok bilmem hangi tarihte aynı partide il başkanlığı mücadelesine girmek, yok bilmem hangi tarihte, kimsenin bilmediği bir gazetenin haberlerini uzun uzun anlatmak, yok bilmem hangi tarihte kimle, nasıl arkadaşlık yapmak...

Anlatıyor da, anlatıyor... Yirmi, otuz yıllık, kimseyi ilgilendirmeyen 'hikâyeler!.."

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Habertürk'te Türkiye'yi sarsan Sedat Peker'in iddialarına "yanıt vermek" üzere dört gazetecinin karşısına çıkıyor.

"Yanıt vermek" mi?..

Bu sorunun karşılığı dün haberlerde var. Soylu'ya soru sormak üzere, onun karşısına dört gazeteci oturuyor.

"Program üç saat sürüyor, üç saatlik programda:

- İsmail Saymaz 3 dakika 17 saniye,

- Merdan Yanardağ 2 dakika 38 saniye,

- Veysi Ateş 1 dakika 14 saniye,

- Mehmet Akif Ersoy 54 saniye konuşabiliyor ya da soru sorabiliyor!..

Yani, kendisine soru sorulması için gazetecilerin karşısına geçen Soylu programın tamamında, üç saate yakın konuşuyor!.."

Kim bir soru sormak istese, hemen "bir saniye" diye araya giriyor, başlıyor "hayat hikâyesi" anlatmaya.

Yanardağ ve Saymaz

O kadar kısıtlı süreye mahkûm olan, o süreyi aşamayan, zorlayamayan gazeteciler, sorabildikleri soruları da, Soylu "sigortacılıktan, 1990'larda ilçe başkanlığından" verdiği örneklerle kaynatıyor.

Zaten daha programın başında, Soylu "tek bir soru sorulamadan, tam elli dakika konuşuyor", programın üçte biri geçiyor.

Gelelim gazetecilere...

Programın moderatörlüğünü yapan Kübra Par ne yazık ki, amatör, çok zayıf ve çok yetersiz kalıyor. Araya girip de, söylemeye çalıştığı sözleri Soylu hiçbir biçimde dikkate almıyor, bildiğini okuyor. Program Soylu'nun istediği gibi devam ediyor. Kübra Par ikide bir, "Her türlü soruyu serbestçe soracağız" diye diye, zaman akıp gidiyor.

Gazeteciler arasında benim asıl merak ettiğim, üzerinde durduğum iki kişi Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz.

"Hem Merdan Yanardağ'a, hem İsmail Saymaz'a güvenirim, ikisi de, hiç tartışmasız çok değerli gazeteci. İkisi de, hele de bu dönemde gerçek gazeteciliğin yüz akları arasında.

Ancak...

Soylu karşısında ikisi de, onlardan beklenmeyecek ölçüde pasif kalıyor.

İkisi de, Soylu'nun anlattığı iddialarla uzak yakın ilgisi olmayan hayat hikâyelerini öyle dinliyor.

Bildiğimiz biçimde atak olmaları gerekirken, Soylu'nun sözlerini araya girerek, onun 'bir saniye' aldatmacalarına aldırmadan, onun sözlerini kesmek yerine, dinliyorlar."

Gerçekten şaşırıyorum.

Diğer iki gazeteciden Veysi Ateş zaten iktidara yakın, Mehmet Akif Ersoy ise, deneyimsiz bir arkadaş.

Dış güçler nakaratı

Sedat Peker'in iddiaları karşısında Soylu ne söylüyor?..

Yıllardır ezberlenen nakaratı tekrarlıyor:

"Dış güçler!..

Türkiye'ye tuzak kuruyorlar!..

Türkiye'ye operasyon çekiyorlar!.."

"Dış güçler tuzak kurarken", uyuşturucu ile ilgili nasıl olduysa, sorulabilen bir soruya verdiği yanıtta kendi kendine çelişkiye düşüyor:

"Uyuşturucu ile mücadelede Avrupa bizi övüyor."

Bize operasyon çekiyorlar ama, bu arada bizi övüyorlar!..

Eh, dış güçler operasyon çekerken, "istifa eder mi?.." Asla!..

Para sayma makinesi

Üç saatlik palavra, oyalama ve kimseyi ilgilendirmeyen ayrıntıları anlatırken, yine de çok fena bir açık veriyor, AKP adına, o çok sevdiği "Resi'i" adına bir açık. Oğlu ile ilgili bir olayı aktarırken, kendisini savunuyor:

"Benim oğlumun arabasından bir şey çıkmadı, ama eski Bakanın evinden para sayma makinesi çıktı."

17 - 25 yolsuzluk iddiaları döneminde, rüşvet ve görevi kötüye kullanma iddialara adı karışan Bakanlardan Muammer Güler'i kastediyor, o tarihte Güler'in oğlu gözaltına alınıyor.

Ya sonra?..

"Muammer Güler dahil, adı rüşvet iddiasına karışan Bakanlar Egemen Bağış, Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar Meclis'te aklanıyor, Tayyip Erdoğan onları Yüce Divan'a gitmelerini engelliyor."

Önceki akşam Soylu bu sözüyle, o tarihteki rüşvet iddiasına göndermede bulunuyor.

Bugün de, yolsuzluk iddiaları var ve bugün de Erdoğan'ın kılı kıpırdamıyor. Zaten hangi yolsuzluk iddiasının üstüne gidiyor ki?.. Sondan bir önceki örnek, "Ruhsar Pekcan skandalı".

Susurluk ve Türkbank

Oysa...

1996 Susurluk...

Kazadan dört gün sonra İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'la ilgili Meclis'te gensoru, beş gün sonra Ağar istifa ediyor, dokuz gün sonra Meclis'te Araştırma Komisyonu kuruluyor.

1999 Türkbank skandalı..."Başbakan Mesut Yılmaz istifa ediyor".

2002'de Kasım ayında AKP iktidara geliyor, tam bir ay sonra 9 Aralık'ta "Türkbank ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu" kuruluyor. Bir buçuk yıl süren komisyon çalışması sonucunda, 2004 Haziran ayında AKP Mesut Yılmaz'ı ve bir Bakanı Yüce Divan'a gönderiyor.

Ya şimdi?.. Yat kulak arkasına!..

Yargıyı da suçladı

Soylu "Hepsini anlatırım" diyor, hiçbir şey anlatmıyor.

"Bol demagoji, bol Tayyip Erdoğan övgüleri, bol parti propagandası, bol namus, şeref yeminleriyle" bir kaç kez yine açık veriyor ve "yargıyı suçluyor!.."

"Yargı harekete geçmiyor, ben ne yapayım!.."

Bu durumda haydi görelim Adalet Bakanını, görelim savcıları... Bir değil, üç, beş, on savcı çıksın ve iddiaları soruşturmaya başlasın!..

Eğer, yargı siyasetten bağımsız ise!..

Soylu, hiç bir savcının harekete geçemeyeceğini adı gibi biliyor, onun için yargı aleyhine serbest atışa devam ediyor.

Dün sayısız e-posta ve mesaj alıyorum, Soylu'nun karşısına oturan gazetecilerle ilgili olumlu tek söze rastlamıyorum.

Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz adına üzgünüm.

 

* * *

Peynir, maske, Venezuela

Sedat Peker'in iddiaları arasında "Kolombiya'dan geldiği öne sürülen 4 ton 900 kilo uyuşturucu" var.

İddialara göre, uyuşturucu "peynir kutuları içinde" geliyor.

21 Ağustos 2020'de Türkiye ile Venezuela arasında imzalanan ticaret anlaşmasına göre, 4 bin 611 adet ürün gümrük vergisi dışında bırakılıyor. O ürünler arasında Türkiye'nin Venezuela'dan "bin ton peynir ithal edilmesine" ilişkin bir madde var.

Yeni Ticaret Bakanı Mehmet Muş dün "Venezuela'dan ne 2020'de, ne de 2021'de tek gram peynir ithal edilmediğini" söylüyor.

O zaman, o anlaşmada neden bin tonluk peynir ithalatı öngörülüyor?.. Artık hiçbir açıklamaya güven duymuyorum.   

Sedat Peker ayrıca eski Başbakan Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım'ın Venezuela'ya gittiğini söylüyor.

Binali Yıldırım oğlunun gittiğini doğruluyor, "Sedat Peker iftira ediyor, yalan söylüyor, şiddetle reddediyorum" dedikten sonra:

"Oğlum Covid'le mücadele çerçevesinde oraya test kiti ve maske dağıtmaya gitmiştir."

CHP Sözcüsü Faik Öztrak bu açıklamayı objektif verilerle eleştiriyor:

"Erkan Yıldırım'ın Venezuela'ya gittiği tarihte Türkiye'de vak'a sayısı 15.755, Venezuela'da  317'dir. Aynı tarihte Filistin'te vak'a sayısı 1.329'dur.  Madem yardım edecektiniz, vak'a sayısı Venezuela'dan dört kat daha fazla olan Filistin'e neden gitmediniz?.."

Doğru ve masum bir gözlem.

Bir kere güven kaybolmaya görsün, hiçbir açıklama yerine oturmuyor.