Yalçın Doğan

13 Haziran 2019

S - 400 depreminin ardılı: IMF

Kulislere düşen iddiaya göre, Türkiye ile IMF (Uluslararası Para Fonu) ile hafif tertip flörte başlıyor, 2001’den bu yana, on sekiz yıllık aradan sonra.

“Biz o günleri geride bıraktık...

IMF bize değil, artık biz IMF’ye para veriyoruz...

Önceki hükümetlerden bize kalmış olan IMF’ye borçları ödedik...

IMF’ye gitmek filan yok artık...”

Bu sözler tıpkı, bir zamanlar “İmralı’ya gidildi, gidilmedi, Apo ile görüşülüyor, görüşülmüyor, görüşen şerefsizdir” sözlerinin ardından, “İmralı’ya gidilmesine ben emir verdim” hikayesine benziyor.

Bu tür gelgitler ve çelişkiler AKP iktidarında farklı konularda pek çok kez yaşanıyor. Söz konusu AKP iktidarı ise, olağandır, garip değildir, normaldir.

İç politikada, dış politikada, ekonomide, hukuk sisteminde, devlet yönetiminde, v.s.

Pabuç pahalı

İç politikada son örnek, 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri.

Ekibi önce “Erdoğan’ın İstanbul’da 39 ilçede miting yapacağını” açıklıyor ama, bayramdan sonra “o mitinglerden vazgeçildiği” ortaya çıkıyor.

Çünkü, iş artık Ekrem İmamoğlu - Binali Yıldırım seçimini aşıyor, resmen ve açıkça ve hasseten ve de özellikle ve kati bir biçimde “İmamoğlu - Erdoğan rekabetine” dönüşüyor.

Ve Erdoğan on yedi yıl sonra ilk kez böyle bir rekabetten çekiniyor, ürküyor.

Onun için ne Binali Yıldırım’la birlikte görünüyor, ne de onun için miting düzenlemeye yanaşıyor.

“Kaybederse, Binali kaybetti” masalı!.. “Benimle ilgisi yok, Binali kaybetti” avuntusu!..

Çok geç, bu saatten sonra yemezler!..

Erdoğan iki ay boyunca kendisini İmamoğlu’nun karşısına koyuyor ve geriye düşüyor.

Şimdi kendini kurtarma çabasında.

IMF ile flört

Rivayet odur ki, kulislere düşen iddiaya göre, Türkiye ile IMF (Uluslararası Para Fonu) ile hafif tertip flörte başlıyor.

Yani, Türkiye için yeni bir IMF Programı, 2001’den bu yana, on sekiz yıllık aradan sonra.

Yıllar yılı, Türkiye’nin IMF ile yaptığı anlaşmaların ki, teknik adıyla, “stand by” deniyor, onların yaklaşık yirmi tanesini fiilen okumuş ve ayıptır söylemesi, IMF - Türkiye ilişkilerinde ilk Türkçe kitabı yazmış biri olarak, (“IMF Kıskacında Türkiye 1946 - 1980”), şunu söyleyebilirim:

“IMF programı acıdır, ilk ağızda ücretlerin dondurulmasını, kamu ürünlerine zam yapılmasını, TL’nin dolar karşısında yeniden ve iyice düşürülmesini, bütçede çok ciddi tasarrufa gidilmesini, yatırımların asgariye indirilmesini” öngörür.

Geniş halk kitlelerini perişan eder.

Yatırımların durduğu, bütçe açıklarının büyüdüğü, iç ve dış borçların hızla yükseldiği, tasarrufların düştüğü, enflasyonun yükseldiği, TL’nin değer kaybettiği, işsizlerin arttığı bir ekonomide aylardır “kriz” çanları çalıyor.

Krizin başlarında, Erdoğan “kriz miriz yok” diyerek, önüne gelene fırça atıyor.

Bundan on beş gün önce ise, “kriz bitti” diyor.

Hani, “yoktu”, olmayan kriz şimdi nasıl bitiyor?.. “Bitti” demesi olağandır, garip değildir, normaldir.

Kaldı ki, kriz bitmedi!.. Bittiği filan yok!.. Üstelik, daha da derinleşmesi bekleniyor.

Zaten bitmediği içindir ki, İmralı örneğindeki gibi, IMF ile çaktırmadan bağlantı kuruluyor.

Amerika var Amerika

Şimdi gelelim, zurnanın zırt dediği yere.

IMF’ye üye ülkeler oraya her yıl belli bir katkı payı sunuyor, her ülkenin belli bir kotası var. En yüksek kota, yüzde 16.5 ile Amerika’ya ait.

IMF ile anlaşmaya varan, “stand by” imzalayan ülkeler IMF’den belli bir para çekiyor. Yaptığı anlaşmaya göre, yüz milyon, iki yüz milyon dolar.

Ne var ki...

Bir acı gerçek...

IMF’nin para çekmeye izin vermesi için IMF’den yüzde 85 oranında onay alınması gerekiyor.

Amerika’nın kotası yüzde 16.5 olduğu için Amerika’sız oran yüzde 83.5’ta kalıyor, diğer deyişle, Amerika onay vermeden IMF’nin yolları kesik!..

S - 400 ve devamı

Ancak...

Türkiye ile Amerika ilişkileri “papaz” vaziyetinde. Rusya’dan alınması söz konusu olan S - 400 füzeleri nedeniyle.

Füzeleri alırsa, Amerika Türkiye’yi ambargo koymakla tehdit ediyor. Bunu da, kamu oyuna açıkladığı mektuplarla Ankara’ya bildiriyor. İş mektupla kalmıyor, iki günde bir Beyaz Saray ya da Pentagon bu yöndeki tehdidini basın toplantıları ile tekrarlıyor.

Soru şu:

Türkiye IMF ile gerçekten masaya oturur ve bir anlaşma söz konusu olursa, sizce Amerika yüzde 16.5’luk onayını verir mi, vermez mi?..

Sismoloji deyimleriyle, “S - 400’lük bir depremin ardılı IMF olur mu olmaz mı?”

Öyle bir sarmal ki, neresinden tutsan, elinde kalıyor.