Hiçbir yazar kitap yazamıyor, hiçbir ressam sergi açamıyor, hiçbir gazeteci gazetecilik yapamıyor, hiçbir sanatçı sahneye çıkamıyor. 1930’ların Almanya’sında bu meslekleri icra edebilmenin tek bir koşulu var, “Nazilerden yana olmak”.
Oldun mu, sırtın yere gelmiyor. Diğerleri işsiz kalırken, Nazi üyesi gazeteci, ressam, yazar dünyanın parasını kazanıyor.
Düzenin gazetesi “Angriff” (Saldırı ya da Atak) listeler yayınlıyor, iş verilmesi sakıncalı yazarların, sanatçıların, gazetecilerin isimlerini. Gazetenin sahibi, gazete dışında pek çok işe girişiyor, ona özel vergi bağışıklığı tanınıyor.
Gazetenin müthiş bir yazarı var, Joseph Göbels, Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı. Gazete sahibi ile sıkı dost, yazıları karşılığında ayda 300 bin Mark alıyor.
Oysa, Göbels Hitler’in emrine girmeden önce, üstelik edebiyat doktorası var, yazdığı kitapları kimse basmıyor, yazar olarak iş bulamıyor. Ama, şimdi paraya para demiyor. Nazi Almanyası’nın en zengin kişilerinden biri.
Sağ ayağı 3.5 santim kısa, kafası vücuduna göre büyük, kahverengi gözlü, 1.60 boyunda. Yani, o inandığı “üstün ırk” ile benzerliği yok.
Buna karşılık, Hitler’i iktidara taşımakta, Alman halkını savaşa ikna etmekte üstüne yok. Yazması, çizmesi kötü ve fakat tam bir propaganda makinası. İşte, onun gerçekleri:
“Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün. Propagandanın sevimli ve doğru olması beklenmez. Amaç insanları ikna etmektir. Propaganda popüler olmalıdır, entelektüel olarak hoşa giden değil. En parlak propaganda tekniği, tek bir temel amacı sabit tutmaktan geçer. O amacı defalarca tekrar etmek gerekir.
İnsanların beyin tembelliğini gördükçe, her istediğimizi yapabileceğimizi anladık. Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır.”
Bu sözler dünyanın her yerinde ve her zaman geçerli. Tecrübeyle sabit.
1930’ların dünyasında en yaygın kitle iletişim aracı radyo. Göbels’in radyoyu keşfetmesi çok zaman almıyor. Radyo aracılığı ile hem Alman halkına, hem dünyaya ulaşıyor. Almanya teknik olarak, kısa süre içinde ucuz radyo üretimine geçiyor, milyonlarca radyo Almanya’nın en uzak köşelerine kadar yayılıyor. 1930’larda radyo, günümüzde televizyon ve gazeteler, kısaca “medya”. Bunu da açıkça söylüyor:
“Radyo olmasaydı, iktidara gelemezdik ve geldikten sonra iktidarı etkin olarak kullanamazdık”.
Medya, her çağda, her devirde çok etkin, o nedenle de her iktidarın ele geçirmek için yanıp tutuştuğu araçların başında geliyor.
Göbels’in radyo aşkını yine Hitler’in en sadık adamlarından Silahlanma Bakanı Albert Speer Nürnberg Mahkemesi’nde yargılanırken tamamlıyor:
“Radyo sayesinde 80 milyon Alman’ın özgür düşünme imkanını ellerinden aldık”.
İktidarda iken, hayat toz pembe, ancak yenilginin sesleri duyulmaya başladığında iktidar sahipleri birbirine düşüyor. Karşılıklı suçlamalarla yaklaşan son, sadece Alman halkı için değil, Hitler ve Göbels için de, tam bir trajedi.
Savaşta yenilgi kesinleşince, Hitler’in Berlin’deki sığınağında Göbels önce altı çocuğunu zehirleyerek öldürüyor, ardından eşini, sonra da intihar ediyor.
İktidarının şanlı günlerinde tarihe düştüğü notlardan biri unutulacak gibi değil:
“Arkamızda bütün köprüleri yıktık. Tarihe ya çok büyük devlet adamları olarak geçeceğiz ya da en büyük suçlular olarak”.
Tarihe nasıl geçtikleri çoktan belli.
Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün Göbels’den söz edince, belleğimi şöyle bir yokladım, yukarıdaki satırlar düştü yazıya.