Yedi yıl önce...
Meclis İnsan Hakları Komisyonu...
O komisyondaki AKP'liler açıklama yapıyor:
"Yakında İnsan Hakları Eylem Planı açıklayacağız."
Aradan beş yıl geçiyor.
İki yıl önce...
Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun pek çok toplantısında hep "İnsan Hakları Eylem Planı" konuşuluyor.
Geçen yıl Adalet Bakanı aynı komisyona geliyor:
"Yakında İnsan Hakları Eylem Planını açıklıyoruz."
Üç gün önce nihayet açıklanıyor. Planın son bölümünde bir cümle dikkat çekiyor:
"Planın uygulama süreci iki yıl olarak öngörülmüştür."
Yedi yıl önce başlıyor, uygulama iki yıl sonraya uzanıyor.
Yedi yıl önemli değil, önemli olan "iki yıllık uygulama süreci." Bunun Türkçe'si şu:
"1- Yedi yıldır Türkiye'yi 'şahsım' nasıl hukuksuzlukla yönetiyorsa, bundan sonraki iki yıl da, öyle devam edecek.
2- İki yıl... Çünkü, iki yıl sonra seçimler var... Demek ki, seçimlere kadar bu otoriter rejimde demokratikleşme beklemek hayal."
Bakan'ın itirafı
Plana ilişkin açıklama yapan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, bir gerçeği itiraf ederken, "şahsımı" kızdıracak bir tespitte bulunuyor:
"Bir yerde demokrasi gelişmiyorsa, insan hakları ihlalleri vardır ve bütçe açığı olur."
El- Hak, çok doğru bir tesbit... Üstelik itiraf niteliğinde, şu anlama geliyor:
"1- Türkiye'de demokrasi yok, dolayısıyla insan hakları ihlalleri var,
2- Zaten biz o planı insan hakları ihlallerini engellemek için yaptık."
Gül'ün söylediği sözün anlamı ötesinde, somut gerçek bütçe açığı ile ilgili:
"Maliye Bakanı'nın açıklamasına göre, 2020 yılında bütçe 172.7 milyar açık vermiş durumda. Bu yılın Ocak ayında bütçe açığı 24.1 milyar lira."
Bütçe açığı olduğunu göre, Adalet Bakanı haklı:
"- Hem demokrasi gelişmiyor,
- Hem insan hakları ihlalleri var."
Tarihe geçecek bir itiraf, en yetkili ağızlardan birinden.
Bütçe açığı devam edeceğine ve planın uygulama süreci iki yıl alacağına göre, burada bir kez daha aynı gözlem geçerli:
"Otoriter rejim 'şahsım' iktidardan düşünceye kadar, iki yıl daha sürecek!.."
Tanıdıklarımı aradım
Planın son bölümünde planın hazırlanma sürecinde yapılan "toplantılardan" söz ediliyor. Çeşitli kurumlar ve kişilerle yapılan toplantılar sıralanıyor.
Bunlardan birinde şu vurgulanıyor:
"Gazeteci, akademisyen ve aydınlar ile toplantılar, (13 Şubat - 22 Şubat 2020)."
İlgimi çekiyor bu madde.
"Tanıdığım pek çok gazeteci ve akademisyenleri arıyorum... Hepsi de kıdemli gazeteci ve profesör ünvanlı akademisyen...
Hiçbiri böyle bir toplantıya çağrılmış değil."
Daha planı hazırlarken bile, her zamanki gibi 'ayrımcılık' diz boyu!..
Ama, laflar yerinde!..
Planda ayrımcılık ve bir adım ötesi "nefret söylem ve suçlarına" dönük düzenlemelerden söz ediliyor.
Planda ayrımcılığa karşı çıkıyor ama, planı hazırlarken ayrımcılık yapıyor. Sürpriz değil, normaldir!..
Üç ayrı konu
Yine aynı planda...
"- Kamu ihalelerinde rekabetin ve şeffaflığın sağlanması için kamu ihale mevzuatı gözden geçirilecektir" deniyor.
AKP on sekiz yılda Kamu İhale Yasasını 191 kez, on sekiz yıl içinde yaklaşık ayda bir değiştiriyor.
191 kez değişiklik, bir yasal değişiklikte dünya rekoru!.. Çünkü ihalesine göre, yasa değiştiriliyor.
"- Bilirkişilik bölge kurullarının etkinliği arttırılacak" deniyor. Özellikle "çevre" konularında çevreyi tahrip eden, doğayı yok eden adımlarına karşı, AKP ortaya konulan bilirkişi raporlarına hiçbir zaman uymuyor. O yöndeki mahkeme kararlarını bile hiçe sayıyor. O kadar çok örneği var ki...
"- Ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşleri Anayasal güvence altındadır" deniyor. Bu cümleyi okuyunca, aklıma sayısız sahne geliyor.
"Avukatların yürüyüşü, madencilerin yürüyüşü, sivil toplum örgütlerinin yürüyüşü, işçilerin yürüyüşü, öğrencilerin yürüyüşü, çevrelerinin tahrip edilmesine isyan edenlerin yürüyüşü..."
Hepsinin polis coplarıyla, biber gazıyla nasıl durdurulmak istediğinin sahneleri...
Ya da yağmur altında bekletmeler, yol kesmeler, yağmur altında bekletmeler sırasında, o insanların yiyecek almalarını önlemek amacıyla yoldaki kafelerin bile kapatılma sahneleri...
"- Ve de çevre koruma... Yeşil alanların artması..." deniyor.
Aklıma kesilen yüz binlerce ağaç geliyor... Binlerce kurutulan göletler... Kentlerde parklara bile AVM'ler dikiliyor.
Bu alanda en çarpıcı örnek, "Kanal İstanbul" hayali...
Ve de AİHM ve AYM
Plandaki bir başka komedi şu, aynen şöyle deniyor:
"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları insan hakları hukukuna ilişkin standartları yükselten uluslararası enstrümanlardır.
Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunmasında sorumlu kılınmıştır."
Sen o kurumların kararlarına uymadığın gibi, o kararlara defalarca "yok hükmündedir, uymuyorum, saygı duymuyorum" diyorsun.
Şimdi planda?.. Geçiniz!..
Son komik cümle
Son olarak o plandan komik bir cümle daha:
"Cumhuriyet tarihimizin en güçlü demokratikleşme ve sivilleşme adımlarının atıldığı son yirmi yıl..."
Dün uluslararası düzeyde yeni bir rapor yayımlanıyor, ünlü ve etkin "Freedom House" (Özgürlük Evi) raporu. Ona göre, daha dün:
"Türkiye artık 'özgür olmayan ülkeler' kategorisinde.
Ayrıca...
Afrika ülkesi Mali'den sonra, Türkiye son on yıl içinde özgürlüklerin dünyada en çok gerilediği ikinci ülkedir."
Planı böyle yazar, Bakan'ı böyle itiraf eder, iki yıl daha böyle gider!..
* * *
Erdoğan Fransa Cumhurbaşkanı Macron'u "selamlıyor!.."
"Macron'un zihinsel noktada tedaviye ihtiyacı var. Öncelikle akli noktada bir kontrol.
Erdoğan ile uğraşmak sana bir şey kazandırmaz. Seçimlerde akibetini göreceğiz. Fransa halkına bir şey kazandırmadı ki, kendisine bir şey kazandırsın."
Bu sözleri dinleyenlerden, otomatiğe bağlanmış alkışlar!..
Çok değil, beş ay önce...
Tayyip Erdoğan'dan Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a buna benzer hakaretler...
Erdoğan'ın bu sözleri sonrasında Fransa Ankara'daki Büyükelçisini bir süre geri çekiyor.
Ama, bir kaç gün önce...
Gelsin anlı - şanlı haberler...
Erdoğan hakaretler yağdırdığı Macron'u arıyor!.. Video konferans üzerinden...
O bağlantının görüntüleri yayınlanıyor.
"Bu nasıl oluyor" diye sormak abes, çünkü her şey mümkün!..
O kadar ki...
Erdoğan o görüşmede "Kanuni Sultan Süleyman döneminde atılan dostluk adımlarını" bile vurguluyor.
Yetmiyor... Bizimkilerin resmi açıklamasına göre:
"Erdoğan Macron'un şahsında Fransız halkını selamladığını, Türkiye - Fransa ilişkilerinde liderler arasındaki diyaloğun her zaman büyük rolü olduğunu, iki ülke arasındaki işbirliğinin çok ciddi potansiyel taşıdığına inandığını, ortaklaşa atabileceğimiz adımlar bulunduğunu" dile getiriyor.
İnanmayacaksınız ama, gerçek bu!..
Beş ay önce, beş ay sonra!..
Bayram değil, seyran değil, Macron'u aramak nereden çıkıyor?..
Öyle değil, bayram ve seyran vaziyeti başka...
"10 Mart'ta AB Zirvesi var, Türkiye'ye yaptırımlar zirvesi... 10 Mart şimdilik 24 Mart'a ertelenmiş bulunuyor."
Bunca hakaretten sonra, çok muhtemeldir ki, Fransa o zirvede Türkiye'yi sıkıştıracak adımlardan yana.
Hani, belki yumuşatma çabası...
Erdoğan "bir ülke nasıl yönetilir, nasıl dış politika yürütülür", tarihe eşsiz örnekler sunmakta rekor üstüne rekor kırıyor.