"İşbirliğinin, yandaşlığın" tipik örneklerinden biri daha.
4 Şubat günü önce manşet geliyor, "Yeni Akit" gazetesinden:
"Akademisyen Değil Terör Destekçisi Militanlar."
Bu manşette Boğaziçi Üniversitesi'nin beş kadın öğretim üyesinin fotoğrafı yer alıyor, o fotoğraflardan birinde de, Prof. Dr. Ayşe Buğra, Osman Kavala'nın eşi var.
4 Şubat'ta bu manşet, ertesi gün, 5 Şubat'ta Tayyip Erdoğan her türlü ölçüyü aşan üslubuyla:
"Osman Kavala denilen, bu ülkede Soros'un adeta temsilcisi olan kişinin karısı da, yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesi'ndeki provokatörlerin içinde yer alan bir kadındır."
Osman Kavala hakkında, artık dünya alem biliyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "derhal tahliye edilmesi gerekir" diye, kararı var ama, uygulayan yok!..
Anayasa'da yer alan hüküm hiçe sayılıyor!..
Birkaç gün önceki duruşmadan yine farklı bir karar çıkmıyor, üç buçuk yıla yaklaşan Kavala'nın tutukluluk halinin devamına karar veriliyor.
Prof. Dr. Ayşe Buğra
"Provokatör... Karısı... Bir kadın..." gibi suçlamalara ve değersizleştirme çabalarına maruz kalan Prof. Dr. Ayşe Buğra...
Kendisine gelmeden önce... Türkiye'nin çok değerli, parmakla gösterilen ailelerinden birine mensup.
Babası Tarık Buğra, Türk edebiyatının unutulmaz çınarlarından biri.
Annesi Jale Baysal Türkiye'de kütüphanecilik dalında ilk profesörlerden biri.
Kendisine gelince... Yurt içinde ve dışında önde gelen üniversitelerde eğitim almış olmanın yanı sıra...
"Bu ülkenin en değerli bilim kadınlarından biri."
Bu nitelemenin net ve objektif ölçüleri var. Örneğin:
"196 rektör arasında uluslararası yayını olmayan 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan 71 rektör varken ve onların bir bölümü Erdoğan'ın atadığı rektörler arasında iken...
Ayşe Buğra'nın bilimsel yayınlarına atıf sayısı 5.756!.."
Daha başka ölçüler de var. Örneğin:
"Her biri kendi alanında bilime katkı niteliğindeki kitaplarının yanı sıra...
Çoğu yabancı bilimsel dergilerde yayınlanan 165 bilimsel yayına sahip."
Daha başka ölçüler de var:
Genel anlamda, çeşitli bilimsel makaleler tarafından bir bilim insanın yayınlarına ne kadar atıf yapıldığını ölçen farklı endeksler var, H ve I endeksleri...
Nedir o endeksler?..
"Nobel Bilim Ödülü kazanmanın başarı ölçüleri arasında yer alan bu endekslerde, H endeksinde 36, I endeksinde 71 atıf var Ayşe Buğra'nın eserlerine!.."
Kazandığı uluslararası başarı ödülleri ayrı!..
Eşiyle bağlantı kurarak...
Bu çapta bir bilim insanını suçlamak...
Öyle bir üslup kullanmak bir yana...
"Erdoğan'ın, ülkeyi yöneten biri olarak, Ayşe Buğra'yı el üstünde tutması gerekiyor.
Geldiğimiz durumda ise, sözlerini düzeltmesi gerekiyor!.."
Kendisine muhalif olan kitleleri, grupları, ayrıca tek tek insanları hedef alarak sürekli "nefret dili" kullanmakla bir ülke yönetilmiyor.
Ve bu dilin, bu suçlamaların, bu bağırıp çağırmaların artık kendisine oy verenleri bile çoktan rahatsız ettiğinin farkında mı acaba?..
Ve Yeni Akit
Gazetedeki odama üç, dört "gazeteci" giriyor...
Ellerinde bir kutu çikolata...
Sanıyorum, yaklaşık on üç, on dört yıl önce... O sırada Hürriyet'te yazıyorum.
Gelen "gazeteciler" arasında sadece birini şahsen tanıyorum, Abdurrahman Dilipak'ı... Diğerlerini ismen...
Neden geliyorlar?.. Bir kutu çikolata ile...
Gazeteleri yaptıkları bir haberden dolayı, "tazminata mahkûm oluyor, hem de çok yüklü bir tazminata".
Bir gazetenin o parayı ödemesi mümkün değil.
Muhtemelen benim dışımda, başka gazetecileri de ziyaret etmiş olabilirler.
"Dayanışma istiyorlar... Mesleki dayanışma rica ediyorlar..."
Gazetelerinde hem o yıllarda, hem sonrasında, tıpkı bugünkü gibi:
"Attıkları manşetler gazetecilik ötesi, insanları ve kurumları hedef gösteren, meslek ilkeleriyle ciddi ölçüde çelişen manşetler ve yazılar..."
Bugün başkalarına reva gördükleri, ölçüsüzce suçladıkları gibi, "militan manşetler!.."
İnanmadığım bir konuda destek vermem söz konusu değil.
İnançları doğrultusunda
Birkaç gün önce Boğaziçi eylemleri nedeniyle öğretim üyelerini suçlayan "o militanca manşetlerden" birini daha görünce...
"O günkü rica ziyaretini hatırlıyorum..."
Zorda kalınca, her fırsatta eleştirdikleri, kendilerine rakip gördükleri gazete ve gazetecileri ziyaret...
Kendilerine yakın iktidarları gördükçe, iktidarın karşısında yer alanlara, anayasal demokratik haklarını kullananlara, çimenleri ezmeden, camları kırmadan, hiç bir şiddete bulaşmadan gösteri yapanlara vur Allah vur!.. Meydan onların!..
Yayın hayatına başladıkları günden bu yana, "inançlı olduklarını" savunuyorlar.
Çok güzel!..
Ancak...
O inançları doğrultusunda, yarın öteki dünyada bu haksız suçlamaların, bu "militanca tavırların" hesabını nasıl vereceklerini de, düşünüyorlar mı, dersiniz?..