(B) planı arkadan geliyor, çünkü başlangıçta öyle bir plan yok.
Meral Akşener Altılı Masayı hayli gürültülü biçimde deviriyor, (A) planı çöküyor, halkın olağanüstü tepkisi karşısında, yeni bir plan gündeme geliyor, Akşener geri dönüyor.
Akşener'in çöken (A) planı ne?..
"Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmasın, Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu olsun!.."
Bu formül masada kabul görmüyor, Akşener ağzına geleni söyleyerek, Millet İttifakı'ndan ayrılıyor.
Sonrasında partisinin içi karışıyor, kendisi ve partisi müthiş bir yıpranmaya uğruyor.
Umut daha çok arttı
Şimdiki formül, (B) planı "İmamoğlu ve Mansur'un Cumhurbaşkanı yardımcıları" olması.
Bu formülün Masa'daki diğer liderlerin kabulü ile siyasal tarihimizde benzeri görülmeyen kriz aşılmış görünüyor.
Soru elbette şu:
"Madem böyle bir formül vardı, daha önce bu formül neden gündeme gelmiyor?.."
Bunun izahı yok. Tek kelimeyle beceriksizlik, basiretsizlik.
Krizin başlamasıyla birlikte, ülkenin üstüne nasıl bir karabasan çöktü ise...
Uzlaşmanın yeniden sağlanması...
"Kriz öncesine göre, Millet İttifakı'nın gücünü daha çok artıyor.
Tek adam rejiminin seçimde sona ereceği inancı daha çok pekişiyor."
Öncelik deprem yaraları
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde yürütülecek seçim kampanyasının ana teması "yeniden demokrasiye dönüş" öncülüğünde:
"Deprem yaralarını sarmak, depreme hazırlık anlamında temel ve köklü çözümleri halkla paylaşmaktan geçiyor."
İmamoğlu ile Yavaş'ın bu yönde yaptıkları hazırlıklarının yeni iktidarın deprem politikasına ciddi katkı sağlayacağı belirtiliyor.
Eli güçlendi
Akşener'in kriz öncesindeki çekincelerinden biri de, neydi?..
"HDP ile belli bir noktada uzlaşmak.
HDP buna hazır olduğunu ilan ettiği halde, Akşener'in buna isteksiz davranıyor."
Buna karşılık, Kılıçdaroğlu'nun HDP ile görüşmelere sıcak bakması, o uzlaşmanın Akşener nedeniyle bir türlü rayına girmemiş olması, artık rahatlıkla aşılabilir görünüyor.
Ne Akşener'in, ne de partisindeki katı Ülkücülerin böyle bir yakınlaşmaya ses çıkarması bu saatten sonra mümkün değil.
Sil baştan
Şimdi her şey yeniden başlıyor.
Kılıçdaroğlu büyük bir olgunluk sergiliyor ve Akşener'le buluşarak, yeni formül ışığında Altılı Masa yeniden işbaşı yapıyor.
"Seçimin kazanılması artık daha güçlü bir olasılık, yeter ki, bundan sonra uyum bozulmasın, benzer saçmalıklar, duygusallıklar geride kalsın."
Biyografi yazarlığına ilişkin bir inceleme var. Özellikle otobiyografilerin nasıl yazılması gerektiğini anlatan kitabın başlığı şöyle:
"Otur Baştan Yaz Beni."
Altılı Masa ile ilgili hayal kırıklıkları, kırık dökük hikayeler içeren böyle bir kitabı seçimde hepimiz tamamlamakla görevliyiz.
* * *
Bursa'da faşist provokasyon
Ne beklenirdi?..
"Amedspor" takımı maç için Bursa'ya geliyor.
Bir ay önce, diğer on il gibi, Diyarbakır da yüzyılın en ağır felaketine uğruyor, 400'den fazla insan hayatını kaybediyor, yıkılan binaların yanı sıra, iki binden fazla bina hasar görüyor, Türkiye derin bir yas içinde.
Bu ortamda:
"Bursaspor yöneticilerinin Amedspor'u çiçeklerle karşılayarak, onlara başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ileterek...
Taraftarların tribünlerde destek sloganları atarak...
İki tarafın oyuncularının kolkola girerek, sahaya çıkmaları beklenirken..."
Akıl almaz biçimde kutuplaşmış günümüz Türkiye'sinde bu manzaralar artık sadece bir rüyadan ibaret.
Tam tersine, Amedspor'un Bursa'ya gelişinden itibaren, maç baştan sona "faşist bir kabusa" dönüşüyor.
Daha bir gece öncesinde, Amedspor'un kaldığı otelin önünde başlayan aleyhte gösteriler maçta çıkabilecek olayların habercisi niteliğinde.
Önlemler nerede
Sahaya bakıldığında...
"Kurşun, bıçak, patlayıcı madde, bozuk para, pet şişeler..."
Bursaspor - Amedspor maçı daha başlamadan ve maç boyunca sahaya sürekli bu maddeler atılıyor. Bunlar bazı Amedsporlu oyuncuları yaralıyor.
Durum bu kadar ortada iken...
"Güvenlik önlemleri nerede?..
O kurşunlar, patlayacı maddeler, v.s. nasıl oluyor da, stada giriyor?.."
Federasyon nerede?
Bursa'daki maç sırasında sahaya o maddeler atılırken, Bursasporlu oyuncular rakiplerine saldırıyor. Oyun sırasında sahaya sürekli ikinci toplar atılıyor. Futbol futbol olmaktan çıkıyor.
Ne var ki...
"Maçı yöneten hakem futbol dışı bu saldırılar karşısında, yetkisi var, statta seyircileri uyaran anonsu bile yaptırmıyor.
Sanki oyun normalmiş gibi, maçı devam ettiriyor.
Oyunu neden tatil etmiyor?.."
Amedsporlu yöneticilerin iddiasına göre, can pazarının yaşandığı maçta:
"Sürekli aradık ama, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanına ulaşamadık."
TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin bu iddiaya yanıt vermesi gerek.
Zafer Partisi maçta
Vatanına göz dikeni ez oğlu, biz geldik, siz neredesiniz?.."
Tribünlerde böyle kışkırtıcı bir pankart var, o yetmiyor, Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı twitter hesabından, 90'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerde kullanılan "Beyaz Toros" arabalarına sahip çıkıyor:
"Renault Toros 1989 - 2000 yılları arasında OYAK Renault'nun Bursa'daki fabrikasında yıllarca Bursasporlu ve Bursalı emekçiler tarafından üretilmiş bir otomobil fabrikasıdır. Bu bağlamda Bursaspor tribünlerinde Beyaz Toros pankartı açılması doğaldır."
Tribünlerde o karanlık yıllarda faili meçhul cinayetlerle özdeşleşen iki pankart dikkat çekiyor. Biri "Yeşil" kod adlı "Mahmut Yıldırım" fotoğrafı, diğeri cinayetlerin simgesi "Beyaz Toros" pankartı.
"Amedsporlu yönetici ve futbolcular göz göre göre ölümle tehdit ediliyor."
Tehdidin çok ötesinde, resmen "faşist" eğilimin gün yüzüne çıkması.
Pazar günkü maça gelirken atılan bu tweet sonrasında, Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı dün yeni bir tweet atarak:
"Maçta açılan pankartlarla partimizin bir alakası yoktur."
Umalım ki, yoktur!..
Kaldı ki, Bursa'daki maçtan bir gün önce Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ Kayseri'de Fenerbahçe maçı sırasında aleyhte tezahürata maruz kalıyor ve apar topar stadı terk etmek zorunda kalıyor.
Ümit Özdağ'ın partisinin Bursa il örgütüyle ilgili alacağı kararı merakla bekliyorum.
O örgütü görevden alacak mı yoksa, stadyumda ve öncesinde yaşanan kabusu ret ettiğini ilan mı edecek?..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |