Müthiş bir skandal patlıyor.
Dünya siyaseti ve ekonomisini sarsan bir rüşvet skandalı.
Yıl 1999, dünyaca ünlü Mercedes araba ve otobüs firmasının 22 ülkede rüşvet verdiği iddiası ortalığı bir anda karıştırıyor. Soruşturmayı başlatan yine Amerika.
Mercedes 180 milyon dolar tazminat ödüyor, Amerika dosyayı kapatıyor. Ancak, Amerika dosyayı yine de 22 ülkeye gönderiyor, o ülkelerde gereğinin yerine getirilmesi için.
Dosyanın gönderildiği ülkelerden biri de, Türkiye. Yani, Mercedes’in Türkiye’de de, bazı kurumlara rüşvet verdiği iddiası var.
Dosya Türkiye’ye 2009’da geliyor. Uluslararası sözleşmelere göre, Türkiye’nin adli ve idari açıdan dosyanın üzerine gitmesi gerek. Rüşvet aldığı öne sürülen kurumlar hakkında soruşturma açtırması gerek.
Hatırlar mısınız bilmem, nasıl oluyorsa oluyor, Türkiye’de dosya hakkında hiç bir işlem yapılmıyor.
O sırada CHP milletvekili Atilla Kart dosyanın peşine düşüyor, soruşturma açılması için çırpınıyor ama, hiç bir sonuç elde edemiyor. Edemediği gibi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Atilla Kart aleyhine dava açıyor. O dava hala sürüyor.
Zorlayabilir mi?
Mercedes olayı ışığında, gelelim Zarrab’a.
4 Nisan’da Amerikan Mahkemesi ki, gelen haberler arasında o ihtimalden de söz ediliyor, Zarrab’ın Türkiye’deki mal varlığına el koyma kararı verirse, Türkiye ne yapar?
- Normalde uluslararası sözleşmelere göre, hemen uyması gerekir. Uyar mı?
- Yoksa, el koymayı zorlaştırıcı yöntemler mi arar?Örneğin, acele bir karşı yasa çıkartabilir mi?
- Çıkartırsa, uluslararası alanda bu ne kadar geçerli olur?
- Türkiye ne hale düşer?
- Çıkaracağı yasaya ve belki başka engellemelere rağmen, el koymayı nereye kadar önleyebilir?
Ben burada ihtimalleri sıralıyorum. Geçmişteki örnekleri göz önüne getirirsek, bu ihtimaller hiç de gerçek dışı değil.
Eğer, Türkiye bu biçimde zorlayıcı yöntemlere başvurursa, bunun nedenini dünyada kimseye anlatamaz.
Bunları şu anda vurgulamamın nedeni var. Bir başka zorlama örneği çok taze, daha iki gün önce, yine Zarrab bağlantısı çerçevesinde.
Kişisel verileri kaçırma
22 Mart salı gecesi saat 23.08, Meclis’de AKP Grup Başkan Vekili Mehmet Naci Bostancı ve arkadaşları bir önerge veriyor.
Bir kaç günden beri Meclis “Kişisel Verilerin Korunması” yasa tasarısını görüşüyor. Hani, şu hepimizi, birer Türk yurttaşı olarak, iktidar karşısında “çırılçıplak” bırakan tasarı. Bizlerle ilgili her türlü veriyi toplayarak, hepimizi Big Brother’a teslim eden tasarı.
Kişisel verilerimiz, bizlere ait ne kadar özel bilgi varsa, sözüm ona, özerk bir kurula teslim ediliyor. Kurul öyle özerk ki, yedi üyeden oluşan o kurulun dört üyesini hükümet, üç üyesini Cumhurbaşkanı seçiyor. Hatta, kurulun başkan ve başkan yardımcısını bile, hükümet seçiyor. Hükümet emrinde özerk bir kurul, bu alanda da AKP’nin şimdiden arka bahçesi.
Görüşmeler sırasında muhalefet sayısız önerge veriyor, tasarıyı düzeltmek adına, AKP hiç birini kabul etmiyor.
Salı gecesi saatler 23.08’i gösterdiğinde, bu kez AKP bir önerge veriyor, Mehmet Naci Bostancı öncülüğünde, şöyle:
“Kişisel veriler, uluslararası sözleşmeler saklı kalmak üzere, Türkiye’nin veya ilgili kişinin menfaatinin ciddi şekilde zarar görmesi durumunda, ancak ilgili kurum veya kuruluşun görüşü alınarak, Kurulun izniyle yurt dışına aktarılır.”
AKP bu önergeyi ilgili tasarıya ne zaman eklemek ihtiyacını hissediyor?
Reza Zarrab’ın Amerika’da yakalanmasının Türkiye’de duyulmasından hemen sonra, aynı gün. Hiç zaman kaybetmeden.
"Türkiye'nin mefaati"
Amerika’da Zarrab 4 Nisan’da mahkeme karşısında. Amerikan mahkemesi pekala Türkiye’ye sorabilir ve Zarrab ile ilgili kişisel bilgi isteyebilir.
Devreye hemen Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından seçilen “Kurul” girecek, “Türkiye zarar görebilir” diyecek ve bilgiyi Amerika’ya göndermeyecek. Olur mu, olur, burası AKP’nin istediği gibi at koşturduğu Türkiye.
Dolandırıcılıkla, kara para aklamayla suçlanan bir kişiye ait kişisel verilerin Amerika’ya iletilmesinden “Türkiye’nin menfaati” nasıl zarar görecek?
O kişi ile Türkiye arasında nasıl bir ilişki var ki, “Türkiye’nin menfaatini” korumak için gece yarısı tasarıya böyle bir maddeyi eklemek ihtiyacı duyuluyor? Üstelik, bunu iktidar partisi yapıyor. Muhalefet bu önergeye red oyu kullanıyor.
“Türkiye’nin menfaatinin” tanımı ne? Bu “menfaati” kim temsil ediyor?
“Türkiye’nin menfaati” nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Bu madde gece yarısı iki dakikada geçiyor. Madde lehinde ya da aleyhinde kimse söz almıyor, iki dakikada şipşak.
4 Nisan kader günü
4 Nisan’da Zarrab mahkeme karşısında.
Mahkeme Zarrab’ın Türkiye’deki mal varlığına el koyma kararı alır mı?
Onun kişisel verilerini Türkiye’den ister mi?
Türkiye’nin buna yanıtı ne olur?
O yanıtın ne olacağına Türkiye’de kim karar verir?
Zarrab nasıl ifade verir? Vereceği ifade Türkiye’yi etkiler mi?
4 Nisan belki de, hepimizin kaderini etkileyecek bir gün, belki ki, büyük sürpriz, saman alevi gibi sönüp gidecek bir dava.
Hayır, sanmıyorum.
Gelişmeler üç etkene bağlı:
- Zarrab’ın açıklamalarına,
- Zarrab ile Amerikan adaleti arasındaki diyaloğa,
- Washington-Ankara hattındaki trafiğe.
Eğlenceli günler bizi bekliyor çocuklar.