Yalçın Doğan

19 Ağustos 2020

"Kontrollü normalleşme" = Kontrolsüz yönetimin yaygınlaşmış hâli

AKP yönetiminde her alanda "kontrollü normalleşme = kontrolsüz yönetim" anlamına geliyor

Mehmet Tevfik Göksu...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP Grup Başkan Vekili ve Esenler Belediye Başkanı... Başkan Ekrem İmamoğlu’nun başarısız olması için canını dişine takan bir üye... İmamoğlu’na sık sık engel çıkartırken, ayrıca suçluyor:

"Başarısızlığını örtmek için polemik yapıyor."

Hem Belediye Meclisi'nde fiilen, hem de sosyal medya üzerinden Tayip Erdoğan’ın gözüne girmek için elinden geleni yapıyor.

Ve bunun ödülü çok geçmeden geliyor!..

"Kardeşi Mehmet Mustafa Göksu Katar’a Büyükelçi atanıyor."

Dışişleri Bakanlığı sitesindeki bilgilere göre:

"Yeni büyükelçi Mustafa Göksu İmam Hatip Lisesi ve Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu.

(...) Amerika’da ve Kanada’da bulundu.

(...) Almanya’da ayakkabı ve terlik pazarlama alanında faaliyet gösteren bir şirketin kurucu genel müdürlüğünü yaptı.

(...) Temel İslam Anabilim Dalında doktorası var."

Ayakkabı, terlik ticareti, imam hatip lisesi ve bunun yanında Mehmet Tevfik Göksu’nun kardeşi!..

Büyükelçi olmayı çoktan hak etmiş bir kişi!..

AKP’li abiler, kardeşler, eski milletvekilleri... AKP iktidarında büyükelçi atanmak için fazlasıyla yeterli olan "c.v. zenginliği" bunlar!..

Büyükelçilik mi?..

Bilgi, liyakat, diplomasiyi yürütecek yabancı dil bilmek, genel kültür...

Bunlar çoktan geride kalıyor.

Altun'dan demagoji

Pek çok çıkışı, attığı pek çok adımı "bir olay"!..

Resmi adı her ne kadar "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı" olsa da, o Başkanın, yani "Fahrettin Altun’un" iletişimle pek ilgisi yok.

Asıl işi belli ki ve çok açık, "Cumhurbaşkanlığı Propaganda Başkanlığı"...

Uğraştığı günlük polemiklerin, günün mana ve ehemmiyetine göre yaptığı açıklamalarının tek bir hedefi var:

"Algı operasyonu... Propaganda..."

Algı operasyonunda kündeye geldiğinde ise, başvuru yöntemi hazır:

"Demagoji..."

Son örnek, Amerikan Başkan adayı Joe Biden’in Erdoğan’la ilgili açıklaması. Altun o açıklamayı dokuz ay sonra gündeme getiriyor ve bundan dolayı her kesimden eleştiri alıyor.

Fena halde kündeye gelince, Altun dün ne yapıyor?.. Buram buram demagoji kokan bir açıklamayla durumunu kurtarmaya çabalıyor:

"Sizi bekledik. O konuşmayı siz de biliyordunuz, biz de. Biz konuştuk, siz neden sustunuz."

Hiç tutmayan bir manevra.

"Biz konuştuk" diyor.

Aynı soru yeniden:

"Haydi bir gün, üç gün, beş gün, bir hafta, iki ay, üç ay beklediniz... Dokuz ay neden sustunuz?.."

Doğru, konuştunuz, dokuz ay sonra!.. Mesele de, bu zaten.

Koronavirüs

Korona ile mücadelede alınan önlemler haziran ayı başında gevşetiliyor. Gevşemenin adına "kontrollü normalleşme" deniyor.

Aslında AKP yönetiminde her alanda "kontrollü normalleşme = kontrolsüz yönetim" anlamına geliyor.

Büyükelçi atamaları, propaganda tutmayınca "v dönüş" çabaları kontrolsüz yönetimin bazı örneklerinden. Her alanda ve öyle yaygın ki...

Kontrolsüzlüğün iki aydır en yaygın hâli ise, Koronavirüs ile mücadele.

"202 üke arasında Türkiye 250.542 vak’a ile dünyada on sekizinci sırada."

Vak’a sayısı hızla artıyor. Mart ve nisan aylarında bizden kat be kat ilerde bulunan vak’a sayısı ile Avrupa’yı korkutan İtalya ile hemen hemen eşit hale geliyoruz. İtalya’daki vak’a sayısı şu anda 254.242. Bizden bir tık ilerde.

Yine aynı tarihlerde vak’a sayısı bizden hayli fazla olan Fransa’yı ise, geride bırakıyoruz. Fransa’nın vak’a sayısı şu anda 219.029.

Zaman içinde Türkiye’nin Korona mücadelesinde gardı düşerken, başka ülkelerin mücadelesi nisbeten güç kazanıyor.

Tipik örnek

Ve bu mücadelenin coğrafya ile hiçbir ilgisi yok. Tipik örnek var.

Bir Güney Amerika ülkesi olan Brezilya 3 milyon 363 bin 235 vak’a sayısı ile dünya ikincisi. Komşusu Uruguay’da ise, vak’a sayısı sadece 1.457. Brezilya’da ölü sayısı 108.654, Uruguay’da sadece 40.

Aynı coğrafyayı paylaşan iki ülkedeki pandemi farkının tek ve önemli kaynağı var:

"Mücadele yöntemi, sabrı, önlemler, o önlemlere uyumda halkı ikna etme becerisi..."

"Kontrollü normalleşme" diye ben buna derim!..

65 yaş üstü çeşitlemeleri

"Hijyen - maske - sosyal mesafe" gibi çok doğru ama, büyük çoğunluğun uymadığı kuralları tekrarlamanın yararı olmadığı ortada. Ya da sabahtan akşama kadar "65 yaş ve üstüne dönük" çeşitlemelerin yararı yok. Çünkü:

- Ne halay çekenler,

- Ne asker uğurlayanlar,

- Ne olur olmaz toplu yerlerde dolaşanların 65 yaş üstü ile hiç bir ilgisi yok.

Hatta tersine, hastalığa yakalananların çok yüksek oranı 35 ile 50 yaş aralığında.

Az gidiyoruz, uz gidiyoruz, "kontrollü normalleşme" adına, ülkede kontrolsüz yönetim kol geziyor.

Her alanda!..