Yalçın Doğan

08 Haziran 2017

Katar aşkımızı dün ilan ettik

Katar’a abluka, Katar’ı dışlama belli ki, o zirvede karara bağlanıyor. Ankara “O zirvede ben neden yoktum” diye sormalı.

Sırada en az on tane anlaşma var, Meclis’in onayını bekleyen başka ülkelerle imzalanmış anlaşmalar. Gündemin epey geri sıralarında. “Ne zaman onaylansa olur”, türden anlaşmalar.

Ama, dün Meclis’te çarpıcı bir gelişme yaşanıyor.

AKP Meclis’in gündemini aniden değiştiriyor, Katar ile imzalanmış iki anlaşmanın onayını dün gündemin ilk sırasına taşıyor.

Eklemek gerek. Dün Meclis Genel Kurulu'nda onaylanan iki Katar anlaşması 4 Mayıs’ta, yani bir ay önce Meclis Dışişleri Komisyonu'ndan geçiyor. Yeni geçse bile, yine geri sıralarda bir yerde bekliyor.

Meclis’in onayını bekleyen on anlaşmanın beşi Katar ile ilgili. Katar’ı o kadar çok seviyoruz.

Katar’la ilk anlaşma 2007 yılında. Bunu 2012’de iki, 2014’te bir ve nihayet dün iki anlaşmanın onayı ile birlikte, Katar’la hepsi altı anlaşma.

İşbirliği ve üs

2007 yılındaki ilk anlaşma dünkü gibi, yine ‘“askeri anlaşma.” O anlaşma çerçevesinde Katar’da halen 85 - 90 Türk askeri bulunuyor.

Dün onaylanan iki anlaşmanın ilki:

“Jandarma eğitim ve öğretimine ilişkin işbirliği protokolü.” İç güvenlik, organize suçlar ve kaçakçılıkla mücadelede işbirliğini öngören bir protokol.

Dün onaylanan ikinci anlaşma:

“Türkiye’nin Katar’da üs kurmasını öngörüyor. Katar bütün hava alanlarını Türkiye’ye açıyor.”

Anlaşma on yıl süreyle geçerli, yani Türkiye on yıl süreyle Katar’da asker bulundurabilecek. Ancak, kaç asker bulunduracak, başka ne gönderecek, anlaşmada bu yazmıyor. Uçak mı, tank mı, top mu, roket mi, ne gönderecek, kaç asker gönderecek belli değil.

"Ortak düşmana karşı"

Türkiye’nin on sekiz ülke ile askeri işbirliğini öngören anlaşmaları var.

Ama, Arap Dünyasının “terör örgütlerini desteklemek”  gibi, ağır suçlamalarla birlikte Katar’a yönelik siyasal ve ekonomik ve kültürel ablukasının hemen ertesinde Türkiye’nin Katar anlaşmalarını Meclis’ten geçirmesi çok dikkat çekici.

Arap Dünyası “Müslüman Kardeşler"i terör örgütü olarak görüyor ve Katar’ı bu nedenle de suçluyor.

Bu suçlamanın dumanı tüterken Türkiye Katar anlaşmalarını Meclis’te onaylayarak, Katar’a sahip çıktığını dünyaya ilan ediyor.

Zaten iki gün önce Tayyip Erdoğan büyükelçiler iftarında Katar’a destek verdiğini açıkça dile getiriyor. Aynı zamanda “diyalog” çağrısında bulunuyor. Meclis dün bu sözleri onaylıyor.

2014 yılında Katar ile ilk askeri anlaşma, “üs anlaşması”,  Türkiye’nin Orta Doğu’daki ilk üssü. O anlaşma imzalandığında, o sırada bizim Katar Büyükelçimiz Ahmet Demirok Reuters Haber Ajansı'na açıklama yapıyor:

“Türkiye ile Katar aynı sorunlarla karşı karşıya. Bölgedeki gelişmeler ve diğer ülkelerin bilinmez politikaları iki ülkede de endişe yaratmaktadır. Ortak düşmanla karşı karşıyayız”.

Bizimle Katar’ın “ortak düşman” kim? O belli değil.

Meclis’te Katar anlaşmalarının gündeme alınmasıyla birlikte, sosyal medyada AKP yanlılarının “Katar Aşkı” dün dinmek bilmiyor. Katar’ı desteklemek adına, toplu seferberlik ilanı gibi.

Mustafa Kemal'in üç ilkesi

“Yurtta sulh, cihanda sulh” gibi eşsiz bir ilkeyi Türkiye’ye emanet eden, bu ilkeyi vazgeçilmez biçimde Türk dış ve iç politikasına yerleştiren Mustafa Kemal’in dış politikada belirlediği üç öğütü daha var:

1-Arap dünyasına karışmayacaksın.

2-Rusları tahrik etmeyeceksin.

3-Emperyalist devletlerin arkasında görünmeyeceksin.

Birbirinden değerli, altın değerinde üç öğüt. Devleti yönetirken, dış politikada asla akıldan çıkartılmaması gereken nasihatler.

İkinci Dünya Savaşı sırasında İsmet İnönü bu öğütlere sıkı sıkı bağlı kalıyor ve bunun sonucunda Türkiye tarafsız kalmayı başarıyor. Ta ki, savaşı Almanların kaybettiği ortaya çıkınca, Türkiye akıllı bir manevra ile müttefiklerden yana tavır alıyor.

1950’den sonra ise, bu öğütler zaman zaman yine dikkatle yerine getiriliyor, zaman zaman aşınıyor.

AKP iktidarıyla birlikte, hele de Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığında Türkiye Arap dünyasının, Orta Doğu’nun tam içine düşüyor.

İhsanoğlu'nun çarpıcı gözlemi

Meclis’te dün Katar anlaşmaları görüşülürken, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP’nin “çatı adayı”, şimdi MHP milletvekili Ekmelettin İhsanoğlu söz alıyor.

İhsanoğlu yıllarca “İslam İşbirliği Teşkilatı” (İİT) Genel Sekreteri. Arap ve İslam Dünyasını çok yakından tanıyan biri. Yıllarca içlerinde yaşamış.

Dün Meclis’te belki büyük çoğunluğun gözünden kaçan bir noktayı dile getiriyor:

“20 Mayıs’ta Riyad’da Arap - İslam - Amerikan Zirvesi, Türkiye’nin dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesi dışında yapıldı. Yani, İslam adına bir zirve yapılıyor, ama zirve başkanı Türkiye orada yok. Toplantı İİT’nin dışında yapılıyor”. (TBMM Tutanak, 7 Haziran 2017, s.44).

Ankara’nın üzerinde düşünmesi gereken, çok çarpıcı bir gözlem.

Ankara'nın görevi

Ankara şimdi girişimde bulunmalı. Arap ülkelerine ve Amerika’ya “o zirvede ben neden yoktum” diye sormalı.

Katar’a abluka, Katar’ı dışlama belli ki, o zirvede karara bağlanıyor.

Türkiye - Katar ilişkileri Arap Dünyası tarafından bilindiği içindir ki, Türkiye o zirveye dahil edilmiyor.

Sorun şu:

Türkiye Katar’ı açıkça desteklediğini dünyaya ilan ederken, bunu Katar’ı boykot eden diğer Arap ülkelerine nasıl anlatacak?

Anlatabilecek mi?

Onlar bunu nasıl karşılayacak? Örneğin Mısır gibi, bazılarıyla ilişkilerimiz zaten limoni.

Ve bundan sonra Türkiye Arap Dünyası ile ilişkilerini nereye, nasıl oturtacak?

Bu sorular Mustafa Kemal’in öğütlerinden birini akla getiriyor:

“Arap Dünyasına karışmayacaksın.”

Ama, artık çok geç.