Orta yaşlı kadın iki büklüm, bir daha asla doğrulamayacak gibi, yüz hatları birbirine karışmış, dudakları çatlamış, çok zor yürüyebiliyor, belli ki ağrıları var, karşısında duran bir kaç kişiye şöyle bir bakıyor, daha onların ağızlarını açmasına fırsat vermeden, acı içinde, sanki üstünde tonlarca yük, nefes nefese, kısık ama kararlı bir ses tonuyla:
“Düşman mıyız?”
Karşıdakilerin yanıtını beklemeden, bastonuna tutuna tutuna yoluna gidiyor.
Cizre’de sokak ortasındaki bu anlık sahne, bu tek sözcük, bölgedeki insanın psikolojisini yansıtmaya çoktan yetiyor. Sokaktaki bir kadın tanımadığı birilerini görünce, aklına ilk gelen soru, “düşman mıyız?”
Korkunç.
İnsanlardaki kaygının, güvensizliğin boyutunu gösteren soru.
Demek orada birbirini tanımayan herkes diğerlerine aynı kuşkuyla, aynı güvensizlikle bakıyor, “düşman mıyız?”
Korkunç.
Günlerdir tank, tüfek, bomba sesleri, günlerdir ölümler ve ölümler, sokağa çıkma yasakları, geceleri andırdan karanlık gündüzler insanlarda, normale nasıl döneceği bilinmeyen bu ruh halini yaratıyor, “düşman mıyız?”
Korkunç.
Sokağa çıkmak için eline beyaz bayrak alan insanlardaki ruh hali gibi.
O fotoğraf da, yine o bölgeden bir yerden. Aynı kaygı, aynı korku, aynı güvensizliğin beyaz bayrağa, yani teslim bayrağına dönüşmüş hali.
Korkunç.
Ancak, çok daha korkunç işaretler var.
Prof. Fincancı'nın raporu
8 Mart gecesini 9 Mart sabahına bağlayan dakikalar, saat 00.14 dolayı, yani önceki akşam, Meclis kürsüsünde CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Cizre ile ilgili akıl almaz açıklamalar yapıyor, daha doğrusu bir rapor okuyor.
3 Mart günü Adli Tıp Profesörü Şebnem Korur Fincancı Cizre’ye gidiyor, bazı incelemelerde bulunuyor, tespitlerini rapora döküyor.
Fincancı’nın o raporunu Tanrıkulu önceki akşam sabaha karşı Meclis kürsüsünden okuyor. Bir bölümünü virgülüne dokunmadan, tutanaklardan aktarıyorum:
“Karşımıza gelen evin bodrumuna indiğimizde, pencere pervazı içinde bir adet tank mermisi olması kuvvetle muhtemel bir cisim görülmüştür.
(...)
Bodrumun bu kesiminde çok sayıda kafatası ve kemiklere ait, yanmış halde kemik kırıntıları bulunduğu gözlenlenmiştir.
Dikkat çeken husus, bu yanık kemiklere bir kaç metre mesafede, yanmamış halde yünlerin bulunmasıdır. Kemiklerde yer yer kömürleşme düzeyinde yanık meydana getirecek bir yangın ortamında yünlerin yanmamış olması beklenemeyeceğinden, bomba benzeri genel ve yaygın bir yangına da yol açacak bir patlamadan çok, bodrumun bu bölümünde yanmış halde bulunan kemiklerin yüksek ısı oluşturacak bir sınırlı yangın ortamında kalmış oldukları kuşkusu oluşmuştur.
Bu kuşkuların aydınlatılabilmesi için kapsamlı bir olay yeri incelemesi gerekmektedir.”
(TBMM, 9 Mart 2016 tarihli Tutanak, s. 119-120)
Aman Tanrım!
İnsanın tüylerini diken diken etmek de ne, beş duyusu ve algısı, aklı fikri yerinde olan her insanı perişan eden gözlemler. Üstelik, bu gözlemlerin yansıdığı rapor Türkiye’de Adli Tıp alanında en saygın bilim insanlarının başında gelen Prof. Fincancı’nın imzasını taşıyor.
“Çok sayıda kafatası ve kemiklere ait yanmış kemik kırıntıları...”
Aman Tanrım!
Cizre'ye Meclis'ten heyet
CHP’den bir grup milletvekili sokağa çıkma yasağı kalktıktan sonra Cizre’ye gidiyor. Cizre’de gördükleri manzaraları, halktan dinlediklerini herhalde ayrı bir rapora dökecekler.
Dökmeden önce Sezgin Tanrıkulu dün Meclis Başkanlığına yazılı bir öneri sunuyor.
Meclis’teki dört partinin milletvekillerinden oluşacak bir heyet Cizre’ye gitsin ve incelemelerde bulunsun.
Meclis araştırması açılmasını istemek yerine, daha pratik, kısa sürede daha sonuç alıcı bir öneri. Kısaca, Cizre’de olup bitenlere Meclis el koysun. Meclis, bu iktidarın çok sevdiği deyimle, “milli irade.”
Aslında örneği var. 1995 İstanbul Gazi Mahallesi olaylarında Meclis bu yöntemi benimsiyor ve Meclis’te temsil edilen partilerin üyelerinden oluşan bir heyet Gazi Mahallesinde incelemelerde bulunuyor.
Şimdi aynı yöntemi Cizre’de uygulamak önerisi.
Öneri Meclis Başkanı İsmail Kahraman’da. Ben onun böyle bir öneriye yeşil ışık yakacağına çok az ihtimal veriyorum. Mutlaka “birilerine” danışacak, oradan gelecek muhtemelen olumsuz işaret üzerine, öneriyi rafa kaldıracak. Yanılmayı çok isterim.
Öneri rafa kalkabilir.
Ancak, Prof. Fincancı’nın raporu rafa kalkacak ya da komisyona havale edilecek gibi değil.
O raporu kim, hangi makam, ne zaman, nasıl ele alacak, üzerinde hangi işlemi gerçekleştirecek, göreceğiz.
Siz, biz inanmıyoruz ama, ülkeyi yönetenler ikide bir, “burası hukuk devletidir” iddiasında bulunuyor. Madem hukuk devleti, iddialarını kanıtlamak için işte fırsat, “olay yeri incelemeye” gidilecek mi?
Gidilirse, sonuçlar açıklanacak mı?
Bu kadar vahim bir raporun üstünü örtmek mümkün olmaz. Bugün örtülmeye çalışılsa bile, yarın bunun peşine düşenler mutlaka olur.
28 Şubat, 12 Eylül gibi, yirmi yıl, otuz beş yıl öncesinin hesapları sorulduğuna göre...