Yalçın Doğan

12 Temmuz 2017

İnsan hakları gözaltında, dünya ayakta

Gizlilik” kararına rağmen, bazı gazetelerde bu insanlara karşı bir karalama kampanyası yürütülüyor

İlknur Üstün: Bağımsız kadın örgütlerinin oluşturduğu bir platform olan Kadın Koalisyonu Koordinatörü, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yayınlarıyla tanınıyor.

Nalan Erkem: İnsan hakları,barış, demokrasi konularında dünyanın en köklü insan hakları kurumlarından Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi, avukat.

Özlem Dalkıran: Uluslararası Af Örgütü Türkiye kurucusu.

İdil Eser: Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü.

Günal Kurşun: Her türlü şiddeti red eden İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi.

Veli Acu: İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi.

Nejat Taştan: Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucularından, ayrımcılığın önlenmesi, insan hakları ve farklılıklara saygının geliştirilmesi, demokratik bir toplum yaratılması için izleme ve raporlama çalışmaları yürüten Eşit Haklar İçin İzleme Derneği koordinatörü.

Şeyhmus Özbekli: Mazlum-Der eski üyesi, Hak İnisiyatifi bünyesinde Diyarbakır’da çalışma yürüten stajyer avukat.

Ali Garawi: İnsan hakları eğitimcisi, İsveç yurttaşı.

Peter Steudtner: İnsan hakları eğitimcisi, Alman yurttaşı.

Ömürlerini insan haklarına adayan bu insanlar şu anda “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla göz altında.

Geçen hafta Büyükada’da yaptıkları bir toplantı sırasında göz altına alınıyorlar, göz altı süresi dün yedi gün daha uzatılıyor.

Bilgi kirliliğini önlemek

 

Yukarıda adı geçen derneklerin temsilcileri üç ay önce Antalya’da bir araya geliyor. İnsan hakları savunucularının güçlendirilmesine yönelik seminerler düzenleme kararı alınıyor. Aslında bu yönde Türkiye’de ve dünyada sayısız çalışma yürütülüyor.

Ancak, bir sorun var. “Bilgi kirliliği”. Bunun önüne geçmek için neler yapmak gerek?

Örneğin, mültecilerden şiddete uğramış kadınlara, istismar edilmiş çocuklardan işkence mağdurlarına kadar kişisel ve hassas bilgilerin korunması gerek. İnsan hakları dernekleri bu konuda kendilerini sorumlu görüyor. Ve bu bilgilerin özellikle sosyal medyada ve elbette yazılı ve görsel medyada nasıl korunacağına ilişkin çalışmalar yürütüyor.

Büyükada’daki toplantının amacı özetle böyle.

 

AKP’nin çıkardığı yasayla aynı

 

Türkiye’de bu yöndeki güvenlik daha çok tüketici haklarının korunmasıyla ilgili. Mart 2016 tarihinde yasalaşan “Kişisel Verilerin Korunması Yasası” bu yönde önlemler getiriyor.

Çok çarpıcı, bu göz altı kararıyla taban tabana çelişen bir nokta bu yasanın gerekçesinde ele alınıyor:

“İnsan haklarının korunması bilincine paralel olarak, verilerin korunmasının önemi, bilgilerin istismar edilme riskine karşı veri güvenliği konusunda önlem almanın elzem olduğu...”

AKP Hükümetinin geçen yıl kabul ettiği yasanın gerekçesi ile bu Büyükada’daki toplantının amacı aynı.

İkisi de, kişilere ait özel bilgilerin korunmasını amaçlıyor.

Yasa daha çok tüketicileri düşünüyor, Büyükada’da bir araya gelenler insan haklarını ön plana alıyor.

Ve bu insanlar göz altına alınıyor.

 

“Gizliliğe” rağmen

 

Toplantının ilk iki gününde son iki yıl içinde dünyada yaşanan şiddet olaylarının insan hakları savunucuları üzerindeki etkileri ve bununla nasıl baş edileceği, sivil toplum örgütlerinin sosyal medyada yaygınlaşan nefret söylemleri karşısında kendi web sitelerinin güvenliğinin nasıl sağlanacağı ele alınıyor.

Üçüncü gün, 5 Temmuz’da toplantıyı polis basıyor ve yukarıda isimleri geçen kişileri göz altına alıyor.

Bir kaç gün sonra da evlerinde arama yapılıyor. Orada ayrı bir usulsüzlük yaşanıyor.

Göz altına alananlardan Nalan Erkem avukat. Evinin aranması için savcılığın baroya haber vermesi, baronun bir avukat görevlendirmesi gerekirken, bu prosedür işlemiyor. İtiraz üzerine gereken yapılıyor ve ev öyle aranıyor.

Polis göz altı ile ilgili kimseye bilg vermiyor, göz altına alındıkları bir tesadüf sonucu on saat sonra ortaya çıkıyor.

Burada iki nokta öne çıkıyor:

-Bu insanların neden göz altına alındıklar, hangi suçu işledikleri henüz belli değil. Dosya üzerinde “gizlilik” kararı var.

-“Gizlilik” kararına rağmen, bazı gazetelerde bu insanlara karşı bir karalama kampanyası yürütülüyor.

Avukatlar göz altına kararına itiraz ediyor ancak, bu red ediliyor.

 

Şenal Sarıhan’ın girişimi

 

CHP milletvekili, hukukçu Şenal Sarıhan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkan Vekili.

Sarıhan Türkiye’nin neresinde ve hangi konuda olursa olsun, komisyon Başkan Vekili sıfatıyla insan hakları ihlallerini izliyor.

Her hafta bu ihlallerle ilgili derleme yapıyor, bunu medya ile paylaşıyor. Özünde çok önemli bir görevi yerine getiriyor.

Şenal Sarıhan Büyükadada insan hakları savunucularının göz altına alınmaları üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı arıyor. Uzun süren arayış sonrasında, Bozdağ Sarıhan’a dönüyor. Sarıhan Bozdağ’a:

“Toplantıda yer alan çoğu isimle yıllarca hak ihlallerinin önlenmesi için birlikte mücadele ettik. Orada olan pek çok ismin yıllardır insan hakları alanında samimiyetle mücadele ettiklerine kefilim”.

Bozdağ iki kelimeyle yanıtlıyor:

“Biliyorum, ilgileneceğim”.

Bu “ilgi” üzerinden dört gün geçiyor, göz altı süresi yedi gün daha uzatılıyor.

 

Dünyadan kınama ve tepki yağıyor

 

Bizde ne ölçüde ilgi var, açın medyaya bakın, TV’lere bakın, görün. Bu kadar ilgisizlik, vurdum duymazlık ayıptır, ayıp.

Ya dünya?

Bir de bu olaya ilişkin dünyadan gelen tepkilere bakın, dudağınız uçuklar. İşte, o tepki, kınama listesi ve göz altına alınan insanların bir an önce serbest bırakılmasına dönük çağrı listesi:

Ukrayna, Belarus, Kırgızistan, Rusya, Gürcistan, İngiltere, Ermenistan, Polonya, Almanya, Azerbaycan, Norveç, Belçika, Danimarka, Kazakistan, Finlandiya, Tacikistan, Moldova, İtalya, Arjantin, Nijerya, Senegal, Kıbrıs, Kamerun, Pakistan’da faaliyet gösteren onlarca insan hakları örgütleri.

Ayrıca:

Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Derneği, İnsan Hakları Uluslararası Federasyonu, Elektronik Sınır Vakfı, Avrupa Kadın İnisiyatifi, Uluslararası Sivil Toplum Merkezi, Avrupa Yeşiller Grubu.

Buna ek olarak, siyasi kurumlar da AKP Hükümetine mektup göndererek, olayı kınıyor. Hem de en önemli siyasi kurumlar:

Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserleri, Avrupa Birliği Dışişleri Merkezi.

Bu kurumlara ve devlet organlarına karşı Türkiye nasıl bir yanıt veriyor, yoksa yine “o tepkiler ve kınamalar yok hükmündedir” karşılığı ile mi?