"An accident happened in Cyprus.”
Bu sözün sahibi Amerikan Başkanı Reagan.
“Kıbrıs’ta bir kaza olmuş.” Reagan, Kıbrıs’ta ne olup bittiğinden o kadar habersiz.
15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni” (KKTC) ilan ediyor. Dünyada kimsenin haberi yok.
Dönem 12 Eylül askeri darbe dönemi. 1983 seçimleri yapılmış, Turgut Özal seçimi kazanmış ancak, henüz göreve başlamış değil, askeri yönetim hala iş başında. O ara dönemde 12 Eylül yönetimi KKTC’nin ilanına yeşil ışık yakıyor.
Ertesi gün olayı anlatmak üzere, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen beraberinde Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yalım Eralp ile birlikte önce İngiltere’ye, ardından Amerika’ya gidiyor.
Resmi açıklama farklı
Londra’da Dışişleri Bakanı Howe ile görüşülüyor.
Kıbrıs’ta Türkiye ve Yunanistan ile birlikte üçüncü garantör devlet İngiltere. Onun için Londra’ya gidiliyor. Ne var ki, korkulan olmuyor, ciddi itiraz beklenirken, Howe belki de, olayı pek kavramış görünmüyor. Biraz mırın kırın, o kadar.
Washington’da Reagan’dan randevuyu Yalım Eralp alıyor. Reagan’ın özel danışmanı, Eralp’in Amerika’da Türk Büyükelçiliğinde görev yaptığı yıllardan arkadaşı. Eralp onu arıyor, randevuyu özel danışman ayarlıyor.
Reagan da, önce olayın önemini kavramaktan uzak. İlter Türkmen kendisine anlatınca, Reagan “Kıbrıs’ta demek bir kaza olmuş” diyerek, KKTC ilanını hafiften alıyor.
Ancak, görüşmeden sonra Beyaz Saray’dan yapılan resmi açıklamada, “ABD KKTC ilanını şiddetle kınamaktadır” deniyor.
Bu da gösteriyor ki, KKTC’nin ilanına büyük devletler hazırlıksız yakalanıyor.
Sonradan Birleşmiş Milletler, ayrıca Güvenlik Konseyi ve çeşitli ülkeler KKTC ilanını kınayan açıklamalar yapıyor. O kadar ki, KKTC uluslararası diplomaside tam anlamıyla yalnız bırakılıyor. Bağımsızlığını kimse tanımıyor.
Özal'ın itirazı
Seçim yapılmış, Özal kazanmış ama, askerler iktidarı Özal’a devretmeden önce, bir ara bir derede KKTC’yi ilan ediyor.
Dünya kendine geldiğinde, Ankara’yı salvoya tutmayan ülke yok gibi. Tek tük hariç.
Daha göreve başlamadan ateş altında kalacağını gören Özal, İlter Türkmen’e tarizde bulunuyor:
“Bunu bana yüklediniz, benim hiç bir dahlim olmadığı halde, bunun yükünü şimdi ben çekeceğim.”
İlter Türkmen ise, başka bir tezi savunuyor:
“İlerde yapılacak Kıbrıs görüşmelerinde Türk ve Rum taraflarının masaya iki eşit devlet olarak oturmalarını sağlamak için ilan edilmiştir. Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin eli şimdi güçlenmiştir.”
Özal’ı böyle yatıştırmaya çalışan İlter Türkmen dünyaya verdiği mesajda ise, yine ölçülü:
“KKTC’nin ilanı Kıbrıs’ta federasyon yolunu, Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olma hedefini kapatmıyor.”
Bülent Ecevit'in yeri
Kıbrıs’la ilgili bu tarihsel perde arkasını bana yeniden anımsatan olay üç gün önce Ankara’da düzenlenen yemek.
Üç gün önce 15 Kasım, KKTC ilanının yıldönümü, bunun için Ankara’da bir otelde akşam yemeği var.
Yemekte Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve KKTC’nin Ankara Büyükelçisi var. Onlar özel bir masada.
Yemeğe Rahşan Ecevit de, davetli.
Çok normal, Kıbrıs’ta bu tarihsel adımların atılmasını Türkiye ve Kıbrıs Bülent Ecevit’e borçlu.
1974’te Rumlar Kıbrısta darbe yapıp, bütün Kıbrıs’ı ele geçirmeye çalıştıklarında CHP - MSP Koalisyonunun lideri Başbakan Bülent Ecevit Kıbrıs’a çıkıyor, Kıbrıs Barış Harekatı, bir ayda iki kez savaş, Kıbrıs’ta.
Barış Harekatı Kıbrıs’ta darbeyi önleyip, Kıbrıs Türklerinin canını ve malını, oranın siyasal varlığını korumanın ötesinde, Yunanistan’da yedi yıldır iktidardaki Albaylar Cuntasının da sonunu getiriyor. Yunanistan yeniden demokrasiye dönüyor.
Sonrasında Türkiye Amerikan askeri ambargosuna maruz kalma, her alanda diplomatik taaruz altında bulunma pahasına.
Ecevit’in Kıbrıs Tarihindeki yer çok ayrı.
Onun içindir ki, 93 yaşına basmış Rahşan Ecevit’in o yemeğe katılması çok normal. Simgesel bir saygının ifadesi.
Yine de saygısızlık
Evet, davet var ama saygısızlık da var.
Yemekte Rahşan Hanım Kıbrıs gazileri ile birlikte oturuyor. Muhtemelen bundan çok da mutlu oluyor.
Canikli, Akar ve Büyükelçinin oturduğu “şeref masasına” davet edilmiyor.
Ne kadar ayıp.
Bir siyasi kimlik olarak Canikli bunu nasıl görmüyor? Kıbrıs Tarihini bildiğinden kuşku duymadığım Hulusi Akar nasıl fark etmiyor?
Ya
“Şeref Masasında” siyasetçi de, en yüksek asker de, diplomat da bunu düşünemiyor.
Türkiye’de bir yandan kan gövdeyi götürüyor, terör ve terör, diğer yandan kitlesel tutuklamalar gazetecilere ve siyasilere ve akademisyenlere, belediyelere kayyımlar, özgürlükler askıda, ben de tutmuş bir davette “incelik ve nezaket” arıyorum. Ummanda inci aramak gibi.
Hangi nezaket, hangi incelik, onlar artık kitaplarda kalmış.